Engelliler günü anısına…
Aslında en büyük engel zihinsel engeldir. Akla ve vicdana çöreklenmiş ve kendini kapatmış zihnin engeli çok ağırdır ve çözülmesi de zordur. Bu nedenle zihnimizi, vicdanımızı iyiye ve güzele; doğruya ve hakikate açık tutmamız gerekir. İnsan olmanın beklenen sonucudur bu.
Elazığlı Hafız Abdullah çok yetenekli, görme engelli bir dostumuzdu. Rahmetli oldu. Allah rahmeti ile kuşatsın. İstanbul Üniversitesi Arap ve Fars Dilleri mezunu, Türkiye’de müezzinlik görevi yaptıktan sonra emekli olmuş, Medine-i Münevvere’ye yerleşmişti. Çok donanımlı birisiydi. Merhum Sadettin Kaynak’tan müzik eğitimi almış, kulağı müziğe duyarlı bir hafızdı. O’ndan dinlediğim ve bizzat şahit olduğum konuyu bu yazımda sizlerle paylaşmak istiyorum.
Harput Eğitim Merkezi müdürlüğüm sırasında bizi ziyarete geldi. Dönemin Isparta İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmail Yakıt Hoca bir seminer için gelmişti. Kendisinin Türk -İslam Kültüründe Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme isimli kitabı olduğunu Hafız Abdullah’ın gündeme getirmesiyle öğrendim. Bu eser alanında önemli bir eser.
Cami, köprü, mezar taşlarındaki yazıları okuma tekniklerini öğreten ve örneklerle dolu bir kitap. Böyle bir eserinin olduğunu duyduğunu belirten Hafız Abdullah, İsmail Bey’den bu eseri edinmeyi istedi. Yanında olmadığını belirterek sonra gönderebileceğini söyledi. Sonra İsmail Bey’den telefon numarasını istedi. Telefon numarasını dinledi. Bir kez daha rica etti. Tamam diyerek programa geçtik. Davudi ve pürüssüzsesiyle Kur’an tilavet etti. Sonra da seminere başlandı. Program sonlanınca müdür odasına geçtik.
Hafız Abdullah’a az önce aldığı telefon numarasını sorduk. Bir yere yazmamıştı ama tereddüt etmeden söyledi. Şaşırdık. Bunu anlayan Hafız Abdullah bir hatırasını anlattı. Dedi ki, “Fakültede okurken musiki derslerine katılırdım. Hocamız Sadettin Kaynak idi. Bir dörtlük söyler. Bunu bir iki defa tekrar eder sonra bunu ezberleyeni sorardı. Kim bu dörtlüğü tekrar edecek? Ben de parmak kaldırırdım. Bana sen indir der ikinci defa sorardı. Ben yine parmak kaldırırdım Yine sen indir derdi. Üçüncü de de aynı olunca tamam söyle bakalım dedi. Ben de aynısını tekrar edince tamam teybimiz sensin dedi. Sonra öğrendim ki, üç defa sorulan soruya üçünde de ben parmak kaldırmışım.” Hafız Abdullah şaşırmamamızı söyledi. Ben bir şeyi duyduğum zaman eğer kaydetmek istersem bir daha unutmam Allah’ın izniyle diyerek cevap verdi. Artık yöntemi nedir bilemem. Fakat bu müthiş bir zekâdır. Gözden alınan duyu sanki akla yüklenmiş gibiydi.
Diğer bir ilginç olaya da Medine’de şahit oldum. Hac döneminde sağlık ekibinde tercüman olarak görevliyken Hafız Abdullah ile buluştuk. Artık Medine’ye yerleşmiş. Nijeryalı bir hanımefendi ile evlenmiş, artık Gül Peygamber’e komşu olmuştu. Bir akşam hastanemize davet ettik. Hem çiğ köfte ziyafeti için. Hem de ilahi meşk etmesi için. Davetimize icabet etti. Kırmadı bizi. İkram sohbet, ilahi meşki derken programın sonuna geldik. Artık Hafız Abdullah Hocamızı evine götürmemiz gerekiyordu. Evinden hastaneye getiren şoför göreve gitmişti. Hiç birimiz de Hafız Abdullah’ın evini bilmiyordu. Nasıl yapacaktık.
Bunları konuşurken Hocamız “Bir dakika araç var mı? Var. Şoför var mı? Var. Tamam, o zaman sorun yok ben yolu tarif ederim.” dedi. Araca ben de bindim. Başladı şuradan sağa, şuradan sola derken bir anda “ Dur! Dur! Az geri gel.” dedi. Arabayı tekrar durdurduk.