Yazmak söz söylemektir. Bir anlamda sır olan düşünceyi açığa vurmaktır yazmak. Satırlara dökülmeden önce düşünce planında kalan sözler yazılmaya başlayınca artık sır olmaktan çıkar. Tıpkı yaydan çıkan oka yön vermek ne kadar imkânsız ise satırlara dökülen yazıya da yön vermeniz imkânsızdır. Hz. Ali (r.a.), “Sırrın senin esirindir, açığa vurunca sen onun esiri olursun.” Der. İşte yazmak ta öyle bir şeydir. Artık sır açığa çıkmıştır. Ne dedinse, nasıl dedinse öylece satırlara dökülmüştür. O söz artık sadece senin değil onu okuyan herkesin demektir. Bu nedenle dikkatli yazmak gerekir.
Elimden geldiği kadar yazmaya çalışan, düşüncelerimi yazılı veya sözlü paylaşan birisiyim. Bunun benim için sorumluluk olduğuna inanıyorum. Alanım olan dini konuların yanında, edebiyat, sanat ve sosyal olaylara da duyarlı birisiyim. Şiir, hikâye, roman, hatırat ve fikir kitapları gibi her alanda kitap, makale okurum. Okumanın süreklilik isteyen bir eylem olduğuna inanırım. Maalesef okumanın özellikle tahsilli kesimler arasında dahi düşük seviyede olması ise üzüntü verici.
Yazarken kendi dilimizi iyi kullanmalıyız. Öncelikle buna dikkat çekmek istiyorum. Dilimizi hem korumalı hem de zenginleştirmeliyiz. Aksi halde nesil ve hars (Kültür ve Medeniyet) yozlaşır. Dijital yazışmalara dahi dikkat etmeliyiz.. Bir tane galat-ı meşhura (herkes tarafından bilinen yanlışa) örnek vermek istiyorum. Türkçemize yerleşmiş ve artık Türkçe olmuş ‘Muhatap’ kelimesi bir siyasi tarafından ‘Muhattap’ diye kullanıldı. Şu anda herkes bu ifadeyi kullanıyor. Yani konuşmak ve yazmak böyle etkili oluyor topluma. Bu da sorumluluğumuzu bir kat daha artırıyor.
Truva Edebiyat Dergisine zaman zaman yazı gönderiyordum. Sami Çelik Bey özel bir değer verdi yazılarıma. “Hocam siz yazınızı gönderin gerisi bende .” Deyince artık biraz süreklilik arz etti yazılarım. Sonra çalışma arkadaşları ile birlikte köşe yazısı yazmamı talep ettiler. Tabi bu ayrı bir sorumluluk isteyen durumdur. Şimdilik benim arzuma bıraktılar sağ olsunlar. Ben de haftada bir yazmayı düşündüğümü ifade ettim. Şu anda okuduğunuz yazıyı kaleme aldım.
Yazılarımda dikkat edeceğim hususları şöyle özetleyebilirim:
Öncelikle birleştirici olacağım. Ancak Truva Edebiyat Dergimizin yayın politikasına da dikkat ederek yanlış bulduğum hususlara temas edeceğim.
Sanat ve edebiyat alanında yazacağım yazılarımda sanatı ve edebiyatı salt sanat ve edebiyat için değil düşüncem ve inancım için yazacağım. Bunları birer araç olarak düşüneceğim. “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış; marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış” düşüncem olacak. Hak ve hakikat bildiğim hususları “Sözüm odun gibi olsun hakikat olsun tek” ilkesi doğrultusunda olacaktır.. İftira ve hakaret anlamına gelecek hiçbir yola tevessül etmeyeceğim. Bir de İki gram şeker için bir çuval keçiboynuzu yediren yazılar yazmayacağım. Toplum çıkarlarını kişisel çıkarlardan önde tutacağım. Şahsi kırgınlıklarımı topluma mal etmeyeceğim.
Toplumumuzda iki asırdır devam eden yabancılaşmaya karşı kendi medeniyetimizin yanında olacağım. “ Milletim nev-i beşerdir, vatanım ruy-i zemin” Yani, “ milletim tüm insanlık, vatanım da tüm yeryüzüdür.” anlayışını asla benimsemeyeceğim.
Gönül coğrafyamda vatanım medeniyetimin yaşatıldığı her yerdir. Coğrafi Vatanım Türkiye’dir. Gönül coğrafyamda milletim, kula kulluğu reddeden, sadece Yaratan’a kul olmayı benimseyen, hakkı tutup kaldıran inanmışlıktır. Medeniyeti tek dişi arasına alan ve sömürgeci, fakirleştirici, köleleştiren anlayışla hiçbir bağım olmaz.
Özetle Anadolu irfanı benim beslendiğim kaynağım olacaktır.
Selam ve dua ile…
Allah'a emanet olun.