DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Serhan Poyraz
Serhan Poyraz
Giriş Tarihi : 10-10-2023 12:37

Felsefe-i Zenan / Ahmet Mithat Efendi

Merhaba edebiyatsever dostlar, 

Bu yazımın konuğu, Ahmet Mithat Efendi ve onun Letaif-i Rivayat adındaki hikaye koleksiyonunun en değerli cüzlerinden biri olan “Felsefe-i Zenan” yani “Kadınların Felsefesi”…

Haydi, o zaman önce Ahmet Mithat Efendi ile başlayalım. 

Tam olarak biliyor musunuz, kimdir Ahmet Mithat Efendi? Pek çoğunuzun hemen “Tanzimat dönemi yazarlarındandır.” diyeceğini tahmin edebiliyorum. Haklısınız. Ahmet Mithat Efendi, Tanzimat dönemi yazarlarındandır. 

Ancak, Tanzimat dönemi edebiyatı, kendi içinde iki farklı dönem halinde incelenir. Birinci dönem 1860-1877, ikinci dönem ise 1877-1895 yılları arasını kapsar. 

Soru hemen gelsin o zaman…
“Ahmet Mithat Efendi, Tanzimat dönemi edebiyatının neresinde yer alır?”

Ahmet Mithat Efendi, o dönem yazarlarından İbrahim Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Şemsettin Sami, Ahmet Cevdet Paşa, Ali Suavi ve Sadullah Paşa ile birlikte birinci dönem Tanzimat yazarları arasında yer alıyor gibi görünse de, bana göre aslında her iki döneme de ait bir yazardır. 

Neden böyle düşünüyorsun derseniz; Ahmet Mithat Efendi Tanzimat edebiyatında halk üzerinde en etkili olan yazardır, derim. 

Ahmet Mithat Efendi bir çok konuda sürekli yazarak halka okuma alışkanlığı kazandırmaya çalışmış biridir ve eserlerinde halkın anlayacağı bir üslup ve dil kullanmıştır. 

Gazetecidir; “Tercüman-ı Hakikat”, “Bedir” ve “Devir” gazetelerini çıkarmıştır. 

Dergicidir; “Dağarcık” ve “Kırkambar” dergilerini yayımlamıştır. 

Gerçekten de, Türk edebiyatında Ahmet Mithat Efendi kadar çok yazan ve eser veren başka bir yazar yoktur. Bu nedenle “Yazı Makinesi” olarak da bilinir. 

Ahmet Mithat Efendi, roman, makale, öykü, tiyatro, anı, gezi, tarih, hukuk, felsefe, psikoloji, coğrafya, ziraat, iktisat, pedagoji gibi birçok alanda eserler vermiştir. Konular bu kadar çeşitli olunca, doğal olarak ilklerin yazarı olmuştur Ahmet Mithat Efendi... 

Örneğin, “Letaif-i Rivayat” ile edebiyatımızdaki ilk öyküleri yazmıştır. Toplum bilimi açısından “Esaret” müessesesini, “Esaret”, “Hasan Mellah”, “Firkat”, “Dünyaya İkinci Geliş” gibi eserlerinde tenkit eden edebiyatımızdaki ilk  yazardır. 

“Esrar-ı Cinayet” romanı, edebiyatımızdaki ilk polisiye romandır. Yine aynı şekilde “Hasan Mellah” edebiyatımızdaki ilk macera romanıyken, yine onun yazmış olduğu “Voltaire Yirmi Yaşında” ilk biyografik romandır. 

“Felsefe-i Zenan” ve “Diplomalı Kız” gibi eserlerinde kız çocuklarının okumaları ve çalışmaları gerektiğini, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmaları gerektiğini anlatmaktadır ve bu nedenle bu iki eser, edebiyatımızın feminist unsurlar içeren ilk öykü ve romanları olma nişanına hak kazanmıştır.

İnsanın aklına hemen “Ahmet Mithat Efendi’yi tüm bunları yazmaya iten motivasyon neydi?” sorusu geliyor. Buna cevap aramak için de Ahmet Mithat Efendi’nin yaşadığı yıllara gitmek gerekiyor sanırım.

Avrupa’da on yedinci yüzyılın ikinci yarısıyla on dokuzuncu yüzyılın ilk çeyreğinde “akıl” mutlak yol gösterici kabul edilmiş ve bu durum Avrupa toplumlarının bilimsel ve teknolojik alanda gelişmesini sağlamıştı. “Aydınlanma dönemi” olarak adlandırılan bu dönemde, düşünce ve ifade özgürlüğüne verilen önem, doğal olarak beraberinde eleştirel bakışı da getirdi. Yani aydınlanma, düşünen ve sorgulayan bir insanı ön şart olarak belirlemişti. Düşünsel fırtına, bilim, siyaset, din, ekonomi, eğitim gibi Avrupa toplumlarının önemli alanlarını değiştirmiş ve bu değişimler tüm dünyaya hızlı bir şekilde yayılmıştı.

Osmanlı toplumu da bu değişimlerden etkileniyordu ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat Fermanı ve Meşrutiyet’in ilanıyla hemen her alanda Batılılaşma çabaları büyük bir hız kazandı.

Yalnız burada gözden kaçmaması gereken önemli bir nokta var: Batı toplumlarının “halktan devlete” şeklinde gerçekleştirdiği aydınlanma hareketi, Osmanlı’da yukarıdan devlet eliyle gerçekleştiriliyordu.

İşte Ahmet Mithat Efendi, o yıllarda toplum üzerine yazdığı eserlerinde, tepeden inme Batılılaşma’nın olumsuz etkilerini ortadan kaldırmaya çabalıyordu. Özellikle materyalizm, nihilizm, anarşizm, sosyalizm, radikalizm gibi doktrinlerden bahsederken, Batının bu menfi cereyanlarına karşı Osmanlı gençlerini yazdıklarıyla ikaz etmeye çalışıyordu. Ancak bir yandan da, Türk toplumunun gelenekçi yapısındaki problemli kısımları da ele alarak, bunlara eleştiriler getiriyordu. 

Ahmet Mithat Efendi’yi belki de, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şu cümleleri en iyi şekilde açıklamakta: “Ahmet Mithat Efendi, bir medeniyet buhranının çocuğu olduğunu hiçbir zaman unutmaz. O, Hıristiyan dünyası ve Avrupa ahlakı karşısında daima saf ve Avrupa kültürüyle muvazeneli şekilde aydınlanmış yerli ahlakın ve örfün müdafi olacaktır.”

Uzun lafın kısası, Ahmet Mithat Efendi kadın erkek ayrımı olmaksızın herkesin okumasını, düşünmesini ve sorgulayarak öğrenmesini istiyordu. O, Tanzimat döneminin toplum felsefesi yapan en önde gelen fikir adamlarından biriydi aynı zamanda... 

Avrupa aydınlanmasının etkilerinin görüldüğü Tanzimat döneminde öne çıkan bireycilik, hoşgörü, laiklik, eşitlik, özgürlük, hak gibi fikirler Ahmet Mithat Efendi için önemli bir hal almıştı. Çünkü biliyordu ki, insan biyolojik kimliğinin dışında bir değer varlığı olan toplumsal bir varlıktı. Yani toplumun içindeki insan, kadın erkek gibi cinslerinden hareketle değil, topluma katkısı, uyumu, yeri ve önemi açısından ele alınmalıydı. Bilgili bir fikir adamı olarak, topluma faydalı olacak şeyleri artırmak ve zarar verecek şeylerden de onu korumakla mükellef olduğunu düşünüyordu. 

Osmanlı toplumu ataerkildi. Bu toplum yapısında kadının rolleri ev işleri ve çocuklarla ilgilenmek şeklinde belirlenmişti ve hatta sınırlandırılmıştı. Çalışan, üreten, ailenin geçimi için gelir elde eden kişi erkekti. Kadın, kocasına ve evine bağımlıydı. Gelenek ve dinin belirlediği bu iş bölümünde erkek, kadından daha üstün durumdaydı. O dönemde Osmanlı toplumu bir dönüşüm içine girmekteydi ve bu dönüşümde kadının da önemli bir payı olmalıydı. 

Bu yüzden, kız çocuklarının eğitimi ve yetişmesi konusuna büyük önem veren Ahmet Mithat Efendi, Osmanlı kadınının Batı kadını karşında “Sınırların aşılmaması” kaydıyla, eğitim görmesini, yabancı dil öğrenmesine hatta çalışabilmesine dikkat çekmeye çalıştı. Bunu yazılarının dışında gerçek hayatına da yansıtan Ahmet Mithat Efendi, hem manevi kızı hem de ilk kadın yazarımız olan “Fatma Aliye - Bir Osmanlı Kadın Yazarın Doğuşu” adlı biyografiyi de yazdı.

Ahmet Mithat Efendi’nin toplumun değişmesi için sarf ettiği çabanın bir örneği de “Letaif-i Rivayat” öyküleri içinde yer alan “Felsefe-i Zenan” öyküsüdür.

Felsefe-i Zenan’ın kadın kahramanları, okumayı seven kültürlü kişilerdir. Hem Fazıla Hanım hem de evlat edindiği Akile ve Zekiye zamanlarının çoğunu okumaya ayırırlar. Fazıla Hanım, geleneksel toplumlarda kadına biçilen rollerden uzak durur ve öyle ki, “yiyeceği yemeği pişirmek veya bir kazan su koyup giyeceği çamaşırı yıkamak işlerini bile eğitim ve öğrenimine engel bir meşguliyet sayarak çarşı aşçısından yemeğini getirtir ve çamaşırını da dışarıya yıkatır. Bunun dışında, Fazıl Hanım hemen herkesle münasebetini kesmiş ve sadece kütüphaneci ile iletişim kurmaktadır. Çünkü kütüphaneci onun kitaplara kolay ulaşmasını sağlayan ve  dolayısıyla da, ilmini arttırmaya yardımcı olan bir aracı konumundadır. 

Özetle Fazıla Hanım, hadis, tefsir gibi dini ilimlerin yanında mantık, felsefe gibi ilimleri de öğrenen bir karakter olarak Ahmet Mithat Efendinin Doğu ve Batıyı sentezleyen bir kadın kahramanıdır. Öte yandan, bu kahramandaki diğer dikkat çekici noktaysa, Fazıla Hanım’ın ilk eğitimini babasının vermesidir. Bu vurgu, ailenin reisi olan bir babanın o dönemde kızını okumaya teşvik etmesi açısından oldukça önemlidir. 

Fazıla Hanım evlatlık olarak aldığı kızlara okuma yazma öğretir ve zamanının çoğunu bu iki çocuğun eğitimine adar. Fazıla Hanım’ın ölümünden sonra da evde öğrenimine devam eden Zekiye, bir süre sonra bir eğitici olarak ücret karşılığı Muhsin Paşanın çocuklarının eğitim ve öğrenimini üstlenir. Böylelikle Zekiye, çalışarak kendi parasını kazanan Türk edebiyatının ilk kadın kahramanıdır. Buradaki kadının öğretmen olması vurgusu da önemlidir. Gerçekten de, Ahmet Mithat Efendi ile birlikte Tanzimat sonrası yazılan neredeyse tüm eserlerde çalışan kadınların karşımıza sıklıkla çıkacağı meslek öğretmenlik olacaktır.

Gelelim kadının miras hakkı konusuna…
Fazıla Hanım, babasından kalan iki evden birini satmış, ondan gelen gelirle yaşamını sürdürmeye çalışmaktaydı. Kendisinin öleceğini gördüğü rüyadan hemen sonra da mal varlığını, eğitimini ve bakımlarını üstlenerek evlatlık aldığı Zekiye ve Akile’nin üzerine geçirir. Burada Ahmet Mithat Efendi yine bir toplum felsefesi örneği sunarak, yüzeysel olsa da miras meselesine değinmiş, mirasın kızlara da bırakabileceğini vurgulamıştır. 

Felsefe-i Zenan’ın kadın kahramanlarının evliliğe radikal bir karşı çıkışları söz konusudur. Örneğin, henüz bakire olmakla birlikte otuz beşini geçmiş ve evlenip barklanmayı da bütünüyle aklından çıkarıp, olanca arzu ve hevesi ile kendini sadece eğitim ve öğretime adamış bir kadın olan Fazıla Hanım... Evliliğe karşı büyük bir antipatisi olan Fazıla Hanım’ın çocuk sahibi olma dürtüsü evlat edinme ile tatmin olur. Otuz beş yaşına gelmiş ve evlenmemiş kahramanının bakire olduğunu özellikle belirten Ahmet Mithat Efendi, kadını ev içinde tutmak, evlendirmek, çocuk doğurmak yükümlülüğü altında hapsetmek istemez. Ancak geleneksel ataerkil toplum yapısını dönüştürmeye çalışırken kadını öne çıkaran tavrını gelenekle de örtüştürmek ister gibidir. 

Fazıla Hanımın evlilik karşısındaki olumsuz düşünceleri, Akile ve Kamil’e Hanım’daysa adeta erkek düşmanlığına dönüşür. Akile’ye göre erkek, “kadını şehveti dürtülerinin tatmini için oyuncak bilendir” Kamile Hanım ise koca denen şeyi, “içi biberle doldurulmuş güzel bir Sadberk gülü”ne benzetir. 

Öğretmenlik yapmak için kardeşinin yanından ayrılan Zekiye, Muhsin Paşa’nın divan katibi Sıtkı Efendi ile sürpriz bir şekilde evlenir. Bu evliliğin, Tanzimat edebiyatında yanlışlığı ısrarla vurgulanan görücü usulü evlenmeden pek bir farkı yoktur. Öte yandan Sıtkı Efendi ile evlenen Zekiye, hayat tecrübesinden bağımsız olarak kendi evliliğinin diğer evliliklere benzemeyeceğini, çünkü eş olarak seçtiği erkeğin, katip olması sebebiyle Zekiye’nin eğitimini engellemeyeceğini düşünmektedir. Ancak hikayenin devamında bu tür bir sebeple değilse de başka bir toplumsal sorunla, Sıtkı Efendi’nin Zekiye’yi bir cariye ile aldatması nedeniyle evliliği hayal kırıklığına dönüşecektir. Öykünün bu kısmı, o dönemin toplumsal yapısında yer alan cariye ve çok eşlilik gibi fikirlerin eleştirilmesinden başka bir şey değildir. O dönemde Sıtkı Efendi için ikinci bir kadınla birlikte olmasında yanlışlık söz konusu değildir. Çünkü ona bu hakkı din vermiştir. 

Kocasını cariye ile yakınlaşması esnasında gören Zekiye’ye, Sıtkı Efendi “Ne oldu?” diye sorunca, “Sen beni bir erkekle bulmuş olsaydın ne olur idiysen, ben de aynı öyle oldum” cevabını alır. Zekiye’nin bu cevabı, toplumda erkeğe tanınan bir ayrıcalık şeklinde olağanlaştırılan duruma karşı bir isyandır. Burada da önemli iki vurgu vardır; İlki, evliliğin toplumun en küçük yapı taşı olan ailenin kurulumu için önemli olduğu, ikincisi ise kadın ve erkeğin bu kurumda da eşit olduğu vurgusudur. Yani Ahmet Mithat Efendi diyor ki; erkek, geleneksel yapının kendisine tanıdığı bir takım ayrıcalıklardan vazgeçmelidir.

Tüm bu yönleriyle Felsefe-i Zenan, on sekizinci yüzyılda Fransa’da filozoflar ve kadın yazarlarca ortaya atılıp savunulan, daha sonraki yüzyıllarda her toplumda yandaş bulan, kadının siyasal ve toplumsal haklar bakımından erkekle eşit olması gerektiğini öne süren ve bunu gerçekleştirmeye çalışan “Feminizm” akımının öğelerini içerir. 

Ancak bugün gelinen noktada, marjinallerin etkisiyle feminizmin varoluş anlamının daraltılarak zaman zaman farklılaştığı görülüyor. Bugün, kadına yönelik şiddeti, cinayetleri bu kadar tartışıyorsak, “Feminizm”i sevilmeyen antipatik görünümünden çıkarmak zorundayız. 

Bunun için “Yoksa ben bir feminist miyim?” testi yapsak mı şimdi? Ne dersiniz?

Yalnız önce şunu da sormam gerekiyor. Dünyayı birbirine katan kadın hakları örgütü “FEMEN”in üyelerinin üstsüz fotoğraflarına kadın oldukları için mi, yoksa savundukları fikirler için mi bakıyorsunuz? Yanıtınız ilkiyse teste başlamadan okumayı burada hemen sonlandırabilirsiniz. 

Okumaya devam edenler için haydi gelsin test, görelim bakalım feminist misiniz, değil misiniz?

Feminist, temel olarak kadın haklarını savunur.
Ya siz; Evet/Hayır

Feminist, bir insan kadın olduğu için şiddete uğruyorsa buna karşı durur.
Ya siz; Evet/Hayır

Feminist, bir insan kadın olduğu için sokakta rahat dolaşamıyorsa buna karşı durur.
Ya siz; Evet/Hayır

Feminist, bir insan, kadın olduğu için cinsel meta olarak algılanıyorsa buna karşı durur.
Ya siz; Evet/Hayır

Feminist, kadına, kadın olduğu için yapılan tüm baskılara karşı durur.
Ya siz; Evet/Hayır

Feminist, cinsiyetlerin, ekonomik, sosyal ve politik alanda eşitliğini savunur.
Ya siz; Evet/Hayır

Cevaplarınızda;
“Hayır”lar çoksa sizi marjinal feministlerle baş başa bırakıyorum.
“Evet”ler çoksa, o zaman problem sizde değil; feminizmin içine sokulduğu dar kalıptadır.

Gerçek amacından sapmayan “Feminizm” akımı, bugüne dek kimsenin ölmesine veya zarar görmesine sebep olmadı. Kadınlar şiddet görmesin diye mücadele etti; görenlerin yanında durdu. Kız çocukları sevmedikleri veya tanımadıkları erkeklerle evlendirilmesin istedi. Tecavüze karşı örgütlü bir mücadele de bulundu. Kadınlar da eğitim görsün ve eşit koşullarda çalışsın diye çabaladı. Oy hakkı olsun diye savaştı. 

Tüm bunlar toplumun huzuru ve gelişimi için verilen oldukça mantıklı mücadeleler. Dolayısıyla, erkekler de feminist olabilir, haklarına önem veren herhangi bir kadın da… Yani, feminizm kimsenin tekelinde değil. 

“Felsefe-i Zenan” yani “Kadınların Felsefesi” de, ataerkil bir toplumun dönüşüm sürecinde yazılmış anlamlı bir öykü. 

Öte yandan da, geçmişten bugüne yazılmış bir mektup gibi...

NELER SÖYLENDİ?
@
Serhan Poyraz

Serhan Poyraz

DİĞER YAZILARI Mahcubiyet ve Haysiyet / Dag Solstad Anna Karenina / Lev Nikolayeviç Tolstoy Kreutzer Sonat / Lev Nikolayeviç Tolstoy Unutulmuş Zamanların Hikayesi / Bayram S.Taşkın Küçük Ağaç’ın Eğitimi / Forrest Carter Hayaletler / Henrik İbsen Hedda Gabler / Henrik İbsen Nora, Bir Bebek Evi / Henrik İbsen Muhteşem Gatsby / Francis Scott Fitzgerald Genç Werther’in Acıları / Johann Wolfgang Goethe Hayatımın Hikayesi / Giacomo Casanova Bir Halk Düşmanı / Henrik İbsen Yaban / Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kanatsız Kuşlar / Louis de Bernieres Amak-ı Hayal / Filibeli Ahmet Hilmi Hayvan Mezarlığı / Stephen King Huzur / Ahmet Hamdi Tanpınar Sahnenin Dışındakiler / Ahmet Hamdi Tanpınar Mahur Beste / Ahmet Hamdi Tanpınar Graziella / Alphonse de Lamartine Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / Peyami Safa Othello / William Shakespeare Haremde Cinayet / Demet Mannaş Kervan 92.Saat / Ümmügülsüm Hasyıldırım Aklın Uçuşları - Leonardo Da Vinci / Charles Nicholl Ninatta’nın Bileziği / Ahmet Ümit Anadolu Kokulu Kadınlar / Dilek Tuna Memişoğlu Ketum / Ümit Polat Macbeth / William Shakespeare Bir Derviş’in Hikayesi / Abdulrahim Arslan Oyalı Kase / Ayfer Güney Yakın Koruma / Demet Mannaş Kervan Roma’nın Batısı / John Fante Shinrin Yoku / Hector Garcia - Francesc Miralles Hamlet / William Shakespeare Cahit Sıtkı Tarancı / Önder Göçgün Karamazov Kardeşler / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Kral Oidipus / Sophokles Kürklü Kişi / May Sarton Leyla ile Mecnun / Fuzuli Paul Verlaine / Stefan Zweig Shakespeare’in Dokuz Yaşamı / Graham Holderness Gılgamış Destanı Toza Sor / John Fante Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi / Charles Bukowski Sokrates’in Karısı / Gerald Messadie Geronimo Romeo ve Juliet / William Shakespeare Suç ve Ceza / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Sonsuzluğun Sesleri Kurtlarla Koşan Kadınlar / Clarissa Pinkola Estes Selvi Boylum Al Yazmalım Elveda Saraybosna Amin Maalouf’un “Semerkant”ı Amcanın Düşü / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Ivo Andriç / Drina Köprüsü
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA