DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Serhan Poyraz
Serhan Poyraz
Giriş Tarihi : 16-07-2022 16:41

Amin Maalouf’un “Semerkant”ı

Takvimler, milattan sonra 1072 yılını gösteriyordu
Sokaklarında yürüyorum bir şehrin.
Ve şehir âdeta kimliğini fısıldıyor bana, sokaklarında dolaştıkça.
“Ben Semerkant,
Pamuğu kağıda,
Kağıdı medeniyete dönüştüren şehir.”

Gökyüzünde uzanıp dokunabileceğim gibi asılı duran yıldızlar, yürürken adımbaşı karşıma çıkan Semerkant’ın o eski insanları, bu şehre dair her şey tüm çıplaklığıyla gözümün önünden akıp geçiyor sanki.

Bir köşebaşında, Nişapurlu İbrahim oğlu genç Ömer Hayyam çıkıyor karşıma. Selamlaşıp ayaküstü sohbet ediyoruz. Ömer, insan olarak yapılan iyiliğin karşılığını bulacağına, iyilik yapmak içinse illa bir düşünceye veya inanca bağlı olmaya gerek olmadığına inanan biri. Uzun süre diyar diyar gezdikten sonra her insanın doğup büyüdüğü kültüre ait olduğunu ve ruhuna ait tüm güzelliklerin kendi topraklarında çiçek açacağını anladığından olsa gerek ölümünün yaklaştığını düşündüğü günlerde doğup büyüdüğü topraklara, Nişapur’a geri dönüyor.

Ömer’in yanından ayrıldıktan sonra yürümeye devam ediyorum. Az ileride, karanlığın içinde, parlak ışığıyla gözleri kamaştıran, o zamanın görkemli yapılarından birini görüyorum. Kapısının önünde muhafızlar, muhafızların yanında onlarla konuşan ak sakallı biri var. Biraz daha yaklaşınca anlıyorum ki gördüğüm o ak sakallı adam, bu evin efendisi olan Nizammülmülk’ün ta kendisi. O, Selçuklu İmparatorluğunu bir yandan han, hamam, kervansaray, medreseler, yollar ve köprülerle donatırken diğer yandan da adaletin tecelli etmesi için güçlü kurumlar oluşturan bilge ve adaletin kalesi gibi olan bir vezir. Hatta ömrünün son yıllarında, “Siyasetname”yi yazarak yazılı dünya siyaset tarihine önemli bir iz bırakan biri.

Yaptığı güzel şeylerin yanında, kibirli insanların yarattığı siyasetin kaygan zemininde akıl oyunları ile saltanata hükmetmeye çalışanlara Nizamülmülk’ün yaşattığı yıkımlar da olmuştur belki diye kendi kendime düşünürken caddenin diğer tarafında, az ileride, karanlıklar içindeki eski bir evin bahçesinde koyu renk kıyafetler giymiş ve Nizammülmülk’e doğru sert sert bakan gizemli birini görüyorum. Bir ürperti kaplıyor içimi. Sessizce yaklaşıyorum o eski eve doğru. Bir de ne göreyim? Bu gizemli kişi, Hassan Sabbah… Sırlarla dolu biri olduğunu, uğrunda ölecek kadar kendisine bağlı fedailer yaratıp dünya tarihinin akışını değiştirecek suikastlar planladığını biliyordum. Hep merak edilen bu esrarengiz adam, gizemli tarikatının tohumlarını bu görkemli kültür ve medeniyet şehrinde atıyormuş demek ki.

Beni bu şehre ve bu insanların yanına getiren hem Ömer Hayyam’ın el yazması Rubailerinden oluşan Rubaiyat’ın hem de onu var eden kültürün, yaşadığı topraklar üzerinde bin yıllık zaman dilimi içerisinde yıkım ve varolma arasında gidip gelen hikâyesini usta kalemiyle romanlaştıran Amin Maalouf’un Semerkant kitabı.

Amin Maalouf’un bu romanına mekan olarak Semerkant’ı seçmiş çünkü XI. yüzyılda “Şehirlerin Şahı” sayılan bu şehir, hem büyük medreselerin, ticaret merkezlerinin, sarayların kurulduğu, doğunun önemli bir kültür ve eğitim merkezi olmasıyla hem de savaşlar, işgaller ve bitmek tükenmek bilmeyen yağmalanmaları ile de ünlü bir şehir.

Amin Maalouf, Semerkant romanını iki bölüme ayırıyor. İlk bölümde devlet tecrübesi, ileri görüşlülüğü ve büyük siyasi başarılarıyla bilinen Nizamülmülk’ü; üst düzey zekası, ince siyaseti, şifacılığı ve ikna kabiliyetiyle bilinen Hassan Sabbah’ı; astronomi, matematik ve felsefe alanlarındaki bilgisiyle, dönemine ışık saçan İran’ın en büyük düşünür ve şairlerinden biri olan Ömer Hayyam’ı ve o döneme ait diğer pekçok önemli figürü ustaişi bir kurguyla Ömer Hayyam’ın Rubaiyat’ı nasıl yazdığının hikayesinde anlatıyor.

