DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Serhan Poyraz
Serhan Poyraz
Giriş Tarihi : 26-10-2022 13:47

Shakespeare’in Dokuz Yaşamı / Graham Holderness

Gwyneth Paltrow, Joseph Fiennes, Geoffrey Rush, Ben Affleck, Judi Dench ve Colin Firth gibi aktör ve aktrislerden oluşan görkemli kadrosuyla görsel bir şölen gibiydi, yedi Oscar ödüllü “Aşık Shakespeare” filmi…

Büyük bir keyifle bu filmi izliyordum yeniden. Bir sekansta Lady Viola de Lessops, çoktan gönlünün efendisi olmuş William Shakespeare ile karşılaştığında, “ Sen, William Shakespeare oyunlarının yazarı mısın?” diye sordu. Bir dakika bir dakika, Lady Viola acaba neden “Sen, William Shakespeare misin?” diye sormamıştı.

“William Shakespeare o bildiğimiz ünlü oyunların gerçek yazarı değil miydi? Neden Lady Viola sorusunu o şekilde sordu?, Kimdi bu William Shakespeare?, Nasıl biriydi?” gibi birçok soru aklıma gelince, zihnimin içinde farklı farklı sesler yükselmeye başladı.

Ve bu seslerden bir tanesi diğerlerini bastırarak anlatmaya başladı:
“Günümüz dünyasında yazı yazmak, makineleşmiş bir eylem haline geldi, yazım malzemesinin derlenmesi ve elektronik ortamda işlenip muhafaza edilmesi sonucu ortaya çıkan o yazıların birini diğerinden ayırt edip kimin yazdığını tespit etmek imkansız.

Ancak William Shakespeare onaltıncı yüzyılda yaşadı. O, tüy kalemini mürekkebe daldırıp kelimelerini sayfalara döken bir yazardı. Onaltıncı yüzyıldan günümüze ulaşan ve de içerisinde onun adı geçen altı tane mahkeme tutanağında Shakespeare’in el yazısı örneği var. Ölümünden sonra Shakespeare’in eserleri, yakın dostlarınca “Birinci Folyo” adıyla derlenerek biraraya getirildiğinden olsa gerek, günümüze ulaşan sadece “Sir Thomas More” adındaki oyununun el yazması... VIII.Henry tarafından idam ettirilmesiyle şehitlik mertebesine yükselen onaltıncı yüzyıl  Katolik devlet adamı Sir Thomas More hakkında yazdığı bu oyunun yazmalarındaki el yazısı da mahkeme tutanaklarındaki Shakespeare’in el yazısı ile aynı. Dolayısıyla, rahatlıkla söyleyebiliriz ki, William Shakespeare oyunlarını bizzat kendisi yazmıştı.”

Bu sırada başka bir ses yükseldi:
“O, yazarların hepsinden öte bir yazardı. Ayrıca, yazar olmasının yanısıra o bir aktör, tiyatro yöneticisi, her fırsatta gayrimenkule yatırım yapan yatırımcı ve tüccardı. Ancak, William Shakespeare’in yaşamından günümüze gelen yazılı kayıtlara baktığımızda anlarız ki, onun aktörlüğü, yaşam öyküsü içerisinde belirsiz bir parça gibi durmaktadır. O dönem sarayın eğlence işlerini düzenleyen makamın tutanaklarında, Kralın huzurunda oniki oyun sahneleyen Lord Chamberlain Kumpanyası’nın aktör esame listesinin ilk sırasında William Shakespeare’in adı yer alır ama ilerleyen dönemlere ait kayıtlarda aktörlüğüne dair herhangi bir iz yoktur. 

Diğer taraftan, tüm oyunlarının yer aldığı “Birinci Folyo”daki aktör listesinde, William Shakespeare’in adının yanına “leasse for making” ibaresinin bir süre sonra düşüldüğünü görürüz. Bu ifadede yer alan “making”in “yazarlık”, “leasse”nin de “ayrılmak” anlamına gelebileceğini düşünürsek, William Shakespeare zaman ilerledikçe, yazarlığı aktörlüğe tercih etmiş gibi gözükmektedir. Ancak o, aktör ruhlu biriydi ve aktörlükten aslında hiçbir zaman vazgeçmemişti. Hatta “Birinci Folyo”da yer alan şiirlerinden biri yaşamından bir performans; ölümünden bir çıkış; eserlerinin basımından ise hayat sahnesine yeniden giriş olarak söz eder.

“Üzülmeyin vakitsiz gidişine
Dünya sahnesinden mezarın soğuk kulisine,
Öldü sanmayın, sayfaya dağlanmış sözleri,
Okuruna der, ben yalnızca çıktım ileri
Alkışla sahneye, Ölür, yaşar Aktör Sanatı,
Açılır ikinci perde ve sürer anlatı.
Ölümüyle, “Çıkar” yazar sessizlerin diyarına,
Lakin “Geri döner” sahneye, gürleyen kelamıyla.”

Derinlerden gelen, görmüş geçirmiş başka bir ses:
“Bak evlat, William Shakespeare yaşamına kasap çırağı olarak başlayan bir eldivenciydi. Babası John Shakespeare’in de bir kasap olduğu iddia edilir ama bir mahkeme kaydında o da eldivenci olarak geçiyor. Bunun yanında, farklı mahkeme kayıtlarında da John Shakespeare’in çiftçi olduğu, yün ticareti yaptığı belirtilirken, 1573 ve 1578 yıllarına ait kayıtlarında “ak-sepici” yani geyik, buzağı ve koyun postundan beyaz deri yapmakla uğraşan biri olarak geçiyor. Tüm bunlardan, geçimini çiftçilikle ve hayvan derisi ve yün işleyip satmakla sürdüren birinin, hayvanların bizzat kesimini yapmış olabileceği akla yatkın geliyor. John Shakespeare’in, kasap olduğuna dair yazılı kanıt bulunmuyor belki ama diğer detaylar William Shakespeare’in kökenine dair somut bilgiler olarak kabul edilebilir.

Öte yandan, William Shakespeare’in geçmişine dair izler, metinlerinin arasında gizlidir. Mesela Hamlet, Horatio’ya “Parşömen koyun derisinden yapılmaz mı?” diye sorunca Horatio da “Evet, efendim. Buzağı derisinden yapılır.” diye cevap verir. Bunu herkes bilebilir, kasaplık yaptığına dair yeterli değil, diyeceksin belki de. Haklısın ama Shakespeare ailesi üyelerinin bazılarının günümüze ulaşan mektup, günlük benzeri yazılı beyanatları arasında, William Shakespeare’in dükkanda çıraklık yaparken ayinle kurban ettiği buzağıların arkasından uzun nutuklar okuduğu da yer alır. Mezbahalarda şairane sözler söyleyen Shakespeare silüeti ilk başta komik gibi gözükse de, çok da gerçekdışı değil. Öte yandan “VI.Henry” oyununun ikinci kısmında da, William Shakespeare mezbahayı ve buzağıların çırpınışları etkileyici sözlerle anlatır.”

“Sadece kasap çıraklığı değildi William Shakespeare’in sosyal hayatın içindeki meşgalesi” diyerek başka bir ses başladı anlatmaya: 
“Shakespeare, babası gibi deri ve yün tüccarlığı yapmasının yanısıra bazı mahkeme tutanaklarından görüyoruz ki, gayrimenkul işi ile de uğraşan biri. Yani, William Shakespeare başarılı bir iş insanıydı da, diyebiliriz. İlk başlarda Stratford civarındaki arsalara ve gayrimenkullere yatırım yapıyordu, ilerleyen yıllarda Londra’da da çeşitli gayrimenkuller aldı. Mesela bunlardan biri, 1613 yılındaki satın aldığı Blackfriars Tiyatrosu yakınındaki büyük evdir. Diğer yazılı kayıtlardan, bu evin dışında başka evlerinin de olduğunu anlıyoruz. Öte yandan, 1598 yılına ait yazılı kayıtlarda, arpa ve darı depoladığından ve bir kısmını sattığından da bahseder.”

Evet, tüm bu gerçekleri toparladığımda, William Shakespeare’in sosyal yaşamını artık hayalimde canlandırabiliyordum. Çiftçi olan babası, hem hayvancılıkla uğraşıyor hem de tarım ve hayvancılıktan elde ettiklerini satıyordu. Babası hayvanları kestiği için ona Stratford da büyük ihtimalle “kasap” da deniyordu halk arasında. Ve William Shakespeare de babasının yanında kasap çıraklığı günlerinde bir şekilde tiyatro ile tanışmış ve hayatı bambaşka bir yöne doğru evrilmişti. Ailesinin yaşamını idame ettirmek adına da, tiyatrodan kazandığı paranın yetersiz olması sebebiyle bir yandan da babasından daha akıllı ticari yatırımlar yapmış. Sonunda dünyaca ünlü bir yazar ve aktör olan William Shakespeare’in tezek kokan sokakları arşınlayarak işe başladığı kesin, diğerlerinin ise her insanın yaptığı gibi hayata maddin açıdan tutunma çabası olduğu aşikardı.

“Peki ama bu dünyanın en ünlü aşk şiirlerini, oyunlarını yazan adamın aşk hayatı nasıldı acaba, niye hiçbir ses bundan bahsetmiyor?” diye düşünürken içinde iki farklı ton barındıran duygulu bir ses başladı anlatmaya:
“William Shakespeare’i eş olarak irdelediğimizde yazılı kayıtlardan görürüz ki, Kasım 1582 tarihinde kendinden sekiz yaş büyük Anne Hattaway ile apar topar evlenmiş. Çünkü çiftin kızları Susanna’nın Mayıs 1583 tarihindeki vaftiz kaydı, Anne’in evlendiklerinde hamile olduğunu belgeliyor. Ancak sonrasında Anne Hattaway ile ilgili fazla bir kayıt bulunmamasının yanısıra, Shakespeare’in vasiyetnamesinde eşine sadece evdeki diğer yatağı miras bırakmasından anlaşılıyor ki, çok güzel ve aşk dolu bir evlilik hayatları olmamış. Herşeye rağmen, 1585 yılında doğan ikizleri Hamnet ve Judith, başlarda birbirlerine  aşık olduklarının ya da en azından cinsel hayatlarının devam ettiğine dair bir kanıt.”

Kötü bir evlilik hayatı ve aşktan yoksunluk… Peki ama bunca aşk şiiri ve oyunlar…” diye düşünürken ben, üzgün bir tona bürünen ses devam etti;
“William Shakespeare’in evlilik hayatı, karanlık ve aşka dair umutsuzluk belirtileriyle dolu. Yazmış olduğu “Venüs ve Adonis”i, Southampton Earl’ü Henry Wiothsley’e ithaf ederken kullandığı cümleler her türlü yanlış anlaşılmaya açık cümleler… Buna ilaveten, gerçek aşkı anlattığı “Soneler”indeki “kadın yüzlü”, “sarışın dost” gibi kavramları erkek aşkına yakıştırıp ondan “iyi meleğim” diye bahsederken, “kötü ruh”, “dişi cin” ve “karanlık leydi”yle kadın aşkını betimleyince, söylenti ve dedikodular birçok yerde dillenmeye başladı. Ve günümüz dünyası insanının yıkıcı merakı, William Shakespeare’in eşcinsel olup olmadığı yönündeki tartışmaları başlattı. Ancak, dikkatli okuyup dizelerin içine sızabilenler bilirler ki, gerek “Venüs ve Adonis” gerekse “Soneler”in içinde eşcinselliğe dair hiçbir düşünce ve duygu izi yok.”

Haklıydı. Bence de yok. William Shakespeare’in oyunlarının ve şiirlerinin içine girdiğinizde, hepsinin o dönemin geneline hitap ettiğini ve insana özgü düşünce ve duygulara eleştirel yaklaştığını ve bunu da biraz varoluşsal düzeyde ifade ettiğini görürsünüz. O dönemin İngiliz toplumunda eşcinsellik yaygın değildi ve William Shakespeare de belli ki o toplumun mevcut “karışık aşk ilişkilerini” irdeliyordu. Aslında erkeğe yakıştırdığı “kadın yüzlü”, kadına yakıştırdığı “karanlık leydi” sıfatlarıyla, aşk ilişkilerinde hem kadını hem de erkeği eleştiriyordu.

