Malumatfuruş diye bir kelime var dilimizde. Günümüzde çok kullanılmayan ama önceden kullanılan Arapça malumat kelimesi ile Farsça furuş kelimelerinin terkibinden meydana gelen bir tamlama.
Tek kelime ile anlamı bilgiçlik taslamak demektir. Biraz daha açarsak, hakkında bilgisi olmadığı halde sanki çok bildiği bir konuymuş gibi her dalda konuşmak. Çok az bildiği hatta bilmediği halde sanki bildiği ve uzmanı olduğu konuymuş gibi konuşan kişinin bu haline malumatfuruşluk denir.
Şimdi neden bu konuyu gündeme aldım diye bir soru aklınıza gelebilir. İzah edeyim: İletişimin çok yaygın olduğu bir zaman diliminde yaşadığımız hepimizce malumdur. Bu nedenle de bazı bilgiler çok çabuk yayılıyor ve anında hepimizin cebimizdeki telefonlara bu bilgiler akıp duruyor. İyi bir sosyal medya okuyucusu olmayanların anında bu bilgiler üzerine zihin dünyasını oluşturup düşün hayatını buna göre örüyor. Gelen bu bilginin sıhhatli veya sağlıklı bir bilgi olup olmadığına bakılmaksızın bu malumatla hayatını yürütüyor ve tartışıyor.
Bu halin yaygınlaşması ise doğru sonuca varmayı imkânsız kılan bir kör döğüşüne dönüyor. Bunun tabii sonucu olarak ta bilgi kirliliği doğru bilgiyi ve doğru düşünmeyi zora sokuyor.
Düşünce dünyamız mantık ilkeleriyle desteklenmezse yanlış yol ile doğru neticeye varılamaz gerçeği ile karşılaşırız. Bu nedenle tartışılacak konuda sonuca ulaşabilmek için önce iyi niyetli olmak sonra da peşin fikirli olmaktan uzak durmak gerekir. Doğruya ulaşmanın elbette zorlukları vardır.
Zihinlerdeki kirlenmeyi ve peşinci düşünmeyi terk etmeden doğruya ulaşılamaz. Doğrunun doğruluğunu diller ve kelimeler söylemese de, kalemler yazamasa da vicdanlar söyler. Tıpkı mazlum Gazze halkının haklılığını dünyanın kabadayı yönetimleri dillendirmese de mazlumların yanında olanların dillendirmesi ile vicdanların ayağa kalkmasında olduğu gibi. Doğrunun ve hakikatin bu yönü asla unutulmamalı.
Tartışmalar adeta münakaşaya dönerek devam ediyor. Hâlbuki tartışmalar doğru olanı bulmak için tarafların verdikleri hakikati bulma mücadelesi olmalıdır.
Fikirler konuşursa hakikat öylece açığa çıkar. “müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğar” dendiği gibi. Yani fikirlerin karşılaşmasından hakikat ışıkları sökün eder. Bu nedenle tartışmada iyi niyet ve gerçeğe ulaşma amacını taşımak çok önemlidir. Yoksa herkesin hakikati kendi savunduğu fikri olur. O zaman da asla hakikat ışığına ulaşılamaz.
Ebu Hanife’nin öğrencilerinin münazara yaparken amaçlarının doğruyu bulmak yerine haklı çıkmaya çalıştıklarına şahit olunca tartışmayı yasakladığı rivayet edilir. İtiraz edenlere de “siz doğrunun ortaya çıkmasını değil, iddianızın doğru kabul edilmesini istiyorsunuz” cevabını vermiştir.
Bir rivayettir hakikati böyle olmasa da manası doğrudur. “Büyük ilim adamlarımız tartışmaya katılmadan önce şöyle demişlerdir: Karşı tarafın hiç eksikliği çıkmasa da toplantı hiç tenkitsiz geçse diye temenni ederdik.” Tartışmada amaç ve araç yer değiştirmemeli. Yani amaca giderken araç öne geçmemelidir. Amaç hakikate ulaşmak olursa amaca giderken tartışma aracı sadece araç olarak kalmalıdır.
Hedef fikrî tartışmalarda hakikate ulaşma amacı olmalıdır. Bu yazımı daha çok toplumun önünde olanlar için yazıyorum. Yani “karşımdakini alt edeyim de gerisi ne olursa olsun” anlayışı ile hareket asla kabul edilemez. Maalesef bu anlayış zehir gibi her tarafı kuşatıyor. Bu durum günlük işleriyle meşgul olan halkı da zehirliyor. Bu sarmaldan kurtulmak ve hakikat yolculuğuna çıkmak her vicdan sahipleri için zorunludur.
İlmi disiplin içinde elde edilmemiş bilgilerle hüküm bina etmek bizi hakikat yolunda yaya bırakır. Bu nedenle malumatfuruş olmak kişiye de topluma da fayda vermez. Ancak ne acı bir durum ki, bugün pek çok insan bilmiyor, biliyor gibi hüküm veriyor. Yani bilmiyor, bilmediğini de bilmiyor (cehl-i mürekkep). Bu da fikirde, sanatta, edebiyatta kısaca her alanda kaht-ı rical ortamını inşa ediyor.
***
Yusuf Sarıkaya
Bizim Kuşak /4
Mine Çağlıyan
Özgürlük
Sedat İlhan
Sami Çelik Bey’e
Ümmügülsüm Hasyıldırım
Bir Mum Işığına Tutsak
Suna Türkmen Güngör
Ruhun Terazisi
Ümit Polat
Hakan Bahçeci’nin Öykü Yoculuğu
Dilek Tuna Memişoğlu
Sudan Ağlıyor
Ebru Bozcuk
Yaşam Gustoluğu
Musa Aşkın
Sudan’ın Sessiz Çığlığı
Gevher Aktaş Demirkaya
Sakarya Savaşındaki Gazi Kovan'ın Hikâyesi
Mehmet Şahan
Hasene ve Hasenat
Serhan Poyraz
Goriot Baba / Honore de Balzac
Ayşe Parlar Gürkan
Duyguların Matematiği
Hilmi Yavuz
Okuma Takıntısı
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Sevgi Yönetimi
Haluk Özdil
Nazilerin Gizli Silahı Lili Marleen
Ahmet Furkan Demir
Çağımızın Hastalığı: Gösteriş
Hüseyin Uyar
İstanbul Senfonisi
Nevin Bahtişen
Hayata Dair
Ayfer Güney
Dur
Deniz İmre
Anlam Arayışının Sessiz Çığlığı
Hamiyet Su Kopartan
Meşguliyet
Sami Çelik
Ey Zımni
Turan Demirci
Yapılmayacaklar Listesi
Muhammet Çavdar
Bir Uyku Bin Ölüm
Reyhan Mete
Ey Ruh! Geldiysen Üç Kez Tıkla
Esedullah Oğuz
İçimiz Dışımız Suriye
Hakan Cucunel
Türk Edebiyatı ve Türkçe Edebiyat
Cengiz Hortoğlu
Mutlu Olmak mı Nasıl Yani?
Ufuk Batum
Yediği Ayazı Unutmamak
Şükrü Doruk
Alma Ağacı
Uzman Klinik Psikolog, Dr. Ezgi Yaz
Hayat Gökyüzüdür, Bakış Açımız da Teleskop
Demet Mannaş Kervan
Sözde Hayvanseverin Eseri: Sokak Köpeği
Tamer Şahin
Dünyalı Barış Manço
Kadir Çelik
Affet Bizi Güzelhisar