İkinci bölümde ise yaklaşık bin yıl sonra Ömer Hayyam hayranı bir çiftin çocuğu olan ve onun hikayelerini dinleyerek büyüyen Benjamin Ömer Lesage’in, Rubaiyat’ın orijinal nüshasının peşine düşüp yine aynı bölgeye, İran'a gidişini anlatıyor. Benjamin, bir yandan İran devriminin ateşini bizzat yerinde yaşarken bir yandan da Şirin’e âşık oluyor hatta evleniyor ve Rubaiyat’ın orijinal nüshasını elde edip yanına alarak, eşiyle balayına çıkmak için ilk seferini yapacak olan Titanik’e biniyor.

Zamanının en son teknoloji ürünü olan ve gemi kaptanının “Bu gemiyi Tanrı bile batıramaz.” dediği Titanik’in daha ilk yolculuğunda batmasıyla, Rubaiyat’ın orijinal nüshası da Titanik ile birlikte okyanusun soğuk sularına gömülerek kayboluyor.

Amin Maalouf, kitabının hikâyesinin sonunda Rubaiyat hakkında sadece doğduğu topraklarda yaşayabilen bir çiçek gibi, doğunun nadide çiçeği diye bahsederken insanın sahip olduğu kibri, gururu, kendi çıkarına yönelik bencil sevgisi; bir değeri, doğduğu yerde yaşamaya bırakmıyor diye de bir not düşerek şaheserler yaratabilen insanoğlunun yok etmeye dair olan eğilimlerine manidar bir gönderme yapıyor.

Ömer Hayyam da Rubaiyat’ı, yine insanoğlu sayesinde hem şehirlerin şahı olan, hem de yağmalanmaları ile ünlü Semerkant’ta yazmamış mıydı? Aradan bin yıl geçmesine rağmen insanoğlu neden bu kadar bencil ve yok etmeye, yakıp yıkmaya neden bu kadar hala eğilimliydi?
Lübnan’daki iç savaştan sonra anavatanını terk edip bir başka diyara göç etmek zorunda kalan Amin Maalouf’un kaleminden Semerkant…

***

Yazıyı sesli dinlemek için görsele tıklayınız...

 

NELER SÖYLENDİ?
@
Serhan Poyraz

Serhan Poyraz

DİĞER YAZILARI Anna Karenina / Lev Nikolayeviç Tolstoy Kreutzer Sonat / Lev Nikolayeviç Tolstoy Unutulmuş Zamanların Hikayesi / Bayram S.Taşkın Küçük Ağaç’ın Eğitimi / Forrest Carter Hayaletler / Henrik İbsen Hedda Gabler / Henrik İbsen Nora, Bir Bebek Evi / Henrik İbsen Muhteşem Gatsby / Francis Scott Fitzgerald Genç Werther’in Acıları / Johann Wolfgang Goethe Hayatımın Hikayesi / Giacomo Casanova Bir Halk Düşmanı / Henrik İbsen Yaban / Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kanatsız Kuşlar / Louis de Bernieres Felsefe-i Zenan / Ahmet Mithat Efendi Amak-ı Hayal / Filibeli Ahmet Hilmi Hayvan Mezarlığı / Stephen King Huzur / Ahmet Hamdi Tanpınar Sahnenin Dışındakiler / Ahmet Hamdi Tanpınar Mahur Beste / Ahmet Hamdi Tanpınar Graziella / Alphonse de Lamartine Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / Peyami Safa Othello / William Shakespeare Haremde Cinayet / Demet Mannaş Kervan 92.Saat / Ümmügülsüm Hasyıldırım Aklın Uçuşları - Leonardo Da Vinci / Charles Nicholl Ninatta’nın Bileziği / Ahmet Ümit Anadolu Kokulu Kadınlar / Dilek Tuna Memişoğlu Ketum / Ümit Polat Macbeth / William Shakespeare Bir Derviş’in Hikayesi / Abdulrahim Arslan Oyalı Kase / Ayfer Güney Yakın Koruma / Demet Mannaş Kervan Roma’nın Batısı / John Fante Shinrin Yoku / Hector Garcia - Francesc Miralles Hamlet / William Shakespeare Cahit Sıtkı Tarancı / Önder Göçgün Karamazov Kardeşler / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Kral Oidipus / Sophokles Kürklü Kişi / May Sarton Leyla ile Mecnun / Fuzuli Paul Verlaine / Stefan Zweig Shakespeare’in Dokuz Yaşamı / Graham Holderness Gılgamış Destanı Toza Sor / John Fante Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi / Charles Bukowski Sokrates’in Karısı / Gerald Messadie Geronimo Romeo ve Juliet / William Shakespeare Suç ve Ceza / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Sonsuzluğun Sesleri Kurtlarla Koşan Kadınlar / Clarissa Pinkola Estes Selvi Boylum Al Yazmalım Elveda Saraybosna Amcanın Düşü / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Ivo Andriç / Drina Köprüsü
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA