DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Serhan Poyraz
Serhan Poyraz
Giriş Tarihi : 13-08-2022 20:05

Ivo Andriç / Drina Köprüsü

Uzun ama çok uzun yıllar önce, ilahi bir sanatçı, kudretinden damlalar akıtmıştı Karadağ’daki Tara ve Piva’nın birleşmesinden yarattığı yeni nehrin suyuna…

Belki de bu yüzden alışılmadık ölçüde yeşil sulara sahip bu nehir, kendisine yüklenen ilahi misyonla rotasını Bosna Hersek’e doğru çevirip güzergahı boyunca zaman zaman karamsarlığıyla en kurnazları kandırmayı başaran, güzelliğiyle de en zalim kalpleri bile yumuşatarak kıyılarında filizlenen kasabaların sakinlerinin hayatlarını şekillendiren gelenekler ve ritüeller oluşmasını sağlarken bir yandan da sayısız sanat eserine ilham veren Drina nehridir.

Neredeyse tüm rotası boyunca dağ sıralarını keserek boğazlar yaratması ve zaman zaman beklenmedik bir şekilde başka bir vadiye girmesiyle yetenekli bir aktör gibi karakterini değiştiren bu nehir, bir zamanlar Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu'nu daha sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu ve Sırbistan'ı bölen önemli savaşlara şahitlik ettikten sonra günümüzde de Sırbistan ile Bosna-Hersek arasındaki doğal sınır olarak belirleyici olma rolünü üstlenmiştir. 

Ama durmaz, devam eder devam eder akmaya coşkusunu daha da arttırmak ister gibi Lim nehrini kendisine katıp Sırbistan’a girerek… Flora ve faunası çok zengin olan bu bölgenin dolambaçlı sınırları boyunca akıp koyu sarp kayalıklarla çevrili geçitlerin içinden geçerek kendisine oluşturulan barajları da doldurup hızını alamayıp Tara dağının yanıbaşındaki yapay Perucac gölünü oluşturduğunda, stres dolu hayatlarımızın içinde en çok ihtiyacımız olan huzuru bize hissettirmek ister gibidir. Sadece Perucac gölü değil Visegrad gölü ve Zvornik gölü de Drina’nın doğal nehir görünümünü değiştiren ilahi estetik dokunuşlardır. 

Bir ova nehrine dönüştüğü Loznica şehrine kadar muhteşem manzaralar arasında coşkuyla akmaya devam Drina nehri, Sremska Raca yakınlarında bir yerde şeffaf bir mistik sis içinde sanki hiç zaman zaman hırçınlığa varan vahşi ve coşkulu bir nehir bir değilmiş gibi yavaş yavaş Sava nehrine akarak sessizce kaybolur gider… 

Drina nehri, mucizelerle dolu hayatın doğadaki tezahürlerinden biri gibidir. İnsanoğluna bahşedilen hayat da anlaşılmaz bir mucizedir, sürekli harcanır, erir, buna rağmen yine dayanır, şekilden şekile girerek sürüp gider ta ki bir yerde, hiçbirşey yaşanmamış gibi mistik bir sisin içinde sessizce kayboluncaya kadar…

Etrafındaki düzlüklere göre biraz daha geride ve çukurda olmasından dolayı “Arka, art” ve “Kasaba” anlamlarına gelen “Vişe” ve “Grad” kelimelerinin birleşimiyle oluşan “Vişegrad”dan adını alan sevimli bir kasaba, Butko kayalıkları ile Uzanviçka Dağları arasında hırçınlaşan Drina nehrinin aniden dirsek yaptığı bir bölgenin kıyısında hayatlarımızın kıyısında keyifli manzaralar oluşturan diğer hayatlar misali filizlenir.

Bu kasabayı sevimli yapan, sayısız kötü olaya tanık olsalar bile öfkelerini kinle büyütmek yerine Drina nehri alsın götürsün diye rüzgara fısıldamayı tercih edip üzerinde yaşadığı toprakların tüm değerlerini kucaklayabilen, yaşamlarına vefalı halkıydı. Bazen gökyüzünün şimşeklerle elektriklenerek yağdırdığı yağmurun hiddetine Drina da yükselerek karşılık verdiğinde nehir sakinleşinceye kadar karşı yakadaki köylerle bağı kesilince evlerine kapanıp böyle gecelerde çocuklarına doğanın ürkütücü seslerine eşlik eden hikâyeler anlatan ve bu nehri kuşaktan kuşağa efsaneleştiren insanların yaşadığı bir kasabadır Vişegrad. 

