DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Yusuf Sarıkaya
Yusuf Sarıkaya
Giriş Tarihi : 05-08-2023 20:23

Hayat ve Memat

Efendim ben, “Hayat ve Memat” dedim. “Diriliş ve Ölüm” demektir bilindiği üzere. Ölüm ve hayat iç içe yaşıyoruz her gün. Çünkü aldığın nefesi geri veremiyorsan işte ölüm! Veya verdiğin nefesi alamıyorsan yine ölüm demektir. Bunun için büyük İslam şairi ve düşünürü Sadi (m.1193) bir şiirinde “ Allah’a karşı hamt etmeye bile güç yetiremeyecek kadar aciziz. Zira bir nefeste iki hamt etmek gerekir. Biri nefes alırken öteki verirken gerekir.”  Demektedir. Aldığımız nefeslerin hakkını veremeyecek kadar Allah’a hamt etmeye bile güç yetirmekten aciz isek varın gerisini siz düşünün!

Ölüm aslında Mevlana’nın dediği gibi, hazırlığı olan için, düğün gecesi (Şeb-i arus)’dir. Bayram gibidir. Yolculuğa çıkmak gibidir. Ama kişinin hazırlığı yoksa kendini ölmeden önce hesaba çekememiş, ömrünün defolu yerlerini tamir edememişse, en azından pişman olup Allah’a el açmamış, kul haklarını yerine getirmemiş ise, arkasından borcu olup ta, O hakkı hak sahibine vermemişse cidden işi zordur. Allah böyle hatalardan bizi muhafaza eylesin.

Değerli dostlar, ölüm öyle bir yolcu trenidir ki, yolculara bileti Allah’ın emri ile Azrail meleği kesmektedir. Tren biletçisi geldiğinde“ Dur! Çantamı hazırlayayım” dememize bile izin vermeyecektir. Ve bu görevlinin ne zaman geleceğini de Allah’tan başka bilen de yoktur. “İşlerim yarım kaldı. Oğlan evlendirecek, kız gelin edecektim; inşaatım yarım kaldı; arabanın son taksitini yatırmadım; emekli olup, köye gidip rahat edecektim” gibi mazeret ve özürler bu görevli için geçerli değildir. Çünkü O da emir kuludur.

Daha dün gibi hatırlarım büyüklerimizin camilerde gürültü yaptığımızdan çoğumuzu kapı dışarı ettiklerini. En arkada yer bulabilmek ne kadar ayrıcalıktı bizler için. Ön saflara geçmek ne kadar uzaktı o yıllarda bize. Camilere mevlit şekerleri ve çörek almak için Cuma günleri akın ettiğimiz yıllar daha dün gibi hafızalarımızda değil mi? Şimdi ön saflara geldik. Bunun anlamı şudur: Öndekiler yerlerini isteseler de istemeseler de bize boşalttılar. Biz de istesek de, istemesek de başkalarına boşaltacağız. Bu kaçınılmazdır. Bu gerçeklik ay gibi, güneş gibi bir gerçekliktir. Varlığımız gibi, nefesimiz gibi, yememiz ve içmemiz gibi gerçektir. Bu gerçeğe göre hayat sürmek zorundayız. Bunu anlayamamışsak çok acıklı durumdayız demektir. Sonumuz iyi gelmez demektir Allah muhafaza.

Günümüzde aşırı dünyevileştik. Her şeyi bu anlayışımıza göre şekillendirdik. Para ve serveti dünya ve Ahiretimizi düzenlemek ve Allah’ın bize bağışladığı varlıklarımızı bu uğurda sarf etme yerine tamahkârlık edip her şeyimiz bu dünyadakiler zannettik. Sonra da ölüm en sevdiklerimizi alınca şoka girdik. Tabi bu durumun farkında olanlarımız üzülür ama şok olmaz, sabreder ve inna lillah ve inna ileyhi raciun “ Hepimiz Allah’tan geldik ve O’na döneceğiz” der ve ölümü bir daha tüm varlığı ile hisseder. İşte ölmeden önce ölmek bu demektir. Yani ölüme hazırlıklı olmak demektir. Aslında mal ve mülk Yunus’ça:

“Mal sahibi, mülk sahibi,
 Hani bunun ilk sahibi,
 Mal da yalan, mülk de yalan,
 Al biraz da sen oyalan.”  Değil midir?

Hatırlar mısınız? Analarımız sandıklarında kefenlerini hazır bulundururlardı. Belki de onların zamanında ulaşım olmadığından, köylerde bu tür şeyler bulunmadığından, belki parası varken alıp bir kenara koyayım ne olu ne olmaz demelerinden dolayı bunu yaparlardı. Ama bu da ölüme hazır asker gibi bekleme ve hazırlıklı olma demek değil midir? Nerede bu ince duygular? Nerede kaldı ölümü sırtında taşıma duygusu? Bizim düğünlerimizde, bayramlarımızda, asker uğurlamalarımızda hep ölümü hatırlatan sahneler vardı ne oldu onlara?