Öte yandan, William Shakespeare’in şiirlerinde öyle bir erdemlilik tınısı, öyle bir düşünce ve duygu saflığı mevcut ki, kişisel hayatına da yüksek bir ahlak anlayışının hakim olduğunu tahmin etmek zor değil diye düşünürken bu kez de ilahi tınılar taşıyan başka  bir ses konuşmaya başladı:
“William Shakespeare’in ebeveynleri, VIII.Henry’nin Reform hareketinin artçı dalgalarının hala hissedildiği bir çağda dünyaya gelmişlerdi. Protestan ve Katolik çatışmalarını görmüşlerdi ve sonunda Kraliçe Elizabeth baskıyla da olsa, Protestan inancını geri getirmişti. Shakespeare’in babası John Shakespeare’in adı, o dönemki kayıtlarda Stratford Kethüda’sı olarak da geçer. Ancak bu durumun bir baskıdan kaynaklandığı sonradan ele geçirilen yazılı belgelerle anlaşılmıştır. Baba John Shakespeare aslında sıkı bir Katolikti ancak söylemeliyim ki, William Shakespeare ile ilgili bu konuda yazılı bir belge yok.”

Bence, Willam Shakespeare’in Katolik olduğuna dair yazılı bir belge bulunmasa da, ailesi ve yakın dostlarının tümü sıkı Katolik oldukları için William Shakespeare’in de Katolik olması kuvvetle muhtemel.

Şöyle derin bir nefes aldım. Tüm bu seslerin William Shakespeare hakkında anlattıklarını düşünürken, zihnimde hepimizin bildiği William Shakespeare resmi beliriyordu. Peki o resim, gerçekten William Shakespeare’in resmi mi sorusu düşünce aklıma, son bir ses belirdi:
“William Shakespeare’in ölümünün ardından ailesi ve yakın dostlarınca tüm eserleri derlenerek “Birinci Folyo” adıyla basılmıştı ve bu kitabın iç kapağında da herkesin bildiği resim çizilmişti. Yani, haklısın o resim, William Shakespeare.”

Zihnimde beliren tüm bu farklı sesler, Graham Holderness’in “Shakespeare’in Dokuz Yaşamı” kitabının etkisiyle olmuştu. Graham Holderness, ünlü Shakespeare biyografilerini irdeleyip, tüm rivayetleri ve yazılı gerçekleri biraraya getirdiği kitabında, kendi düşüncesini de konularla ilgili yazdığı kısa öykülerle harika bir şekilde belirtmiş. William Shakespeare eğer bu romanı okusaydı sanırım Graham Holderness’i sevgiyle kucaklar ve teşekkür ederdi.

Artık herşey kafamda oturmuştu. “Aşık Shakespeare” filminin o sahnesinde, Lady Viola “Sen, William Shakespeare oyunlarının yazarı mısın?” diye kasıtlı olarak sormuştu. O oyunları yazan adamla ilgilenmiyordu, sadece eserleri ile ilgileniyordu. Çünkü o cümlede üstü kapalı “aşk”a dokunup, William Shakespeare’in eserlerinde betimlediği ölümsüz ve gerçek aşkı hissetmek istiyordu.

Öte yandan Lady Viola’nın o sorusunu soruş şekli, yüzlerce William Shakespeare biyografi yazarının ona yaklaşımlarının kökenini işaret ediyor. Bir gece vakti dışarısı karanlık ve fazla birşey görünmüyor ve siz ışıklı bir ortamdayken, biraz cama yaklaşıp baktığınızı düşünün, camda kendi silüetinizi görürsünüz değil mi? İşte böyle birşey William Shakespeare biyografisi yazmak; ilk bakışta fazla birşey göremezsiniz, sonra gözünüzün önünde yavaş yavaş birtakım yüz hatları belirir, en sonunda da kendi yüzünüzün yansımasına baktığınızı fark edersiniz. Bunu da, “Shakespeare’in Dokuz Yaşamı” kitabında satır aralarında deneyimleyeceksiniz.

Hayatına dair fazla bir detay olmadığı için William Shakespeare’in manevi ve dünyevi hayatını kurcalamak yerine, eserleri en çok okunan, en çok sahneye konan bu adamın kullandığı temalar üzerinde kalem oynatmak daha doğru bence.

Shakespeare şifreleri bir anahtarsa ancak kendi kilidini açabilir. Eserleri kayıp değil, sadece özen istiyor. Metinleri dikkatlice incelenmeyi istiyor. Çünkü onun tüm metinleri; okuruna bir yakarış olarak önce “Bakınız bana efendim” der; anlaşılıp okuyucu tarafından içselleştirildikten sonra da “Ellerinizi açıp hayır duası edin”  der. Öte yandan, onun metinleri oldukça gür bir sesle, kızları Susanna ve Judith’i, küçük yaşta ölen oğlu  Hamnet’i, karısı Anne Hattaway’i, etrafındaki diğer insanları ve tabi ki kendi yazarını anlatır. Tüm bu hayaletlerin ölüm fısıltılarını bize metin duyurur.

Ötesi ise sessizliktir.

Ve William Shakespeare’in mezar taşında, kendisini ebedi istirahatinde rahatsız edeceklere bir beddua niteliğinde şu dizeler yer alır:
“Dur dostum, İsa hakkı için yalvarırım
Bırak toprakta kalsın artıklarım,
Şükür olsun bu taşları esirgeyene
Ahım kalır değersen kemiklerime.”

NELER SÖYLENDİ?
@
Serhan Poyraz

Serhan Poyraz

DİĞER YAZILARI Anna Karenina / Lev Nikolayeviç Tolstoy Kreutzer Sonat / Lev Nikolayeviç Tolstoy Unutulmuş Zamanların Hikayesi / Bayram S.Taşkın Küçük Ağaç’ın Eğitimi / Forrest Carter Hayaletler / Henrik İbsen Hedda Gabler / Henrik İbsen Nora, Bir Bebek Evi / Henrik İbsen Muhteşem Gatsby / Francis Scott Fitzgerald Genç Werther’in Acıları / Johann Wolfgang Goethe Hayatımın Hikayesi / Giacomo Casanova Bir Halk Düşmanı / Henrik İbsen Yaban / Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kanatsız Kuşlar / Louis de Bernieres Felsefe-i Zenan / Ahmet Mithat Efendi Amak-ı Hayal / Filibeli Ahmet Hilmi Hayvan Mezarlığı / Stephen King Huzur / Ahmet Hamdi Tanpınar Sahnenin Dışındakiler / Ahmet Hamdi Tanpınar Mahur Beste / Ahmet Hamdi Tanpınar Graziella / Alphonse de Lamartine Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / Peyami Safa Othello / William Shakespeare Haremde Cinayet / Demet Mannaş Kervan 92.Saat / Ümmügülsüm Hasyıldırım Aklın Uçuşları - Leonardo Da Vinci / Charles Nicholl Ninatta’nın Bileziği / Ahmet Ümit Anadolu Kokulu Kadınlar / Dilek Tuna Memişoğlu Ketum / Ümit Polat Macbeth / William Shakespeare Bir Derviş’in Hikayesi / Abdulrahim Arslan Oyalı Kase / Ayfer Güney Yakın Koruma / Demet Mannaş Kervan Roma’nın Batısı / John Fante Shinrin Yoku / Hector Garcia - Francesc Miralles Hamlet / William Shakespeare Cahit Sıtkı Tarancı / Önder Göçgün Karamazov Kardeşler / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Kral Oidipus / Sophokles Kürklü Kişi / May Sarton Leyla ile Mecnun / Fuzuli Paul Verlaine / Stefan Zweig Gılgamış Destanı Toza Sor / John Fante Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi / Charles Bukowski Sokrates’in Karısı / Gerald Messadie Geronimo Romeo ve Juliet / William Shakespeare Suç ve Ceza / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Sonsuzluğun Sesleri Kurtlarla Koşan Kadınlar / Clarissa Pinkola Estes Selvi Boylum Al Yazmalım Elveda Saraybosna Amin Maalouf’un “Semerkant”ı Amcanın Düşü / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Ivo Andriç / Drina Köprüsü
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA