“Bir garip ölmüş diyeler, üç gün sonra duyalar, soğuk su ile yuyalar, şöyle garip bencileyin.“
Der Yunus, bilirsiniz.
“Garip” kime denilir? Herkes garip olsa garip kalır mı insan? Zor sorular. Kendim için bile henüz cevabını bulamadım. Ömrüm aramakla geçti desem yeridir.
Sürekli insanlığımızı sorguluyorum. Bazılarının söylemlerini temel edinerek üzerine bina ettiğim düşüncelerim beni bir noktaya getirdi sanki. Ama yetmiyor. Nedir eksik olan şey?
Peygamberimizin hayatından hikâyeler anlatılır. Bir deli kadının, çamaşırlarının asılması için yardım istemesi mesela. Hayır demez. Ve bu, onun misyonu için gerekli olan bir tavırdır. Hayır demiş olsa idi peygamberlik misyonunu tamamlaması mümkün olamazdı. Bunu söylemek haddim midir bilmem ama hissettiğim budur.
Çünkü bahçenin bir bölümünün temizliği bana verilmişti. Ve kontrol. Olmazsa olmaz. Her gün yapılacak. Öz disiplin. “Tamam” dedim ama itirazlarımı zaman geçtikçe yükselttim. Tabii ki, kendimi haklı hissettiğim konulara dayanarak. Aslında benim dünyamla biraz dahi olsa ilgilendiğini hissedebilse idim hayatımız çok daha kolay olabilirdi. Akışına yaşayabilirdik. Sırf gönlünü kırmamak için onunla dans bile edebilirdim.
Şimdi bahçeyi kendisi temizliyor. Tırmık sesi kafamın içinde. Benliğimin, insanlığımın üzerinde bir ileri bir geri gidip geliyor.
Onun istediklerini yapmadığım sürece asla beni anlamayacak. Belki affedecek ama kendi tecrübelerince, erdemince, bilgeliğince beni değerlendirecek. Düşüncelerimi hiçbir zaman irdeleme ihtiyacı hissetmeyecek. Sizce de burada bir gariplik yok mu?
Bugün bir dost ile görüştük. Erdeminden zerre kadar şüphem yoktur. Çok taşkınlık yaptım çünkü. Sürekli affeden o oldu. Sokağa çıkacağımı söyledim ona. “Boşver”dedi, uğraşma. Kendi işime bakmalı imişim. Birisi kötü bir şey söyleyebilirmiş. Yanlış anlaşılabilirmişim. Haklıdır, mümkün.
Beni çok sevdiğini söyler. “Bir başkası olsa, he der geçerdim” diye de ilave eder. İkram etmeyi sever. Yemek yapsa, yesem, içsem, teşekkür etsem, benden iyisi olmayacak.
Ama ben problemlerimin/zin çözümünü istiyorum. Savaşın değil, barışın bir parçası olmaktır gayretim. Ne yazık ki, dostlara rağmen. Onları ne inkâr edebilirim ne yok sayabilirim ne de ihmal edebilirim.
Yaşadıklarımı simüle ederim bazen. Anlamak adına bir yöntem olabilir mi, bilmem. Evet, farklı bakış açıları, kriterler, sanki yaşanmışlıklar yakalamak mümkün. Ama bunları gerçek olarak görmek zor. Çünkü gerçekten simüle edebilmek zor.
Maddi planda bir lider düşünelim, bir devlet başkanı. Önemsiz gibi görülebilecek detaylar bile destanlaştırılabilir. Yaparız bunu. Çocuğu kucağına alması, tebessümü, mimikleri… Makam, kimliğin önündedir. İsimler, detaylar değişir ama büyülenmeye devam.
Manevi liderlerde durum çok farklıdır. Hissiyat bile çok önemlidir, düşündükleri veya düşünemedikleri… İltifatları bile yol olur insanlara. Adım hıdır, bildiğim budur diyorsa eğer oluşum güdük kalmaya mahkum. Her şeyi ile doğal olmak zorunda. Yapmacık, desinler diye herhangi bir şeyi tercih etmesi asla düşünülemez. Çünkü böyle bir tavır anında kopyalanır. Çoğunluğun aradığı zaten budur. Bir kolaylık, rahat, rehavet, adamlık, sırt üzerinde taşınma…
Onlar denge insanlarıdır. Çevresinde olsun veya olmasın herkes, zerre de olsa direkt olmasa da nasibini alır. Yüzyüze görüşen veya görüşmeyen milyonlar sadece onun varlığı ile bazı şeylerin düzelivereceği ümidi ile yaşarlar. Dostları gerek kendi yollarında yürürken gerekse diğerleri ile olan ilişkilerinde ondan bir uyarı gelmese de onun bakışlarını gözlerler. Uyarı gelmesi mümkün değildir. Nadiren, özel anlamda, bazı derin sebeplerden dolayı ayar verilmesi istisnai bir durumdur. Tılsım zaten buradadır. Yönetmeye çalıştığında katılımcılar oluşumun misyonunu kaldırabilecek seviyeye gelemez. O sadece inanmışlığına, hülyalarına odaklanır. Bu tavrın sinerjisi ile nasıl olduğu açıklanamayacak bir kolaylıkla ilerleme sağlanabilir.
Tanıyan herkes onu kendisince tanımlar. Onun özgür ikliminde, sinerjisinin açtığı yolda aldanmak o kadar kolaydır ki adamlık iddiaları bile şaşırtmamalı.
Birgün her fani gibi vadesi dolar. Milyonlar yetim kalır. Aslında böyle bir iklimden nasibini alabilen herkes liderliğe adaydır. Tarihin tekerrürlerinde mümkünatı aradığımızda ne yazık ki pek göremiyoruz.
Bu işte bir gariplik var. Veya insanlığımız…