“Ağzın tadını kaçıran ölümü sık hatırlayın” buyuran Peygamberimiz, paniklememiz için değil, yarışa çıkan koşucu misali hedefe giderken tempomuzu dikkatli kullanmamız için tatlı ve yapıcı uyarıdır. Bilmem, Salatin camilerde (büyük camilerde) hatta bazı yeni camilerde de Arapça olarak ve iyi hattatların elinden çıkmış şu ifadelere rastlarsınız: “Accilu bisssalati Kablel fevt ve accilu bittvbeti kablel mevt.” Yani bu şu anlama gelmektedir : “Vakti geçmeden namazı kılmaya; ölüm gelmeden tevbe etmeye acele ediniz.” Bu uyarılar boşuna değildir değerli dostlar. Yeter ki ibret alalım. Aklımızı başımıza devşirelim. O zaman bütün bunların anlamı yerini bulur.

Aslında ötelere gitmeyi korkulu yapan duygu bilmediğimiz âleme gidişimizdir. Her bilinmeyen şey insanı panikletir. Ama bizi ayakta tutan inancımız. İmanımızdır. Ne büyük değerdir bunlar bizim için değil mi? Aslında ölüm için paniğe kapılmak, tıpkı çocuğun anne karnından dünyaya gelirken panikleyip yaygarayı koparmasına benzemektedir. Çocuk sanır ki, anne karnı tek rahat edilecek dünyadır. Hâlbuki kendisini bekleyen dünya daha geniş, daha bereketli ve daha caziptir. Ama o bilmediği için yaygarayı basmakta ve paniklemektedir. Bu dünyadan ayrılırken gösterilen ürkeklik de aynı düşüncedendir. Hâlbuki gidilecek yerde daha temiz ve gamsız kedersiz bir hayat vaat ediliyor. Yeter ki, oraya hazırlıklı olalım. Ancak hazırlığımız yok, can boğaza gelmeden tövbe kapısına yapışmamışsak korkalım kardeşler hem de çok korkalım!!!Aslında işin özeti şu : “Anne karnından geldik pazara,bir top kefen aldık döndük mezara” Bu da nasip olacak mı her birimize bilmem!

Bu günlerde çevremde fazlaca ölüm haberi duyunca bu satırları yazarak sizlerle paylaşmayı, ölenlere rahmet dilemeyi borç olarak gördüğümden gerekli gördüm. Yoksa amacım laf olsun diye bir yazı yazmak değildir. Bana dua etmenizi ve karşılıklı dualarımızı unutmamayı hatırlatarak şu anlamlı sözle müsaadenizi istiyorum:

“Baki Kalan Gök Kubbede Hoş Bir Sada İmiş!” 

Vesselam…        

NELER SÖYLENDİ?
@
Yusuf Sarıkaya

Yusuf Sarıkaya

DİĞER YAZILARI Din ve Dil Konusu Bayramların Hayatımızdaki Yeri Kadir Gecesi / Kader Gecesi Len Nerka: Asla Diz Çökmeyeceğiz Gazze: İnsanlığın İmtihanı Ramazan'ı Anlama ve Anlamlı Kılma Bursa Hanlar Bölgesi Filistin'de Soykırım ve Batı'nın Değerleri! İffetli Olmak ve İftiraya Uğramak Sivri Tepe ve Pamuk Miraç Mucizesinin Hediyesi Namaza Dair Hikmetler Bursa'da Zaman Bursa'da Küçük Bir Gezinti Mahmut Kanık ve Yaşar Kaplan Hayra Alamet Değil /2 Hayra Alamet Değil /1 İsrail Mitler ve Terör Gazze Direnişi Yüzümüz mü Var?! Seyahat Ya Resulallah! ABD ve Dünya Jandarmalığı veya Katil Devlet Sezai Karakoç ve Çağdaş Sufi Yahudilerin Kahrolası Azgınlıkları Gazzeli Annenin Feryadı Siyonist Hahamlardan Fetva Alma Hırsızlığı Demir Kubben Başına Çöksün Siyonist İsrail Kalbi Mühürlü Olanlar Niçin İsrail Devleti de Yahudi Devleti Değil? Çocuk ve Ölüm Gözyaşı Aşkla Yapılacak Görevler A.Ş.K Vakfı Bursa'da Çocuk Olmak Ey Resul! Bu Çağın Adı Ne Olsun? Güzel Ahlak ve Nefs Atışması 1988 Yılı Nobel Edebiyat Ödülü İnsanın Dört Mevsimi Gençlik ve Bazı Sorunları Muallim Naci Nefs ve Akıl Atışması Merhamet Elçisine Arzımdır  Ali Ulvi Kurucu Emin Acar İle Kısa Bir Görüşme Nefs ve Vicdan Atışması Anadolu'da Geleneksel Düğünlerimiz Hicret Bir Dirilişin Adıdır İradeyi İpoteğe Vermek Allah'a Sevimsiz Gelen Helal Şehzade Ahmet Efendi İle Kısa Bir Görüşme Çocuklarımızın İyiliği İçin Onlarla Kötü Olmayalım Kurban Olsun Diye... Eğitim Hayatımdan İbretlik Bir Anı Dilin Gücü ve Afetleri Terk Edilmişliğin Acı Sonu Helena'nın Havva Oluşu Dostlarım Olan Kitaplarımla Hikâyelerim /3 Dostlarım Olan Kitaplarımla Hikâyelerim /2 Tedbirden Sonra Tevekkül Bilinmeyen Üniversite - Salih Dane Hoca Efendi ve İstinye/ Mahmutçavuş Camii Dostlarım Olan Kitaplarımla Hikâyelerim /1 Dilber Ana ve Elmas Kadın Özdeyişler Yazmak Sorumluluk İster
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA