Barış Ağabey'le geçirdiğim yıllar boyunca onun bütün insanlarla engel tanımadan anlaşabileceğine, tartışmasız inanmaya başlamıştım. Hangi yaştan, hangi sınıftan olursa olsun insanlarla çok güzel bir iletişim kurardı. Bu insan deli bile olsa...
Akıl hastası bir kadın vardı, Bayrampaşa'dan gelirdi. Çantasına taş doldururdu, bizim şirketin önüne gelip şirketin bütün camlarını aşağıya indirirdi. Neymiş efendim, evinde oturup "7'den 77'ye"yi seyrediyormuş; Barış Manço ona aşıkmış, televizyondan da ilan-ı aşk ediyormuş; dolayısıyla da kadının yuvasını dağıtıyormuş. Kadın, kırk beş, elli yaşlarındaydı. Kardeşim Emre Şahin doktor olduğu için bu kadını alıp Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne götürmüştük. Tedavi gördü. Aradan iki ay geçti. Bana bir telefon geldi, Barış Ağabey bahçede arabasını yıkarken kadın gelmiş, elindeki taşla arabanın arka camını patlatmış. Sonra Barış Ağabey'e yaklaşmış, saçından bir yakalamış bırakmamış. Ben tabii telefonu alır almaz koşmuştum yanlarına. Geldiğimde kadının elinde bir tutam saç kalmıştı. Kardeşim de kadını yere yatırmış, zor zaptediyor. Hâliyle bütün Moda da köşkün etrafına toplanmıştı. Barış Manço'nun babası eline bir ip almış, kement yapıp kadını yakalamaya çalışıyor... Ben nefes nefese gelmiştim, şirket yakındı Moda'daki eve. Kadın bu sefer de beni tekmelemeye başladı. iki kişi kolundan sıkıca tuttuk da öyle başedebildik kadınla. Kadıköy'e karakola götürdük. Sonra yine bir yıl kadar yattı hastanede. Bu zaman içinde de sesi soluğu kesilmişti. Bu olay haberlere de konu olmuştu.
Böyle rahatsızlık vereni olduğu kadar, seveni de vardı. Yine böyle rahatsız bir arkadaş daha vardı. Barış Ağabey'in her şeyini bilirdi. Bestelerini ne zaman yapmış, çocukları ne zaman doğmuş, hangi konserleri yapmış vs. Yani bazen benim bilmediğim ayrıntıları bile bilirdi. Onun Barış Ağabey'e karşı ciddi rahatsız edici bir tavrı olmamıştı. Ama sürekli telefon ederdi, Barış Manço ile tanışmak istediğini söylerdi her seferinde. Ben de söz verdim ve tanıştırdım. Barış Ağabey'le sohbet ettiler. Aradan bir hafta geçti; şirkete geldim, sekreter bu arkadaşın içeride olduğunu söyledi. Onu görünce ne işin var burada diye çıkışmaya başladım ona. Sonra da Barış Ağabey'in arkasına geçip "Bir dakika ben Barış Manço'nun kanatlarının altındayım, hiçbir şey söyleyemezsin." demez mi bana!.. Bana kafa tutuyor. Dayanamadım: "Beş dakika sonra o kanatların altından çıkıp benim kanatlarımın altına geçeceksin." dedim. Neyse bu arkadaşı da tedavi yoluna soktuk ve ilaçlarla iyileşmeye başladı.
Barış Ağabey kendine zarar gelmediği sürece böyle insanlarla hep ilgilenirdi. insanların ne yaptığı, hangi durumda olduğu onun için önemli değildi. Önemli olan insanlarla iletişim kurabilmek, bir şeyleri paylaşabilmekti. Böyle bir insandan din, ırk ayrımı yapması asla beklenemezdi.
Dünyalıydı o, her dilin, her iklimin adamıydı...
İnsanlar arasında kendini kısıtlamayı sevmezdi. Parti, protokol tanımazdı. insanlar Cumhurbaşkanı ile sohbet etmeye bile çekinirken, Barış Ağabey bütün saygısıyla Cumhurbaşkanı'yla bile samimi olmayı başarmış bir adamdı. içinden geldiği gibi davranırdı. Sürekli yolculuk yaptığımız için hava alanları vazgeçilmez mekanlarımız olmuştu.
Mesela havaalanında insanların aranarak geçtiği yerlerde Barış Ağabey'i buyurun Barış Bey diyerek rahatça geçirmek isterlerdi. Ama o, bunu asla kabul etmezdi. Ya benim çocuğumu rehin almışlarsa, ya üstüme gizlice bir şey koymuşlarsa diye mutlaka kontrol ettirirdi üstünü başını. Her ihtimali göz önünde bulundurur, bu konularda bile titiz davranırdı. Ayrıca hiçbir zaman kendisinin bir tane bile koruması olmadı; hatta "Doludizgin" programına katılan Emniyet Müdürü Necdet Menzir, Barış Ağabey'e: "Yanınızda çok para taşıyorsunuz, güvenliğe ihtiyacınız olur, size bir silah verelim." demişti.
Ama Barış Ağabey "Beni Türk halkından mı koruyacaksınız, halkıma karşı silah mı taşıyacağım?" diyerek bu öneriyi kabul etmemişti. Bunun yanı sıra bir ara köşkün bahçesine kulübe koydurulma ve bir de bekçi görevlendirilmesi gibi bir konu gündeme gelmişti; ama Barış Ağabey buna da hemen: "O adam sabaha kadar uykusuz, benim için nöbet beklerken ben burada yatağımda nasıl uyurum!" diyerek karşı çıkmıştı. Her şeyi çok ince düşünürdü, insanlara çok değer verirdi. Kendini hiçbir zaman yükseklerde görmedi, onun mütevaziliği onu hak ettiği yere zaten ulaştırdı.
Gevher Aktaş Demirkaya
Ben Yemen Türküsü’nü Söylerken Ata Ağlardı
Yusuf Sarıkaya
Bizim Kuşak /4
Mine Çağlıyan
Özgürlük
Sedat İlhan
Sami Çelik Bey’e
Ümmügülsüm Hasyıldırım
Bir Mum Işığına Tutsak
Suna Türkmen Güngör
Ruhun Terazisi
Ümit Polat
Hakan Bahçeci’nin Öykü Yoculuğu
Dilek Tuna Memişoğlu
Sudan Ağlıyor
Ebru Bozcuk
Yaşam Gustoluğu
Musa Aşkın
Sudan’ın Sessiz Çığlığı
Mehmet Şahan
Hasene ve Hasenat
Serhan Poyraz
Goriot Baba / Honore de Balzac
Ayşe Parlar Gürkan
Duyguların Matematiği
Hilmi Yavuz
Okuma Takıntısı
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Sevgi Yönetimi
Haluk Özdil
Nazilerin Gizli Silahı Lili Marleen
Ahmet Furkan Demir
Çağımızın Hastalığı: Gösteriş
Hüseyin Uyar
İstanbul Senfonisi
Nevin Bahtişen
Hayata Dair
Ayfer Güney
Dur
Deniz İmre
Anlam Arayışının Sessiz Çığlığı
Hamiyet Su Kopartan
Meşguliyet
Sami Çelik
Ey Zımni
Turan Demirci
Yapılmayacaklar Listesi
Muhammet Çavdar
Bir Uyku Bin Ölüm
Reyhan Mete
Ey Ruh! Geldiysen Üç Kez Tıkla
Esedullah Oğuz
İçimiz Dışımız Suriye
Hakan Cucunel
Türk Edebiyatı ve Türkçe Edebiyat
Cengiz Hortoğlu
Mutlu Olmak mı Nasıl Yani?
Ufuk Batum
Yediği Ayazı Unutmamak
Şükrü Doruk
Alma Ağacı
Uzman Klinik Psikolog, Dr. Ezgi Yaz
Hayat Gökyüzüdür, Bakış Açımız da Teleskop
Demet Mannaş Kervan
Sözde Hayvanseverin Eseri: Sokak Köpeği
Tamer Şahin
Dünyalı Barış Manço
Kadir Çelik
Affet Bizi Güzelhisar