Tercihimiz olmalı imiş. Bir Allah dostu söylemiş. Ne kadar da güzel söylemiş. Dinimizi anlatıvermiş bize.
İçimi ferahlatan bir fikir alışverişi idi. Özlediğim, aradığım bir dost sohbeti. Cümleler cümlelere eklenirken zamanın sahibini ararken buluverdik kendimizi. Çoğunluğun olduğu yer… Fazla kritik etmek istemedim. Çünkü sözü söyleyen kişi ile direkt konuşma şansımız yok artık. Bir maslahat gütmüştür ki söylemiştir. Kesinlikle, hem de yürekten inanarak söylüyorum, aksini düşünmeden. Noktayı koymak üzere idik zaten. O beni bulur, sözümle bitirdim sohbeti.
Çoğunluğun olduğu yer, söyleminin nereye dayandırıldığı belli. Bazı farklılıklarla aşağıdaki hadis pek çok kaynakta mevcut.
“Ümmetim dalalet üzerine birleşmez. Öyleyse bir konuda ihtilaf olduğunu gördüğünüzde sevad-ı azama (büyük çoğunluğa) tâbi olun.”
Ancak Kur’an’da, çoğunluğun her zaman doğruyu temsil etmediği, aksine bazen sapkınlığın veya yanılgının temsilcisi olabileceği vurgulanır. Hakk’a tabi olan azınlığın, batıla uyan çoğunluktan daha değerli olduğu ima edilir.
Ne olacak şimdi? Kur’an’a mı uyalım yoksa hadise mi? Bu soruyu insanlara sordurmanın sorumluluğunu düşünebiliyor muyuz? Bu soruya cevap aramanın insanların inançlarını temelden sarsabileceğini göremiyor muyuz? Yoksa kendimize ait bir takım kabullerle en doğru seçenek midir söylediğimiz? Belki delillerini de anlattı tek tek ama duyan olmadı.
Cümleleri düz mantık ile ele alıp cevaplarımızı tarihin tekerrüründe aradığımızda ismiyle cismiyle insanlığımız, Kur’an’daki ifadelerle karşımıza çıkar. Buna rağmen hadis yanlış denilemez.
Çünkü Kur’an, tüm insanlara tüm zamanlarda hitap eder. Ancak peygamberin sözlerinin muhatabı karşısında oturan insanlardır. Ve o insanlar yalan nedir bilmezler. Hakikati çiğnemektense canlarını vermeye hazırdırlar. Böyle bir topluluğun dalalet üzerine birleşmesi düşünülemez. Özelde bilemiyorum ama genelde, hadisler ortamın şartları dikkate alınarak anlaşılmaya çalışılmıyor. Belki de yaşadığımız problemlerin en temel nedeni budur.
O zaman konuyu biraz daha evvelinden ele alalım. Peygamber vefat edeceği zaman sonrasında kimin lider olacağını söylemiyor. Çünkü toplumun erdeminden emindi. Peki, olmasa söyler miydi? Söylese bilgeliği menfaati kadar olan insanlara ne ifade ederdi? Zamanın sahibini, çoğunluğun olduğu yerde gösteren şahıs, peygamberden farklı neyi biliyordu, nasıl bir fayda gözetti? Bilinmesi mümkün değil.
Negatif bir bakış açısına sahip olabilirim. Bunu söyleyebilirsiniz. İtiraz etmem. Yaşadıklarıma dayanarak diyebilirim ki zamanın insanı henüz zamanın problemlerini göğüsleyebilecek erdeme sahip değil. Bu sözüm insanı küçük görmek olarak algılanmamalı. Bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu şu süreçte ne yazık ki ben olamıyoruz. Dinleyenin olmadığından şikayet edip dururken milyonların anlatmaya odaklanması… Handikabımız değil de nedir?
Tarihte yaşanan vahşice hadiseleri aydınlatabilmek veya insanları daha kolay manupile edebilmek üzere bir çok sosyal deney yapılmış. Sonuçları, Kur’an’ın beyanını tasdik eder.
Yaşamın bir akışı vardır. Toplumu karşımıza almadan ne geri kalabiliriz ne de ileri gidebiliriz. Aksi hâlde, bilgeliğimizin, düşüncelerimizin, hedeflerimizin, gayretlerimizin ne olduğunun hiç bir önemi yoktur. Az biraz toplumda karşılığımız var ise onlara gözdağı verebilmek üzere her türlü muameleye maruz kalabiliriz.
Aslında hadisde buna işaret vardır. Toplumun karşısına çıkmayın denilmekte. Kabul etmek değildir bu. İnandığımızı gerçeklemeye çalışmak, kimseyi kırmadan. Her hâlukarda yapılması gereken şey.
Bir diğer yanlışımız ise dalaleti bir bütün olarak ele almamız. Kötü diye nitelediğimiz şeylere birileri önderlik ediyor olabilir. Çoğunluk susarak yol verir. Hayatın içinde yer bulmayan kötülükler toplum tarafından ret edilenlerdir. Veya mutlu azınlığın sahip çıkmadıkları…
Şöyle bir çalışma da mümkün. Herhangi bir konuda tüm bireylerin tecrübelerini, tezlerini, antitezlerini toparlayabilsek. Normal bir bakış ile elde edebileceğimiz şey kaos olacaktır. Yapmanın doğru olduğu ama yapmamanın yanlış olmadığı ancak yapmanın yanlış, yapmamanın doğru olabileceği bir durum… Hakikati, en doğruyu en fazla fayda verebilecek seçeneği buralarda bir yerde bulmamız mümkün.
Belki de ihtiyacımız olan şey zamanın sahibinin bilgeliğidir. Zaten biz de onu arıyoruz. Zamanı okumadan onu bulabilmek mümkün olabilir mi?
***
Yusuf Sarıkaya
Bizim Kuşak /4
Mine Çağlıyan
Özgürlük
Sedat İlhan
Sami Çelik Bey’e
Ümmügülsüm Hasyıldırım
Bir Mum Işığına Tutsak
Suna Türkmen Güngör
Ruhun Terazisi
Ümit Polat
Hakan Bahçeci’nin Öykü Yoculuğu
Dilek Tuna Memişoğlu
Sudan Ağlıyor
Ebru Bozcuk
Yaşam Gustoluğu
Musa Aşkın
Sudan’ın Sessiz Çığlığı
Gevher Aktaş Demirkaya
Sakarya Savaşındaki Gazi Kovan'ın Hikâyesi
Mehmet Şahan
Hasene ve Hasenat
Serhan Poyraz
Goriot Baba / Honore de Balzac
Ayşe Parlar Gürkan
Duyguların Matematiği
Hilmi Yavuz
Okuma Takıntısı
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Sevgi Yönetimi
Haluk Özdil
Nazilerin Gizli Silahı Lili Marleen
Ahmet Furkan Demir
Çağımızın Hastalığı: Gösteriş
Hüseyin Uyar
İstanbul Senfonisi
Nevin Bahtişen
Hayata Dair
Ayfer Güney
Dur
Deniz İmre
Anlam Arayışının Sessiz Çığlığı
Hamiyet Su Kopartan
Meşguliyet
Sami Çelik
Ey Zımni
Turan Demirci
Yapılmayacaklar Listesi
Muhammet Çavdar
Bir Uyku Bin Ölüm
Reyhan Mete
Ey Ruh! Geldiysen Üç Kez Tıkla
Esedullah Oğuz
İçimiz Dışımız Suriye
Hakan Cucunel
Türk Edebiyatı ve Türkçe Edebiyat
Cengiz Hortoğlu
Mutlu Olmak mı Nasıl Yani?
Ufuk Batum
Yediği Ayazı Unutmamak
Şükrü Doruk
Alma Ağacı
Uzman Klinik Psikolog, Dr. Ezgi Yaz
Hayat Gökyüzüdür, Bakış Açımız da Teleskop
Demet Mannaş Kervan
Sözde Hayvanseverin Eseri: Sokak Köpeği
Tamer Şahin
Dünyalı Barış Manço
Kadir Çelik
Affet Bizi Güzelhisar