İşte bu kasabanın mütevazi bir ailesi olan Sokoloviç’lerin evinde 1505 yılında Bayo Sokoloviç dünyaya geldi ve kimine göre Boşnak kimine göre Sırp olan bu çoçuk, 1519 yılında devşirme sistemiyle yetiştirilmek üzere Edirne Sarayına götürülünceye kadar tüm çocukluğunu Drina nehrinin kıyısında oynayarak geçirdi. Edirne Sarayında kendisine Mehmet adı verilerek Türk ve Müslüman kültürü ile yetiştirilen Bayo Sokoloviç, Kanuni Sultan Süleyman’ın son sadrazamı, II.Selim ve III. Murad dönemlerinde de sadrazamlık yapmış olan Sokullu Mehmet Paşa’ydı. Sadrazamlığı döneminde, doğa üzerinde kanal açma, boğaz açmaya olan ilgisini herkesin bildiği Sokullu Mehmet Paşa’nın Don ve Volga nehirleri arasında bir kanal açarak Osmanlı donanmasına Hazar denizinin yolunu açmak, Süveyş Kanalını açmak, İzmit körfezi Sapanca gölü ve Sakarya nehri üzerinden Karadeniz’e alternatif bir boğaz açmak gibi projelerin kafasında dönüp durmasında çocukluğunun Drina nehri ve Vişegrad’ın payı olduğu şüphesiz. 

Belki çocukken kıyısında oynadığı azgın Drina nehrini aşıp karşı kıyısına geçmeyi hayal ediyordu belki de doğup büyüdüğü topraklardan alınıp Edirne Sarayına götürülürken bindiği sandalda bir gün köyüne Drina üzerinden yürüyerek geri gelmeyi hayal ediyordu ama kesin olan şu ki; azgın Drina nehrinin üzerine 1577 yılında muhteşem bir köprü inşa ettirerek iki yakayı birbirine bağlayıp çocukluğunun sevimli kasabasına, kendisini var eden topraklara vefa borcunu ödemişti.

Ve bundan üç yüzyıl kadar sonra da, 1892 yılında Travnik’te doğup henüz iki yaşındayken babasını kaybedince annesinin kendisini Vişegrad’da yaşayan halası ve eniştesinin yanına bırakıp Saraybosna’ya çalışmaya gitmesiyle on yaşına kadar odasının penceresinden bu nehre ve köprüye dair hayaller kurup, kıyısında oyunlar oynayarak büyümüş bir başka adam eline kalemi kağıdı alıp bu köprünün yapımından önceki Vişegrad halkının yaşamını, köprünün yapılışında ortaya çıkan efsaneleri muhteşem bir yorumla bize anlatır yazdığı kitabında adeta O da çocukluğunun sevimli kasabasına vefa borcunu ödemek ister gibi.

Bu adam, Nobel Edebiyat ödüllü yazar Ivo Andriç’tir ve yazdığı bu kitap da 1945 yılında yayımladığı Bosna üçlemesi romanlarından biri olan “Drina Köprüsü” dür. 

Drina nehri insana bahşedilen hayatın doğadaki tezahürü ise eğer, bu köprünün Ivo Andriç’in kaleminden çıkan hikayesi de, insan hayatında doğumdan ölüme kadar uzanan zamanın iyi veya kötü duygusal yaşanmışlıkları alıp götüren güçlü akıntısının üzerinden bir kıyıdan diğerine geçerken yaşadıklarımızla inşa ettiğimiz düşünsel ve duygusal bir köprünün hikayesi gibidir.

Köprünün hikayesinin içinde öyle karakterler var ki hepsi de gerçek hayatlarımızda karşılaştığımız iyi veya kötü şekilde ruhumuza, kalbimize dokunan insanlar. Zalim bir şekilde yoksulların haklarını gasp eden Abid Ağa, buna isyan eden asi genç Radisav, Abid Ağa’nın tam tersi yoksul dostu bir yönetici olan ve köprümün yapmını tamamlayan Arif bey, Lotika, Tekgöz, Zorka, Nikola ve Glasinçanin… Bir de içeriden veya dışarıdan kışkırtma olmadığı sürece insanların birbirileriyle nasıl iyi geçinebileceğine dair çok güzel bir örnek olarak birbirlerine dil, din ve ırk farkı gözetmeksizin zor zamanlarında yardım eden Molla İbrahim ve Rahip Nikola..

Sohbetsiz, paylaşımsız ve tatlı çekiştirmesiz yaşam olur mu? Olmaz tabi. Kasabanın her sınıfından insanın gelip dinlendiği, sohbetler ettiği, çay kahve içtiği, köprüde her türlü bilgi alışverişinin yapıldığı, halkın vazgeçilmezi olan “Kapiya” diye adlandırılan bir kısım da bunun için vardır bu köprünün üzerinde. 

Köprüde nöbet tutan asker Fedun’un masum aşk hikayesi, istemediği birisine babası tarafından verilen Fato’nun kendini köprünün üzerinden aşağıya atarak canına kıyması, tüm kalıplarını kırarcasına Tekgöz’ün sarhoş bir şekilde köprünün ince korkulukları üzerinde dans ederek bir baştan bir başa yürüyüp kendine ve hayata meydan okuması gibi o kadar çok olay yaşanır ki köprünün üzerinde gerek yapım aşamasında gerekse yapıldıktan sonra… Hepsi de hayatın hırçın akışının insana ait duygular üzerindeki farklı birer izdüşümü gibi... Hayatlar fani ama kalbi ve vicdani duygular ölümsüz değil midir? Ve işte belki de bu yüzden insan emeği bu köprü, Drina’nın üzerindeki mağrur olmayan ilahi görünüşünde ölümsüzlüğe dair izler saklıyor tanıklık ettiği yaşanmışlıklarla...

Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Ivo Andriç’in kaleminden bu yaşanmışlıklara dair büyülü bir yolculuk Drina Köprüsü kitabı. 

Keyifli okumalar dilerim.

***

Yazıyı sesli dinlemek için görsele tıklayın...

NELER SÖYLENDİ?
@
Serhan Poyraz

Serhan Poyraz

DİĞER YAZILARI Anna Karenina / Lev Nikolayeviç Tolstoy Kreutzer Sonat / Lev Nikolayeviç Tolstoy Unutulmuş Zamanların Hikayesi / Bayram S.Taşkın Küçük Ağaç’ın Eğitimi / Forrest Carter Hayaletler / Henrik İbsen Hedda Gabler / Henrik İbsen Nora, Bir Bebek Evi / Henrik İbsen Muhteşem Gatsby / Francis Scott Fitzgerald Genç Werther’in Acıları / Johann Wolfgang Goethe Hayatımın Hikayesi / Giacomo Casanova Bir Halk Düşmanı / Henrik İbsen Yaban / Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kanatsız Kuşlar / Louis de Bernieres Felsefe-i Zenan / Ahmet Mithat Efendi Amak-ı Hayal / Filibeli Ahmet Hilmi Hayvan Mezarlığı / Stephen King Huzur / Ahmet Hamdi Tanpınar Sahnenin Dışındakiler / Ahmet Hamdi Tanpınar Mahur Beste / Ahmet Hamdi Tanpınar Graziella / Alphonse de Lamartine Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / Peyami Safa Othello / William Shakespeare Haremde Cinayet / Demet Mannaş Kervan 92.Saat / Ümmügülsüm Hasyıldırım Aklın Uçuşları - Leonardo Da Vinci / Charles Nicholl Ninatta’nın Bileziği / Ahmet Ümit Anadolu Kokulu Kadınlar / Dilek Tuna Memişoğlu Ketum / Ümit Polat Macbeth / William Shakespeare Bir Derviş’in Hikayesi / Abdulrahim Arslan Oyalı Kase / Ayfer Güney Yakın Koruma / Demet Mannaş Kervan Roma’nın Batısı / John Fante Shinrin Yoku / Hector Garcia - Francesc Miralles Hamlet / William Shakespeare Cahit Sıtkı Tarancı / Önder Göçgün Karamazov Kardeşler / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Kral Oidipus / Sophokles Kürklü Kişi / May Sarton Leyla ile Mecnun / Fuzuli Paul Verlaine / Stefan Zweig Shakespeare’in Dokuz Yaşamı / Graham Holderness Gılgamış Destanı Toza Sor / John Fante Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi / Charles Bukowski Sokrates’in Karısı / Gerald Messadie Geronimo Romeo ve Juliet / William Shakespeare Suç ve Ceza / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Sonsuzluğun Sesleri Kurtlarla Koşan Kadınlar / Clarissa Pinkola Estes Selvi Boylum Al Yazmalım Elveda Saraybosna Amin Maalouf’un “Semerkant”ı Amcanın Düşü / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA