Her insanın, kendi nefsine karşı olduğu gibi toplumun diğer üyelerine karşı da Allah’u Teâlâ tarafından verilmiş görev ve sorumlulukları vardır. Bu görev ve sorumluluklar, insan yararına sergilenen söz ve davranışlar bütünüdür.
Bunlar, özellikle insanların farkında olmadan yaptıkları hata ve yanlışların giderilmesi noktasında birbirlerini uyarmak, bilgilendirmek, rehberlik etmek, nasihat etmek, iyiye ve güzele davet etmek gibi görevler ve sorumluluklardır.
Allah’u Teâlâ, yarattığı bütün insanları, en başta kendi nefisleri olmak üzere, tüm insanlara karşı bu görev ve sorumlulukları yerine getirmekle mükellef kılmıştır.
Mü’minler; en başta kendi nefslerine karşı sorumlulukları kapsamında, dünyevi ve uhrevi anlamda kendilerini her türlü yanlış ve günahlardan koruyup kollayacak, ilmî yönden ihtiyaçları olan bilgiyi öğrenmek zorundadırlar.
Mü’minler; mü’min kardeşlerine karşı hata, yanlış ve günahlardan korunmaları amacıyla maddi ve manevi anlamda ellerinden gelen her türlü yardımı yapmakla sorumludurlar.
Peygamber (s.a.v) Efendimiz bu konuda şöyle buyuruyor: “Kendiniz için istediğiniz bir şeyi mü’min kardeşiniz için de istemedikçe gerçek iman etmiş olamazsınız.”
Mü’minlerin, insanlara karşı sorumluluklarının önemini anlatan bir başka hadis-i şerifte ise Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor;
“Yanlışlara ve günahlara karşı mücadele etmeyen, insanları doğruya davet etmeyen, tebliğ etmeyen, nasihat etmeyen sadece ölülerdir.”
Eğer ölü değilseniz, müdahale ve mücadele etmek zorundasınız.
“Usulsüzlük, esası zayi eder.”
Allah’u Teâlâ tarafından Mü’minlere yüklenmiş olan bu görev ve sorumluluğu yerine getirirken usul ve üsluba çok dikkat edilmesi gerekmektedir.
Esasa müdahale ederken usul ve üslubun şekline dikkat etmek gerekir. Saldırgan bir tavır sergilendiğinde “esas zayi” olur.
Amaç; iyiyi, güzeli, doğruyu bulmaya çalışırken; hatadan, yanlıştan ve günahlardan uzaklaşmaya, kurtulmaya çalışmaktır. Bunu gerçekleştirmeye çalışırken de kullanılan dilin sevgi, saygı, şefkat, merhamet, letafet içermesine oldukça özen gösterilmelidir.
Tüm bu açıklamalar ışığında beraber yaşadığımız toplum içerisinde örf, adet, gelenek, görenek, genel ahlak ve inanç kurallarına aykırı hareket edenlere yaptıklarının yanlış olduğu yönünde uyarı yapanlara “Sana ne” diyebilir miyiz?
Caddede yürürken çatıdan bir şeylerin düşebileceğini, geçeceğimiz köprünün çürük olduğu için yıkılabileceğini, tutunacağımız direkte elektrik akımı olabileceğini, yürüdüğümüz zeminin kaygan olduğunu ya da yolun sonunun uçurum olduğunu, bu ve benzeri sebeplerle zarar görmememiz için tehlikeyi önceden haber vererek dikkatli olmamız gerektiğini söyleyen birine “Sana ne” diyebilir miyiz?
Yaptığımız alışverişlerde ürünlerin defolu, hileli, kalitesiz, aşırı fahiş fiyatlı gibi konularda bizi uyaran birine “Sana ne” diyebilir miyiz?
Kısacası bizleri koruyup kollamaya çalışan birine “Sana ne” diyebilir miyiz?
Bizleri yanlışlardan, hatalardan, günahlardan ve çeşitli tehlikelerden koruma amaçlı uyarmaya çalışanlara, sadece iyiliğimizi düşünerek hareket edenlere elbette ki “Sana ne” diyemeyiz. Bu; hem vicdanî, hem insanî, hem de Allah’u Teâlâ’nın insanlara yüklemiş olduğu sorumluluk gereğidir.
***
TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...
Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz