Bu yazıyı okuyan sen, eğer bir kadınsan affına sığınarak sana birkaç sey sormak istiyorum. Aynaya her baktığında gördüğün kadın nasıl biri? Aşırı koruyucu ya da garantici mi? Yaşadığı olaylarda kişiliğine uygun davranabiliyor mu? Ya da o ne der, nasıl bir duruma düşerim, nasıl görünürüm mü diyor? Sezgilerinin sesini duyabiliyor mu? Gerçek tutkularını özgürce yaşayabiliyor mu? Hayat yordu mu onu yoksa? En içinde mutsuz mu? O yüzden mi kısa sürede herşeye kızıp tepki gösterir hale geliyor? İkili ilişkilerinde kullanıldığını mı düşünüyor? Aslında kendini yalnız mı hissediyor ya da yaşam enerjisi çok çabuk mu düşüyor?
Belki de inanmayacaksın ya da yanıldığımı düşüneceksin ama cevaplarını duyduğumu düşünüyorum. Öncelikle bu sorulara cevap verirken kendine karşı dürüst olduğun için sana teşekkür ediyorum. Ancak yine affına sığınarak söylemeliyim ki sen, yaşamın boyunca sana öğretilmiş her türlü duygusal kalkan yüzünden içindeki sadece sana ait, varoluşunun özü olan en saf en doğal yani en vahşi halinden haberdar değilsin..
Hoşuna gitmeyen birşey söylediysem eğer, umarım bana kızmıyorsundur. Ukalalık yaptığımı da düşünmeni istemem. Çünkü “Bir kadın ne ister?” ya da “Bir kadının yaşam enerjisinin kaynağı nedir?” gibi sorular çok eski çağlardan beri sorulan ve bütün kadınların aslında içlerindeki vahşi ve gizemli doğaya ilişkin birer bilmece gibidirler. Ben de sana bu soruları sordum ve cevaplarından sonra söylediklerim için endişelenmene gerek yok çünkü şimdi sana bu konuda bir başucu kitabı olan Clarissa Pinkola Estes’in “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabını önereceğim..
Jungcu bir psikanalist olan Clarissa Pinkola Estes hem geleneksel psikolojinin yetenekli ve yaratıcı derin kadın imgesine yer vermemesini bir eksiklik olarak eleştirdiği için hem de kadının toplumda giderek metalaştığını ve kadın olma değerinin sömürülüp tüketildiğine inandığı için öncelikle “Vahşi (doğal) Kadın” arketipi üzerine yirmi beş yıl sürecek bir çalışma yapmaya karar vermiş.
Clarissa Pinkola Estes, bir yandan dünyanın çeşitli kültürlerini gerek gezerek gerekse okuyarak tanıyıp bu kültürlerin kadına dair mitolojik öykülerini toplarken bir yandan da doğal hayatın biyolojisi üzerine araştırmalarına başlamış. Doğal hayatın biyolojisini araştırmak da nereden çıktı diyebilirsin belki ama lütfen unutma Clarissa Pinkola Estes bir psikanalist ve kadınların yaradılışları gereği doğa ile bütünleşmiş olan yaratıcılığının, yani doğurganlığının farkında biri.
Clarissa Pinkola Estes, vahşi hayatın biyolojisi genelinden başladığı çalışmalarını bir süre sonra kurtlar özeline indirgemiş. Çünkü doğal hayata dair araştırmalarında kurtlar ve kadınlar arasında; keskin bir duyarlılık, oyuncu bir ruh, yoğun bir kendini adama kapasitesi gibi benzer ruhsal karakteristiklerin olduğunu keşfetmiş sonra da her ikisinin de sürekli olarak avlanılması, taciz edilmesi, yanlış bir şekilde saldırgan ve hasımlarından daha az değerli olarak tanımlanmasını da dış dünyadan gördükleri tepkinin benzerliği olduğu düşünmeye başlamış.
Öte yandan da, herkesin hikayelerini duyduğu fakat çok az insanın gördüğü gizli bir yerde yaşayan, Doğu Avrupa masallarındaki gibi kaybolmuş ya da başıboş insanların ve arayış içindekilerin yaşadığı yere gelmelerini bekler gibi duran o gizemli ve vahşi kadının hikayelerine ulaşmış. Bu hikayeleri ben de okudum. Kemik Kadın (La Huesera), Toplayıcı Kadın (La Trepera) veya Kurt Kadın (La Loba) gibi birçok ismi var bu yaşlı kadının.
Kurt Kadın (La Loba) dağlarda, kurumuş dere yataklarında kurt kemikleri arayarak toprağı didik didik eden, kah sürünen kah emekleyen ve tüm kemikleri toplayıp bütün iskeleti bir ateşin yanında bir araya getirme amacında olan biri. Bunu başardığında, ateşin yanında oturur ve gözlerinin önünde kemikleri tamamlanmış bir iskelet hayali belirdiğinde etkileyici bir ulumayla adeta ilahi bir şarkı söylemeye başlar. Kısa bir süre sonra, iskeletin tüm kemikleri önce ete kemiğe bürünür sonra da kürkle kaplanır.
Kurt Kadın (La Loba) derin derin ulumaya devam ettikçe zemin sallanmaya başlar ve önce nefes almaya başlayan kurt sonra gözlerini açarak ayağa fırlar ve yakındaki kanyona doğru koşmaya başlar. Koşusunun bir yerinde kurt, birdenbire, özgürce ufka doğru koşarak kahkahalar atan bir kadına dönüşür.
Kurt Kadın (La Loba) iki milyon yaşında bir kadındır. O, kadınlara ait ölmüş ve ölmekte olan şeylerin bakıcısı olarak yaşayan ile ölü arasındaki bir yol gibidir; kemikler üstüne yaratılış ilahileri söyleyen, çöldeki yaşlı bir kemik toplayıcısıdır. Birçok müzede görmüşsündür; kemikler fiziksel olarak yok olmaz ve öte yandan manevi anlamda da yaratılışın gücünü temsil ederler. İşte Kurt Kadın (La Loba)da ruhu çökertebileceğinizi ama onu yok edemeyeceğinizi düşünür. Çünkü ruhun, alt dünyadaki bir başka Kurt Kadın (La Loba) tarafından korunduğuna inanır.
Clarissa Pinkola Estes, bu mitolojik hikayedeki hem kemikleri toplayan yaşlı kurt kadının hem de topladığı ruhsal kemiklerin, her kadının içindeki kendi doğruları ve özlemlerinin ateşiyle giderek yükselen tinsel bir şarkı gibi benliğin en vahşi halinde can bulması şeklinde yorumlayıp aslında bunun kadınların söyleme arzusuyla yanıp tutuştukları kendi yaratılışlarının ilahisi olduğu şeklinde noktayı koyuyor.
Daha basit bir ifade ile; bir kadını ve dünyasını değiştirecek tüm güç onun kendi vahşi benliğindeki ikizinde gizlidir diyor Clarissa Pinkola Estes. Geleneksel psikolojinin eksik olduğunu düşündüğü yaratıcı derin kadın imgesini, kadınların ruhlarının derinlerine gömdükleri dişil yanları ve güzeller güzeli vahşi ikizleriyle tamamlıyor.
Öte yandan Clarissa Pinkola Estes, ruhun dişil topraklarını modern zaman panayırında kaybetmiş kadınların zamanla yorgun, bitik, kırılgan, çekingen ve korkak hayaletlere dönüştüğünü de biliyor ve neşeli bedenleri başkaları tarafından belirlenen ölçülerle giydirilen ve kahkahalarından korkulan kadınların dişil yanlarını tehdit eden karanlığa teslim olması halinde, hedeflerine sıçrayamayan ve yeni bir hayat kurma beceresinden yoksun kalacaklarını düşünüyor ve kadınlara bir yol haritası sunmaya devam ediyor “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabındaki diğer mitolojik kadın hikayeleri ile.
Clarissa Pinkola Estes, bu kitabındaki her hikayede daha derine kazıyor kadın ruhunun toprağını ve orada bulduğu yeni bir üstü örtülü gerçeği vuracak yüzüne. Sen de bu kitabı okudukça “Hayat enerjime ne oldu?” sorusunu neden zaman zaman kendine sorduğunla yüzleşeceksin. Kaçacak ve saklanacak yer bırakmayacak sana ama kızgın bir cadı gibi değil; olgunlaşarak kendini ve karşı cinsi tanımanı isteyen bir anne gibi yapacak bunu.
Bu kitap, kadınlar için kendini kendi ışığının içinde bulma kılavuzu gibi adeta.
Peki ya erkekler? Bu yazıyı okuyan sen, eğer bir erkeksen ve bu satırlara kadar hala bu yazıyı okumaya devam ettiysen ve sonunda da senin için kadınları anlama kılavuzu tadındaki bu kitabı okursan, ne mutlu seni eş, dost, sevgili olarak hayatına alacak kadınlara..
Her daim sevgi, saygı ve hoşgörüyle kalın..
***