Dil, karmaşık bir yapısı olan ancak insanlar arasında antlaşmayı sağlayan tek vasıtadır. İnsanları diğer canlılardan ayıran en büyük özelliklerinden bir tanesidir. Düşünen ve konuşan insanı meydana getiren bir varlıktır. İnsanlar duygularını, düşüncelerini, fikirlerini ve bir olay karşısında hissetmiş olduğu duyguları dili vasıtasıyla nakleder. O doğal bir nakledicidir. Hem biyolojik hem de manevî bir varlıktır.
Dilin Toplumsal Açıdan Önemi İnsanlar arasındaki iletişimin en temel araçlarından biri olan dil, milletlerin geçmişten devraldıkları bir mirastır. Dil yoluyla insanların birbirlerini, geçmişten bu güne ve de geleceğe yönlendirmesi sağlanmaktadır. Ortak dil ortak kader birliği demektir. Aynı dili konuşan insanların aynı geçmişe sahip oldukları, aynı kültürü paylaştıkları, aynı alışkanlık ve değerlere sahip olduk bilinmektedir.
Dil, bir milletin kültürel değerlerinin başında gelir. Aynı dili konuşan insanlar, “millet” denilen sosyal varlığın temelini oluşturur. Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için, insan topluluklarını bir yığın veya kitle olmaktan kurtararak, aralarında duygu ve düşünce birliği olan bir toplum haline getirir.
Dolayısıyla dil ferde toplumunun bağışladığı en büyük miras ve donanımdır. Bu donanıma yabancılaşma insanların içinde yaşadıkları topluma yabancılaşmasını da beraberinde getirmektedir. Çünkü insanların yaşadıkları topluma yabancılaşmadan, ona uyum sağlayarak yani sosyalleşerek hayatlarını devam ettirmeleri, o toplumun kültürünü, inanç ve değerlerini benimsemeleriyle gerçekleşmektedir. Bu ise nesillere dil yoluyla aktarılabilmektedir.
İnsan kültürünün temelini oluşturan ve insan topluluğunu yaratan dildir. Dilini yüceltemeyen toplumların zamanla başka kültürlerin tutsaklığında debelenmesi ve kültürünü unutarak yabancılaşması kaçınılmazdır. Çünkü, dil ve kültürde bir şeyler iyi gitmediği zaman bütün kurumlarda da bir şeyler iyi gitmemeye başlar.
Dil, kültürü oluşturan önemli unsurların başında yer alır. Bu konumuyla dil, bir toplumun kültürü içinde şekillenen tüm birikimleri temsil edecek işlev yüklenmektedir.
Günlük alışkanlıklar, öfkeler, sevinçler ve değer yargıları dil yoluyla ifade edilmekte ve tanımlanmaktadır. Bu işlevi nedeniyle de dil ve kültür arasında kaçınılmaz bir bağ bulunmaktadır. Bu nedenle de dil ile kültür sürekli etkileşim içindedir.
Kültür hayatının sağlıklı gelişiminde; benimsenebilir bir dil, ortak bir dünya görüşü ve hayat anlayışı, anlaşılabilir bir sanat ve edebiyat telakkisi gibi unsurların vazgeçilmez bir yeri vardır.
Sanatta ve edebiyatta kullanılan dilin anlaşılabilir olması, bu alanlarda verilecek eserlerle halka inilebilmeyi sağlayacaktır. Dil ile ortaya konulan sanat eserleri, diğer alanlara göre daha belli ve göze çarpar nitelikte bir kültür taşıyıcısıdır.
Düşünce dili yaratır. Her Türk genci ve insanının dikkat etmesi gereken husus, ana dilinde düşünme alışkanlığını kazanması ve milletleşme şuurunu benimseyerek büyük topluma katılmasıdır. Bu yapılmadığı takdirde millet oluşturma süreci gerçekleşemez. Diline sahip çıkan milletler, geleceğine de sahip çıkar.
Geçmişiyle bu günü arasında dil bakımından anlaşılmazlık varsa, geçmişin tahlil edilerek ders çıkarılması, dolayısıyla da geleceğe yön verilmesi zorlaşmaktadır.
Karamanoğlu Mehmet Bey, yayınladığı fermanla: “Bugünden sonra divanda, dergâhta, mecliste, meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır” demesinde, Türk kültürünün korunması ve gelecek nesillere aktarımında ve de millet olma bilincinin sağlanmasında dilin önemini vurgulamak yatmaktadır. Bunalımlı dönemden kurtularak milletin yeniden toparlanması ve kendine gelmesinde Atatürk’ün yaptığı inkılapların içinde harf inkılabının da bulunmasında bu amaç yatmaktadır.
Yani dilin, millet olma bilincinin en önemli göstergesi olduğu ve farklı coğrafyalarda da olsa aynı dili konuşan insanların aynı kültüre sahip olduklarını belirtmektedir.
Bunlardan yola çıkarak Ziya Gökalp; “Millet, ne ırki, ne kavmi, ne coğrafi, ne siyasi, ne de iradi bir zümre değildir. Millet, lisanca, dince, ahlakça ve bedîiyatça müşterek olan yani aynı terbiyeyi almış fertlerden oluşan bir zümredir” diyerek millet olmada dilin önemine vurgu yapmaktadır.
Birey ve toplum yaşamındaki sadece bir iletişim aracı olma özelliğiyle değil, bireyleri toplumuna, toplumları milletine bağlayan ve onlara millet olma özelliği kazandıran önemli bir araçtır dil.
Dil, düşüncenin ve düşüncelerin açığa çıkarılabilmesinin en önemli etkin aracıdır. Milletler dil sayesinde kültürlerini, edebiyatlarını, tarih ve sanatlarını ortaya çıkarabilmekte ve yeni nesillere aktarabilmektedirler.