Veya edebiyatsız felsefe? Birisini tercih etmemiz istense idi, neler söylerdik?
Herhangi bir konuyu dostlarla birlikte irdelemeden önce tanımlamanın gereğine inanırım. Çünkü herkes kendisince bir anlam yüklüyor olabilir. Ve bu nedenle konuşur dururuz da neyi konuştuğumuzu bile anlamayabiliriz. Anlamamız, anlaşmamız mümkün olmayabilir.
Madem böyle düşünürüm, neden felsefe ve edebiyatı tanımlamadan daldım konuya? Hatamdır, kabul. Gerçi bazen tanımlamak bile yeterli olmuyor. Nedendir? Anlamak çalışmak, saygı göstermek yerine sürekli kendi alanımızdan saydırmak daha kolay mı, demeli? Yoksa başka türlü nasıl açıklamalı, bilemedim.
Trajikomik bir yaşanmışlık anlatayım size. Yeni bir dost adayı, dostum veya her ne şekilde kabul ediyorsak. Bir şeyler soruyor ama dinlemiyor. Cevap veremiyorum. Ama soruyor. Anladığımı belirttim, biraz müsaade ederse bildiğim kadarıyla yardımcı olmaya çalışacağımı da. Selam vermiyor artık. Ne diyebilirim ki… Veya ne tavsiye edersiniz?
Yaşanmışlıklarda mutlaka bana bakan bir yön vardır. Direkt veya endirekt. Bir ders çıkarmalıyım kendim için. Kavramların tanımlarını yapmış olsaydım mesela, konuyla ilgili dengelerimi daha bir net kurabilirdim. Cümlelerim anlaşılır olabilirdi.
Felsefe insanın iç huzurunu sağlamak üzere kurduğu denklemler bütünüdür, denebilir. İç huzuru veya nasıl ulaşılabileceği konusunda farklı ifadeler mümkün. Söyledikleri ile yaptıklarının çelişmemesi mesela. Tüm sorularına cevaplarını bulabilmesi. İlkelerinin, değerlerinin, tanımlarının birbirlerini ile uyumu. Düşünce sisteminde açık uç kalmaması, gerektiğince sonsuza uzanması. Ve beklentilerden kurtulabilmek…
Edebiyat için ise, iç huzuruna ulaşabilmiş insanların, hikmet deryalarını sundukları ortamdır, diyesim var. Diyesim var çünkü sınırlamaktan korkuyorum. Kimlerin, nasıl bir iç huzuru ile düşüncelerini nasıl bir hikmetle kaleme aldığını bildiğimi iddia olur aksi. Kendimi aramak, kendim gibi düşüneni, güleni, ağlayanı…
Veya karanlığın en koyu olduğu zaman, güneşin doğumuna en yakın olan andır. O güneş mutlaka doğacaktır, şüphesiz. Ya gözümüzü kapatıp kendi dünyamızı karartıyorsak…
Bir dost ile konuşuyoruz. Gerçek problemlerden bahsediyor, örnekler veriyor. Kocaman mı kocaman, ciddi mi ciddi. Benimkiler masumane. Oysa Sokrates, “Haksızlık ölümden hızlıdır.“ der. İnsan bir kez inatlaşmaya görsün, haklı bile olması gerekmiyor ki. Muhataplarına her türlü yapılanı hak bilebiliyor. Veya insan her zaman zaten haklıdır.
Bugün bir şeylerden şikayet ediyorsak eğer, dün masumane ihmal ettiklerimizin sonucunu yaşıyoruz, demektir. Ve hâlâ şikayet ettiklerimizde kendimizi göremiyorsak eğer henüz en dibi görmediğimizdendir, tabana çakılmadığımızdan…
Masumiyet… Aslında yapılması gerektiğini bildiğimiz halde diğerlerine uyuvermelerimiz, kolayına kaçıvermelerimiz, kendimize hak bilivermelerimiz… Zaten kötü olan kötüdür ve kimse onu bile isteye yapayım, demez. Ruh hastası değilse eğer. Ama masumane yaparken bulabilir herkes…
Bir avukat ile görüştüm. Hukuki bir konuda yardıma ihtiyacım vardı. Ortak nokta bulabilir miyim diye konuyu açmaya çalıştım. Oğlu psikoloji okumakta imiş. Sevindim ama kursağımda kaldı. Hukuk fakültesini ve yüksek lisansını birincilikle bitirmiş ve buna rağmen hukuk alanında bile büyük laflar söylemekten çekinirmiş. Diğer konulara ise hiç girmek istemiyor. Aslında benim ulaşmaya çalıştığım erdem seviyesinde gibi durmakta. Aksini bilmem ve söylemem mümkün değil. Hem bilmediğini biliyor, hem de herkesin kendisinin öğrenmesinin mümkün olduğunu. Söyleyivermenin yetmediğini. Aksi halde öğretirdi. İsterdim.
Felsefesiz edebiyat veya edebiyatsız felsefe? Olabilir mi olsa ne olur, hedef ne olmalı?
Bir dost olsa, çocukça, masumane balonlar şişirsek, gökyüzünü rengarenk balonlarla süslesek… Şarkılar söylesek, uçurtmalar uçursak, aşkı yazsak kanatlarına… Seksek oynasak, yere çizgiler çizerek… Güneşi tutsak hediye etsek birbirimize… Kavga etsek biraz, tartışsak, küssek… Hayatı yaşasak dolu dolu… Kim hayır diyebilir ki? Evet diyen bir dost neden bulamıyorum ki?
Bir gün iç huzurumu bulabildiğimde… Dostlarımın aslında hep yanımda olduğunu görebilirim, umarım. Ve o güne kadar dostlar benden edebiyat beklemesinler…