Çocuklarımızın İyiliği İçin Onlarla Kötü Olmayalım

Yusuf Sarıkaya

05-07-2023 02:46

Advert

Çocuklarımız bizlere Allah’ın birer lütfudur. Onlara karşı hepimiz daha dikkatli davranmaya özen gösteririz. Tabiri caiz ise yemeyiz, yediririz, içmeyiz içiririz, giymeyiz giydiririz. Bu duyguyu Allah gönül hanemize yerleştirmiştir. Bunu bir sevk-i tabii gibi yaparız. Zorlanmayız, üşenmeyiz ve de gücenmeyiz. Yaratıcı bu duyguyu içimize koymasaydı kimse bu kadar eziyete dayanamazdı. Üstelik bunları yapmak için her şeye rağmen zevk almazdı.

Anne, hamilelik döneminden başlayarak uzun bir süre tarifi imkânsız eziyetlere katlanır.  Büyütmesi ayrı bir zorluktur. Okutması, askerliği evliliği hepsi ayrı zorluklarla doludur. Tüm bunlar tabii ki anne ve baba tarafından zevkle yapılır. Anneler ve babalar yorulmadan, bıkmadan, usanmadan sevgiyle ve şefkatle yapar tüm bunları.

Evlilikten sonra biter mi bu şefkat, sevgi ilgi? Asla. Ama tabi artık dünkü çocuk ta büyümüş, evlenmiş aile sahibi olmuştur. Kız ise kocası. Erkek ise hanımı vardır. Peşinden torunlar gelir hayırlısıyla. Artık o zamanlarda da ayrı bir coşku yaşar insan. Anadolu insanını deyimiyle, “Evlat kazanç, torun kazancın kazancı” demektir.

Benim bu yazımda sizlere bu konuları derinlemesine anlatmak değildir. Bazen anne ve babaların çok sevdikleri bu yavrularıyla iletişimde zorlanması meselesidir anlatmaya çalışacağım.

Çocuklar yetişkin olduktan sonra büyük ölçüde bizim kontrolümüzden çıkarlar. Kendi ayaklarının üzerinde durmaya çalışırlar. Bu olması gereken bir durumdur. Aslında bizim gibi çok gelenekçi toplumlarda çocukların gelişmesine olanak tanıma pek bilinmeyen bir durumdur. İşte bu dönemlerde yaklaşımlar iyi ayarlanmazsa çatışma başlar ve istenmeyen durumlar ortaya çıkar.

Genelde çevremdeki dostlarımdan ve yakınlarımdan bu konuda ya anne ve babalardan, ya da çocuklarından şikâyetler duyarım. Anne- baba yaşlanmışsa çocuklarının kendilerine bakmadığından yakınır. Çocuklar ise anne ve babasının fazla naz yaptıklarından dert yanarlar. Tabi bu durum bazen kırgınlıklara ve dargınlıklara neden olur. Üç günlük dünya hayatı insana zehir olur çıkar tabiri caiz ise. Aslında bu uyuşmazlığın biraz ötesine gittiğinizde aynı anne babalar kendi anneleri ve babalarıyla da aynı sıkıntıları yaşamıştır. Şimdi annelerinden ve babalarından şikâyette bulunan çocuklar da yaşlandıktan sonra kendi çocuklarından şikâyetçi olacaklar bu mantıkla yürürlerse. Neden çünkü bu bizim vazgeçilmez, nesilden-nesle tevarüs ettirdiğimiz geleneğimiz.

Esasen tarafsız bakıldığında herkesin kendine göre haklı yanları vardır. Ama bir türlü taraflar “ben nerede yanlış yaptım” veya “yapıyorum?” demiyor. Yanlışlık bana göre Türk toplumunun gelenekçi değer yargılarından kaynaklanıyor. Öncelikle bu bakış açısı dini değil. Çünkü dinimizde anne babaya itaat emredilmekle beraber bu itaat, “çocuklarımızın biz ölünceye kadar bizler için yaşamaları gerekir, biz varsak başka kimse onunun hayatında olmamalıdır” anlamına gelmez. Anne ve baba muhtaç ve bakımları gerekiyorsa her evlat sosyal konumuna göre onlara bakmak zorundadır.  Onların gönüllerini almak durumundadır. Fakat sadece benim yanımda kalsınlar. Hiç söz sahibi olmasınlar. Gelinler, torunlar etrafımda dönsün ben de onlardan zevk alayım. Anne, kaynanalık duygusunu, baba da kayın babalık hazzını tatsın için ise bu durum yukarıda söylediğimiz mahzurları beraberinde getirir.

O halde ne yapmalı?

Düşünceme göre öncelikle çocuklarımıza ta çocukluklarından itibaren kendilerini ifade edebilme özgürlüğü tanıyalım. Önemli değil bazen yanılsınlar. Hata yapsınlar. Yapacaklar da. Ama biz onlara sadece bir büyük ve tecrübe sahibi olarak yaklaşmasını bilelim. Herkes kendine kul ve köle edinmeye uğraşmasın. Çocuklar küçüklüklerinden itibaren kendi kendilerine olmayı, ayakta durabilmeyi öğrensinler. Elbette zaman- zaman yanlışlarına müdahale edeceğiz ama bu onları ve fikirlerini yok sayarak değil, aksine onları var sayarak ve fikirlerini önemseyerek olmalıdır.

Gördüğüm kadarıyla bu sorunların olmadığı aile yok gibi. Örneğin çocuğu üniversite bitirmiş. Görev almış. Kendine göre bir kariyer sahibi olmuş. Halen anne ve baba “ falan ilde kal. Filan yerde kalma.” Gibi son derece yanlış bir tavır içine giriyorlar. Aslında niyetleri kötü değil ama tavırları yanlış. Özellikle anne ve babanın muhtaçlıkları yoksa bırakın çocuklar istedikleri şekilde ve diledikleri yerde/yerlerde kalsınlar. Ama muhtaç duruma da geldilerse de o zaman bıraksınlar kendilerini çocuklarının ellerine planlamayı onlar yapsınlar.

Çocuklara gelince kendileri ne kadar haklı olurlarsa olsunlar asla anne ve babaya itaatsizlik durumuna düşmesinler. Kendilerini ayarlasınlar. Küçük şeylerle de olsa onları mutlu etsinler. Onları mutlu etmenin inceliklerini keşfetsinler. Ama özellikle Allah’a itaatsizliği, onun yasaklarını çiğnemeyi istedikleri durumda onlara itaat etmesinler. Ama bu durumda dahi evlatlık bağlarını asla koparmasınlar. Onlara iyi muameleden uzak durmasınlar.

Özellikle gençlik dönemlerinde bu uyuşmazlık daha da artar. Bakarsınız özellikle bu çağlarda babalarla çocuklar arasında uçuruma neden olacak anlaşmazlıklar peyda olur. Aslında baba çocuğundan bir mesleğe girmesini ister. Veya üniversitede okuması için sürekli baskı yapar. Çocukta ya başka bir mesleğin peşindedir veya üniversite okumak istememektedir. Kendini buna hazır görmemektedir. Bu sorunu aslında baba-oğul birlikte çözebilirler. Biri ötekine dikte ettirerek iyi bir sonuca ulaşamazlar. Neticede kırgınlık, kavga tartışma kaçınılmazdır. Bu da aileleri mutsuz eden bir durumdur.

Bazen çocuklarımıza bizim olmak isteyip te olamadığımız hedefleri, hedef olarak gösteririz. Çocuklarımız bizim çocuklarımız da olsa bunu yapmaya hakkımız yoktur. Herkesin kendisi olması gerekir. Hayatlarına müdahale değil, onların ufkunu açıcı yöntemler uygulamalıyız. Böyle olursa hem çocuğumuzla takışmamış, hem de ona kişilik kazandırmış oluruz.

Kısacası çocuklarımızın iyiliği için onlarla kötü olmak gibi yanlış bir yola sapmamalıyız. Çok anormal durumlar da bile onlarla bağı koparmak, tüm bağları kesip atmak çözüm değildir. Çocuklarımız bizim adaletimizden kuşkuya düşmemeli. Bizim onları sevdiğimizi bilmeli. Bunu onlara hissettirmeliyiz. Onlara iyilik yapmak için ürkütmek, yok saymak, bazı şeylerden mahrum etmek ne dince, ne de akılca doğrudur. Aralarında adaletli olmalıyız. Bir yanlış ta bazı ailelerin çocuğumu dindar yapayım derken onları dinden nasıl nefret ettirdiklerine sanırım benim kadar sizler de tanık olmuşsunuzdur. Onların iyiliği için onlarla kötü olmanın makul hiçbir dayanağı ve mazereti olamaz.

Burada şu duayı hatırımızdan çıkarmamalıyız diye düşünüyorum: “Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl”

Saf Anadolu kadını olan anamın şu duasını da sizlerle paylaşmak isterim. “Ya Rabbi! Beni kimseye muhtaç etme. Oğlum! Uşağım! Dedirtme. Azıcık ağrı köklüce iman ver.” Âmin

DİĞER YAZILARI Güç Zehirlenmesi ve Siyonizm 01-01-1970 03:00 Afrika Menekşesi 01-01-1970 03:00 Din ve Dil Konusu 01-01-1970 03:00 Bayramların Hayatımızdaki Yeri 01-01-1970 03:00 Kadir Gecesi / Kader Gecesi 01-01-1970 03:00 Len Nerka: Asla Diz Çökmeyeceğiz 01-01-1970 03:00 Gazze: İnsanlığın İmtihanı 01-01-1970 03:00 Ramazan'ı Anlama ve Anlamlı Kılma 01-01-1970 03:00 Bursa Hanlar Bölgesi 01-01-1970 03:00 Filistin'de Soykırım ve Batı'nın Değerleri! 01-01-1970 03:00 İffetli Olmak ve İftiraya Uğramak 01-01-1970 03:00 Sivri Tepe ve Pamuk 01-01-1970 03:00 Miraç Mucizesinin Hediyesi Namaza Dair Hikmetler 01-01-1970 03:00 Bursa'da Zaman 01-01-1970 03:00 Bursa'da Küçük Bir Gezinti 01-01-1970 03:00 Mahmut Kanık ve Yaşar Kaplan 01-01-1970 03:00 Hayra Alamet Değil /2 01-01-1970 03:00 Hayra Alamet Değil /1 01-01-1970 03:00 İsrail Mitler ve Terör 01-01-1970 03:00 Gazze Direnişi 01-01-1970 03:00 Yüzümüz mü Var?! 01-01-1970 03:00 Seyahat Ya Resulallah! 01-01-1970 03:00 ABD ve Dünya Jandarmalığı veya Katil Devlet 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç ve Çağdaş Sufi 01-01-1970 03:00 Yahudilerin Kahrolası Azgınlıkları 01-01-1970 03:00 Gazzeli Annenin Feryadı 01-01-1970 03:00 Siyonist Hahamlardan Fetva Alma Hırsızlığı 01-01-1970 03:00 Demir Kubben Başına Çöksün Siyonist İsrail 01-01-1970 03:00 Kalbi Mühürlü Olanlar 01-01-1970 03:00 Niçin İsrail Devleti de Yahudi Devleti Değil? 01-01-1970 03:00 Çocuk ve Ölüm 01-01-1970 03:00 Gözyaşı 01-01-1970 03:00 Aşkla Yapılacak Görevler 01-01-1970 03:00 A.Ş.K Vakfı 01-01-1970 03:00 Bursa'da Çocuk Olmak 01-01-1970 03:00 Ey Resul! 01-01-1970 03:00 Bu Çağın Adı Ne Olsun? 01-01-1970 03:00 Güzel Ahlak ve Nefs Atışması 01-01-1970 03:00 1988 Yılı Nobel Edebiyat Ödülü 01-01-1970 03:00 İnsanın Dört Mevsimi 01-01-1970 03:00 Gençlik ve Bazı Sorunları 01-01-1970 03:00 Muallim Naci 01-01-1970 03:00 Nefs ve Akıl Atışması 01-01-1970 03:00 Merhamet Elçisine Arzımdır  01-01-1970 03:00 Ali Ulvi Kurucu 01-01-1970 03:00 Emin Acar İle Kısa Bir Görüşme 01-01-1970 03:00 Nefs ve Vicdan Atışması 01-01-1970 03:00 Hayat ve Memat 01-01-1970 03:00 Anadolu'da Geleneksel Düğünlerimiz 01-01-1970 03:00 Hicret Bir Dirilişin Adıdır 01-01-1970 03:00 İradeyi İpoteğe Vermek 01-01-1970 03:00 Allah'a Sevimsiz Gelen Helal 01-01-1970 03:00 Şehzade Ahmet Efendi İle Kısa Bir Görüşme 01-01-1970 03:00 Kurban Olsun Diye... 01-01-1970 03:00 Eğitim Hayatımdan İbretlik Bir Anı 01-01-1970 03:00 Dilin Gücü ve Afetleri 01-01-1970 03:00 Terk Edilmişliğin Acı Sonu 01-01-1970 03:00 Helena'nın Havva Oluşu 01-01-1970 03:00 Dostlarım Olan Kitaplarımla Hikâyelerim /3 01-01-1970 03:00 Dostlarım Olan Kitaplarımla Hikâyelerim /2 01-01-1970 03:00 Tedbirden Sonra Tevekkül 01-01-1970 03:00 Bilinmeyen Üniversite - Salih Dane Hoca Efendi ve İstinye/ Mahmutçavuş Camii 01-01-1970 03:00 Dostlarım Olan Kitaplarımla Hikâyelerim /1 01-01-1970 03:00 Dilber Ana ve Elmas Kadın 01-01-1970 03:00 Özdeyişler 01-01-1970 03:00 Yazmak Sorumluluk İster 01-01-1970 03:00