Sezai Bey bu başlığa ne derdi bilmem. Ama onu ilk tanıdığım günden beri hep böyle gördüm ve adlandırdım. Eserleriyle ilk tanışmam 1976 yılına kadar uzanır.
Bursa Yüksek İslam Enstitüsü'nde okurken Fransızca öğretmenimiz Merhum Dr. Mahmut Kanık vasıtasıyla eserlerine vakıf oldum. Çok sıkıntılı dönemlerdi o dönemler. Sağ-sol kavgaları. Adam öldürmek tavuk öldürmekten daha rahat görülen günlerdi. Kiraladığımız evlerin pencerelerine İhya-u Ulumiddin gibi kalın kitapları, kör kurşun gelip zarar vermesin düşüncesiyle siper yaptığımız günlerdi.
Dr. Mahmut Kanık Hocamızın evi bizim kiralık öğrenci evine yakındı. Ramazanlarda sahura kadar fikri münakaşalarımız olurdu öğrenci adabını koruyarak. Hocamız sabırla bizi dinler ve o pamuk gibi sesiyle bir usta gibi yanlışları tashih ederdi. Derken bir baktım elimde İslam’ın Dirilişi, Diriliş Neslinin Amentüsü, Hızır’la Kırk Saat, İslam’ın Şiir Anıtlarından, Sütun I, Sütun II vb. eserler var. Mona Rossa o zaman sadece adı duyulurdu. Sezai Karakoç henüz bu şiirin kendine ait olduğunu dahi itiraf etmemişti. Özetle tüm eserlerini, Diriliş Dergisini okumak en büyük hedefimiz oldu.
Siirt İmam-Hatip ve İstanbul Sarıyer İmam-Hatip Liselerinde öğretmenlik yaptım. Tüm kitaplarımla öğrencilerimi tanıştırdım. Sezai Karakoç’un eserlerini özellikle tanıtıyor, pasajlar okuyor ve öğrencilerimi okumaya ve fikren büyümelerine yön veriyordum. Hatta bazı öğrencilerim bana Sezai Karakoç Hoca demeye başlamışlar gıyabımda. Tabi diğer fikir adamlarımızdan da bahsediyordum elbette.
Sarıyer İmam-Hatip’te göreve başlayınca asker arkadaşım olan Vilayet Camii İmam-Hatibi Yüksel Kanar Bey ile Sezai Karakoç’u ziyarete gittim. Üretmen Han’da küçük bir odada kitaplar arasında kaybolmuş bir sima ile karşılaştım. Yüksel Kanar Bey ile gidişimizin nedeni onun çok yakınında bir isim olmasındandı. Ayrıca askerde iken bizi Diriliş Dergisi’ne abone yapmıştı. Birkaç ay dergiler geldi. Ama daha sonra maddi sıkıntılardan dolayı herhalde kalan sayılar çıkmadı. Tüm abonelere çıkarılamayan Diriliş Dergisi sayılarının parasını abonelerin adreslerine geri gönderdi. İşte Sezai Karakoç böyle kimseye borçlu olmak istemeyen bir kimseydi. Yüksel Kanar ile yaptığımız ilk ziyarette kendisinden aldığım kitabı imzalamasını arzu ettim. Bana nazik bir şekilde “Bu güne kadar hiçbir kimseye kitabımı imzalayıp vermedim. Müsaade edersen size de imzalamayayım.” dedi. İmzalamadı.
İlk buluşmamızda konuşulanlar hâlâ hafızamdadır. Neden yeni kelimeler kullandığını sordum. “Dil elbise gibidir, tabii gelişimini kendisi sağlar. Dil de kendi medeniyetinden beslenerek yenilenir ve gelişir.” Cevabını verdi. Bir siyasi lideri omuzuna alanlara ironik bir biçimde “Bu kim? Neden omuzunuza alıyorsunuz? Yürüyemiyor mu?” diye sorduğunu, onların da kendisini nasıl terslediğini anlattı. Biz başkaları gibi siyaset yapamayız anlamına gelen ifadeler kullandı.
Daha sonraları da ziyaretlerim oldu. Özellikle Sarıyer İmam-Hatip'te birlikte görev yaptığımız Dostum Hayri Bostan ile de zaman zaman ziyarete gittik. Öğrencilerimizi de götürüp tanıştırdık.
Bir ara yine ziyaretine gittiğimde Diriliş Partisi yeni kurulmuştu. Biraz hasbihalden sonra bana “Diliş Partisi Bağcılar Şubesi İlçe Başkanlığını sana verelim.” dedi şok oldum. Bu sırada kurum değiştirmiş ve Bağcılar/Güneşli Tevhit Kur’an Kursuna geçmiştim. Bir cevap veremedim. Daha sonraki ziyaretim biraz gecikmişti. Selam verdim. Güncel birkaç konuyu görüştükten sonra neden ilçe başkanlığı görevini kabul etmediğimi sordu. “Yoksa başka bir parti taraftarı mısın?” dedi. O günlerde Ben de Refah Partisi birinci parti idi; "Efendim ben devlet memuruyum. İstifa etmem gerekir o nedenle” diyerek cevap verdim. “Tamam, öyleyse” deyince memur olduğumu bilmediğini anladım.
Daha sonraları İstanbul’dan ayrılınca sonradan başlattığı Edebiyat Fakültesi sohbetlerine katılamadım. Ama uzaktan yine de takip etmeye çalıştım.
Özetle Sezai Karakoç’u Çağdaş bir Sufi, velut bir fikir adamı olarak tanıdım. En son okuduğum yarım kalmış iki ciltlik hatıratında Merhum Necip Fazıl Kısakürek Üstada vefasının örneklerini gördüm. Gözümde bir kere daha büyüdü Sezai Bey. Bu nedenle yazımın başlığını Sezai Karakoç ve Çağdaş Sufi olarak belirledim.