Toplum olarak pek çok şeye sahip olduk elhamdülillah. Ciddi kazanımlarımız oldu. Artık tedavi parasını ödeyemediğinden, kimliği alıkonduğundan tanınmamak için kadın elbisesi giydirilip hastanelerden kaçırılanlar yok. Büyük çoğunluğun iyi kötü başını sokacağı bir evi veya kirasını ödeyebileceği geliri var. Çok özel sıkıntılı olanları saymazsak ekonomik yönden yirmi otuz yıl öncesine göre çok büyük kazanımlarımız oldu. Elli sene önceye hiç girmeyelim dilerseniz.
Cep telefonlarımız, arabalarımız, evlerimiz, internetlerimiz her şeyimiz oldu. Genel olarak bu imkânlara kavuştuk. Okul kitaplarının temini, sınıfların 25 kişilik haline gelmesi, öğretmen açığının neredeyse olmaması büyük bir kazanım. Yaşlılara, engellilere ve bakıcılarına maaş, değişik isimler altında destekler sürüp gidiyor şükürler olsun.
Otobanlar, yollar, köprüler, hızlı trenler, uçaklar artık pek çok vatandaşın hizmet aldığı yerler oldu. “Batıda var bizde neden yok?” diye hayıflanacağımız bir şey yok. Ama neden bazılarımızda bu huzurun eseri yok düşündük mü? Bazılarımızda bu çığlıklar ve bu çiğlikler nedendir?
Biz Müslümanız elhamdülillah. Her türlü yorum farkıyla beraber biz aynı dine inanıyoruz. Müslüman olmayanlarla da vatandaşlık bağımız var. Yani biz bu toprağın kaderini yaşıyoruz. “Coğrafya kaderdir” dendiği gibi. Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi bence varlığın meydana getirdiği şımarıklığı yaşıyoruz. Özellikle otuz/ kırk yaş ve altındaki kuşak bu derde müptela. Sorumluluk almadan yaşama isteği. Bu hususta en önemli eksiklik anne/babalarındır. “Ben yaşayamadım oğlum/kızım yaşasın. Ben yoksulluk çektim onlar çekmesin. Aman yatağını toplama ben toplarım. Aman çantan ağır ben taşırım. Dur ayakkabını ben bağlıyayım…” diyerek büyüttüğümüz çocuklarımız oldu.
İşte bu nedenle de otuz yaşına gelmiş çocuk ruhlu gençler yetiştirmenin sıkıntısını çekiyoruz. Ya da çocuk gelinler doluyor ortalık. Şehvetinin peşine düşen kalabalıklar yetiştiriyoruz. Çığlık ve çiğliklerimiz asumanı boyluyor. Yetişkinlerde hiç tanık olmadığımız hastalıklar ortaya çıktı. Moralsizlik, psikolojik dağılma, doyumsuzluk, geçimsizlik ve buna benzer sıkıntılar almış başını gidiyor. Geçmişimizi unutma hastalığımız çığlıklarımızı ve çiğliklerimizi açığa vuruyor. Elbette genellemeden bunu söylüyorum.
İslam ahlak ve maneviyatı, İslami değerler yok sayılıyor. Televizyon programları âdeta en mahrem konuları, yasak ve çarpık ilişkileri evlerimize servis ediyor. Buna dur demek, çözüm getirmek öncelikle yetkililere aittir.
Evlerde de anne/babalar çocuklarıyla çatışmaya girmeden bu yıkıma karşı önlem almalıdır. Özellikle internet ortamı her türlü olumsuzluğu içerebiliyor. Çocuğun eline telefonu verip susturmak doğru bir davranış değildir. Bilinçli ve kontrollü kullanım yolları takip edilmelidir. Tabii bu belirli yaşlarda yapılabilir. Zamanı geçtikten sonra elden bir şey gelmeyeceği bilinmelidir.
Haberlerde neredeyse her gün kadın cinayetleri birinci sırada yer alıyor. Burada suçu tek taraflı görmeden bakmak gerekir. Evet, cinayet asla kabul edilemez. Ancak evliyken yasak ilişki kuran erkek veya kadınlar, erkek arkadaş, dost, sevgili ayakları ile yapılan türlü ahlaksızlıklar bu cinayetlere sebep oluyor. Yani İslam’ın haram çizgisi hiçe sayılıyor. Çiğneniyor. Haremlik selamlık ilkelerine uyulmuyor.
Modernite güya özgürlük veriyor ama aileyi çalıyor, neslimizi çalıyor, geleceğimizi çalıyor. Haram yollarla kendini tatmin eden nesil evlenmekten ve sorumluluk almaktan kaçınıyor. Evlenenler çocuk yapmaktan korkuyor. Anne/baba birlik olup doğan çocuklara analık babalık yapamıyor. Analı/babalı yetimler acılar içinde yetişiyor. Büyüdüğü zaman onlar da o yoldan gidiyor. İşte yetiştirdiğimiz neslin acı hali. Gözünüz aydın başta değerli anneler ve babalar ve devletin yetkili organları!
Tekrar söylüyorum kadının erkek arkadaşı, dostu, içinde sadece cinsel tatmin amacı olan sevgilisi olmaz. Özellikle bu yolda olan kadın zarar görür. Buna herkes dur demelidir. Giyim kuşamda âdeta yatak odası kıyafetlerinden kaçınılmalı. Tahrik edici giyim kuşam erkek ve kadın için haramdır. Kadın naiftir, naziktir, zariftir. Bu kıymetine önce kendi sahip çıkmalıdır. Yoksa tükenir, salyalı iştahlar arsında yok olur gider.
Özetle çığlılarımızdan ve çiğliklerimizden kurtulmak için kadın/ erkek hepimiz şu güzel ve muhteşem yoruma kulak verelim: “ Edeb bir taç imiş Nur-u Huda’dan/ Giy ol tacı emin ol her beladan”