İnsanlığımızı anlamak üzere yola çıkmıştık. Belki savaşlarımıza bir çözüm buluruz, ümit etmiştik. Karşımıza kafir kavramı çıkıverdi. Dostlarla konuşuyorum.
Ciddi bir kafa karışıklığı var sanki. Hüküm veremeyiz, vermeyiz. Kim olduğunu da bilmeyiz ama sürekli saydırırız. Şamar oğlanımız. Bir nevi şeytan. Her haltı işler sonra da şeytan yaptırdı der, masumane otururuz. Bazılarımız yapar bunu, bazen yapılır. Oysa kafirliği bir sıfat olarak ele alan pek çok kaynakta, inananlarda da kafir sıfatının bulunabildiği belirtilmiş.
Bu konu çok derin olabilir. Anlamak çok zor da olabilir. Ama anlamamanın bedeli var.
Kafir kavramının Arapça kökü olan “kefere“yi Kur’an’da aratarak içinde geçen ayetleri listeledim, okudum, zihnimde canlanan resmi yazdım. Kafir ne yapar? Çok güzel bir çalışma oldu. Odaklanılması gereken konuları da gördüm bu arada. İçim acıdı. Mealler ile mevcut halimiz atbaşı gitmekte. Hangisi asıl, hangisi mesul? Bilmek çözüm değil.
Bir örnek vererek geçmek istiyorum. Ayetin birisi dikkatimi çekti. Arapça metinde Yahudi kelimesi, tanımlaması olmadığı halde mealde okudum. Tanımlama hastalığımız var. Bunu bilmeye dayandırarak yapıyoruz. Bilmeyecek miyiz? Sürekli aldanacak mıyız? Offf ki, of! İnsanlığımız, sonucun hayrolması arada kalıyor, can çekişiyor. Oysa tefsir yazma usülleri tek tek belirlenmiş. Hatta tefsir kitaplarını okuma, anlama usülleri bile biliniyor. Eksik olan nedir? Zaten bunu arıyoruz.
Aslında kafir kavramını Kuran’da aramamıza odaklanmamıza ihtiyaç yokmuş. İrdelediğimiz ayet grubu adım adım, zerre miktar boşluk bırakmayacak bir yaklaşımla, ne eksik ne fazla, mucizane insanlığımızı anlatmış. Devam edelim.
“Gerçek şu ki, kâfir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler.” (Bakara 6)
Bu ayeti anlamak üzere nasıl bir yol izlemeli? İsterseniz bir örnek üzerinden gidelim. Bir pencere açalım hayatın içine doğru. Bunu yaşamayan var mı, bilemem. Kendim için hayır diyemem. Birilerine, birşeylere çok canımız sıkılmıştır. Dinleyici ararız. Bozacının şahidi şıracı misali. Haklılığımızı tasdik edecek bir dost. Ve devam eder gider…
Dostlar, eğri oturup doğru konuşalım. Ayete bu şekilde yaklaşamayız. “Mutlak Kudret Sahibi bir Varlık”tır bu sözü söyleyen. O’nun zatı için kimin inanıp inanmadığının bir önemi yoktur. Neyi yapıp neyi yapmadığının da bir önemi yoktur. O, bizi bizim için sever, bizden bizim için ister. Ayetlerde O’nun hal dilini de okuyabiliriz. Herşeyin sahibi olduğunu beyan ettiği ayetler de bulunmakla birlikte tüm ayetlerde O’nun herşeyin sahibi olduğunu hissetmek mümkün.
Böyle bir düşünce sistemi, ciddiyet, anlama gayreti ile ayeti ele aldığımızda şunları söyleyebiliriz. Sizlerin katkıları ile tamam olabilir ancak. Umarım, beklerim.
Ayette tehdit ifadesi yoktur. Kafirliğin bir özelliği ön plana verilmiştir. Belki de en temel özelliği. Dinlememek, anlamamak… Ve ayet grubu içinde bu kriterden defalarca bahsedilmektedir. İmanı anlatmak üzere bir giriş olduğu anlaşılmaktadır.
Hissiyatıma göre ayeti kendi kelimelerimle ifade edeceğim. Rabb’imin rahmetine güvenerek, O’nu bilme, anlama gayretim, motivasyonumla…
“Yavrularım, toplanın bakayım etrafıma. Size imanın ne demek olduğunu anlatacağım. Ama öncelikle kafir sıfatlarınızı bir kenara koyunuz. Beni anlamaya, mutlu mesut yaşamak üzere bir yol bulmaya niyetleniniz. Kafir misiniz yoksa değil misiniz? Kendiniz karar veriniz.“
Çünkü anladığımızda… Dost bildiklerimiz dost, düşman bildiklerimiz düşman olmayabilir. Hepimiz aynıyız, hiçbir farkımız yok. Ama bir o kadar da ayrı… İnandığımızca küfrümüz, küfrümüzce imanımız var.
***
TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...
Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz.