DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Serhan Poyraz
Serhan Poyraz
Giriş Tarihi : 29-11-2022 22:48

Kürklü Kişi / May Sarton

İngilizlerin “Köpekler sahiplerine; sahipler de kedilerine sadıktır.” diye bir deyişi vardır ya; işte bu, gerçekten de üzerine uzun uzun konuşulabilecek bir cümledir. Çünkü kediler ile köpekler arasındaki sadakat konusu da, yüzyıllardır devam eden bir tartışma değil midir?

Şimdi bazılarınızın köpeklerin daha sadık olduğunu ve kedilerin nankör olduğu söylediklerini duyar gibi oluyorum. Ama dikkatli olun, çok da ileri gitmeyin derim; çünkü biliyorum ki, kediseverler de kedilerine sımsıkı sarılmış bir şekilde pençelerini parlatıyorlar şu anda.

Beş altı yıl öncesine kadar ben de köpekleri daha çok seviyor ve kedilere şüpheyle yaklaşıyordum. Kedilerin ne yapacaklarının kestirilemeyeceğini, bağımsızlıklarına düşkün olduklarından canları ne isterse onları yaptıklarını, bir gün çekip gidebileceklerini ve tüm bunları yapabilme potansiyelini içlerinde yoğun bir şekilde taşıyorken, üstüne üstlük bir de sahiplerine sanki kendilerinin kahyalarıymış gibi davrandıklarını düşünüyordum.

Kedisi tarafından sebepsiz yere ve ansızın terk edilen tüm arkadaşlarım, kedileri gittikten çok sonra bile hasretle anlatıyorlardı onları… 

Anlayamıyordum bu ilginç bağlılığı, ta ki kedileri çok seven kızımı mutlu etmek için bir kedinin kahyalığını üstleninceye kadar…

“Snowy” yani kar tanesi koyduk adını; çünkü beyaz tüyleri, buz mavisi gözleriyle sanki gökyüzünün kusursuz ilahi zerafetini kuşanarak dağların zirvesine inmiş gibi görünen bir Himalaya kedisiydi. İlk tanıştığımızda üç dört haftalıktı, şimdilerde ise yedi yaşında… Bu sevimli minik kedi yavrusu, ilerleyen zamanda  tırnaklarıyla kazıyarak, adeta bir birey ve kızımın en yakın dostu haline gelmeyi başardı.

Takındığı tavırlarla, hareketleri ile tam bir “Beyefendi Kedi” olarak insanı kendine çeken ilginç bir büyüsü var onun… 

Peki “Beyefendi Kedi” Snowy, kısa bir süre içinde nasıl bir anda kendini kabul ettirip bir birey; nam-ı diğer “Kürklü Kişi” haline gelmişti? Onu gözlemleyip düşününce anladım ki, onun yazılı değil belki ama; yaradılışı gereği iç güdüsel kuralları var.

En önemli ve ilk kuralı temiz olmak... Bir beyefendi kedinin göğsü ve patilerinin temiz olması gerektiği için her fırsatta göğsünü ve patilerini yalayarak temizliyor. Bu davranışlarıyla, kediler aslında bir anlamda insanoğluna temizlik dersi veriyor, diye düşünürüm hep...

Onu gördüğümde kucağımda sıkıştırıp mıncıklamak istiyorum biraz da aşırı doz sevgiyle; ama çoğu zaman izin vermiyor. Belli ki, içinde sevecenlik olsa bile kısıtlanmaya izin vermemek de bir kural, onun için... Özgürlükleri kısıtlanınca hemen çizgiyi çekiyor, anlayacağınız…

Sonra anladım ki, sadece gerekli hallerde miyavlayıp isteğini belli ettikten sonra beklemeye geçiyor. Bu da bir başka kuralı olmalıydı; ama ne kadar nezaket dolu bir davranış, sadece isteğini belli edip sonra beklemeye geçmesi öyle değil mi?

Ona hitap ederek konuştuğumda tepki vermeyip sanki söylediklerimi hiç işitmemiş gibi durup ciddiyetini bozmaması da karşısındakine meydan okuyan bir kural ve sanki “iki üç güzel sözle beni kandıramazsın” der gibi adeta…

Onun en çok sevdiğim kurallarından biri de, kendisini doğrudan ilgilendiren bir durum olmadıkça ne yaptığıma hiç aldırış etmemesi... Bu haliyle, özgür olmak isterken başkasının özgürlüklerine saygı duyar gibi…

Ne kadar aç olsa da, tabağına mama koyarken biraz uzakta durup beni yan gözle izlemesini ise kibarlığın tarifi olarak görürüm hep... Evet, bu kurala göre de beyefendi bir kedi bir hedefe doğru giderken acele etmez, aklında sadece tek bir şey varmış gibi asla görünmez; çünkü bunun kibarlığa sığmayacağını bilir. Aç gözlü gibi görünmenin alemi yok, değil mi?

Temiz olmak, özgür olmak ve özgürlüklere saygı duymak, nezakete ve kibarlığa değer verirken iki üç güzel söze kanmadan ne şekilde okşandığına bakarak, insanlara aslında bir anlamda hayatın içindeki temel değerleri hatırlatan ilahi bir varlık değil mi şimdi şu kediler? Ne dersiniz? Onun tüm kurallarını kendi hayatlarımıza uyguladığımızda ortaya çıkan yaşam kalitesini bir düşünün. 

Kürk giymiş kişilerin hali vakti yerinde olduğunu, maddi açıdan zengin olduğunu düşünürüz ya, işte bu kürklü canlı da manevi olarak zengin olmaya dair bir anlam taşıyor sanki.

Belki de bu yüzden, kediler herhalde haklarında en çok kitap yazılan hayvan türü. Bir kitapçıya girdiğimde rafların arasında kedilerle ilgili bir kitap bulmam her an olası. Ya da internetteki herhangi bir kitap sitesinde arama çubuğuna “kedi” yazdığımda birçok kitap ismi sıralanıveriyor.

Bugüne kadar kedilerle ilgili beş-altı tane kitap okudum. Bazı yazarlar kedileri dışarıdan bir bakışla anlatırken, bazıları kendini kedinin yerine koyarak insanlara dışarıdan kedi gözüyle bakmayı denemiş. Tabii ki de bu anlatımların çoğu aslında insani bir bakışla yapılmış. O maceraları yaşayanların aslında kediler değil de, onlar adına konuşan yazarları olduğunu pek çok kitapta hissettim. Okuduğum bu kitaplarda, kendi adıma bazen yazara katılmadığım ve gerçek bir kedi böyle davranmaz diye düşündüğüm satırlar da oldu. Çünkü insanoğlunun düşünsel ve davranışsal zaafiyetleri sebebiyle, gerçek bir kedinin yaşam felsefesini yakalayabilmesi pek kolay değil. Ancak son okuduğum, May Sarton’ın kendi kedisi Tom Jones’un başından geçen maceraları anlattığı “Kürklü Kişi” kitabı, gerçekten de varoluşçu kedisel bir perspektif yakalayıp. kedi olmanın anayasasını kelimelere döken ender kitaplardan biri bence…

Gerçek adı Eleanore Marie Sarton olan May Sarton, I. Dünya Savaşı’nın ardından henüz kendisi üç yaşındayken ailesinin Amerika’ya yerleşmesiyle burada yaşamaya başlamış olan, aslında Belçika asıllı bir  Amerikalı şair ve anı yazarı…

Gençlik yıllarında yazdığı şiirlerle edebiyat dünyasına adım atan May Sarton, ondokuz yaşında çıktığı Avrupa yolculuğunda Virginia Woolf, Elizabeth Bowen, Julian Huxley ile Juliette Huxley ve Lugne-Poe gibi edebiyat ve kültür dünyasının önemli şahsiyetleri ile sıkı dostluklar kurunca, ilk romanı olan “Single Hound” kitabı ile yazarlığa başlamış.

İnsanoğlu, yaşamını belirli amaçlar üzerine kurar. Bu amaçlar doğrultusunda yaşar ve kendini inşa eder. Kişinin kendini inşasında önemli olan, yaşam denen yolculuk sürecinde edindiği bilgi ve birikimini neye, nasıl dönüştürdüğüdür. Hatalarla, yanlışlarla ve belki pişmanlıklarla kişi kendi deneyimleri üzerine ilerler ve geriye dönüp baktığında bu deneyim parçalarından oluşur. Yıllar içinde, kararlı politik duruşu ve feministliği ile tanınan May Sarton da, egzisyantalist yani varoluşçu bir tutumla “aşk, yalnızlık, yaşlanma, kendinden şüphe duyma, başarı ve başarısızlık, kıskançlık, cinsel tercihlerin yaşattığı sorunlar” gibi insani konuları genellikle kendi yaşadıklarından yola çıkarak ele almış yazdıklarında… Bu bakımdan, günlükleri ve anıları en önemli eserleri sayılıyor ama onun hayatının adeta bir özeti olan ve yaşlılık döneminde yazdığı “Now I Became Myself” isimli şiirini de okumanızı öneririm.

Öte yandan May Sarton, “Kürklü Kişi” kitabında da sıradan bir kediyi değil, ismi bile olmayan, bağımsızlığına düşkün bir sokak kedisinin tıpkı her insan gibi kendisine bir kahya ve huzurlu bir yuva arayışının hikayesiyle bağdaştırarak anlatması, varoluşçu tutumuna dair bir diğer önemli gösterge diyebilirim.

Nitekim, hayatının ilk aylarını çocuklu bir evde yaşayarak geçiren bu isimsiz sokak kedisi de, çocuk olan evde bir daha yaşamamaya karar verip özgürlüğü seçiyor; ancak iki yıl kadar sokaklarda şiddet ve rekabet dolu bir ortamda yaşadıktan sonra rahat bir yuva ve kahya için kişisel özgürlüğünden vazgeçebileceğini düşünmeye başlıyor.

Kitabı okurken bu kısımda ünlü besteci Andrew Lloyd Weber’in “Cats (Kediler)” müzikali aklıma geldi. Bu müzikali izleyenler bilirler; “Grizebella” isimli kedinin söylediği ve sözleri May Sarton ile aynı dönemde yaşamış ünlü şair T.S.Eliot’un bir şiirinden uyarlanmış “Memory” isimli muhteşem bir parça vardır. Grizebella, “Memory” de geçmiş hatıralarını ve yaşadığı mutlulukları düşünür, onların yönlendirmesiyle mutluluğun anlamını yeniden bulacağı yeni başlangıçlar yapacağını ifade eder.

Virginia Woolf’un, hem T.S.Eliot’un hem de May Sarton’un çok yakın dostu olması sebebiyle kimbilir belki de bu üçlünün kedilerle ilgili sohbetleri de olmuştur. T.S. Eliot’un kediler hakkındaki şiirleri ve May Sarton’un kediler hakkındaki bu kitabının olması bu düşüncemi destekliyor bence…

Az önce, rahat bir yuva ve kahya için özgürlüğünden vazgeçebileceğini düşünmeye başladığından bahsettim, isimsiz sokak kedisinin…  Sahibi değil, kahyası dedim dikkatinizi çekti mi? Temiz olmak, özgür olmak ve başkalarının özgürlüğüne saygı duymak, nezaket, kibarlık ve samimi olmayan duygulara ilgi göstermemek gibi erdemleri olan bir varlığın sahibi olup ona hükmetmek değil de, ona saygı duyarak ancak onun erdemlerinin kahyası olabilirsiniz diye düşünen May Sarton da kitabında, sokak kedisinin içgüdüsel olarak tanımladığı “Beyefendi Kedi”ye uygun bir evde yaşayan kahyasını, hiç de acele etmeden ince eleyip sık dokuyarak gerektiğinde bizim nankörce dediğimiz terk edişlerle arayışını büyük bir ustalıkla anlatıyor.

Buradaki “Beyefendi Kedi” tanımlaması, benim kendi kedimde fark ettiğim o içgüdüsel kuralları daha da genişleterek oluşturduğu on kurallı bir anayasaya sahip kediler için yapılmış bir tanımlama... Yani anlayacağınız, bizim nankör olmadığını düşüneceğimiz kedinin yaşayacağı ev, bu kurallara uygun olmalı ve onu hizmetinde bulunacak olan kahyası bu kurallara uygun davranmalıdır.

Bir sokak kedisi için ulaşması zor tatlı bir hayal olarak gözükse de tüm bunlar; “Cats” müzikalinin Grizebella’sı gibi yaşadığı hatıraların mutluluk ışığıyla yeni başlangıçlar yapan bu isimsiz sokak kedisi, kurallarına uygun evi ararken birkaç talihsiz karşılaşma gerçekleşir ama oralardan aklı sayesinde kurtulmayı başarır. Ve en sonunda tam aradığı evi bulur. Üstelik bu ev, bir değil iki kahyalıdır, sonradan kendisinin “Haşin Ses” ve “Tatlı Ses” adlarını koyacağı May ve Judy’nin evi…

İsimsiz kedimiz yaşadıkça görür ki, “Haşin Ses” ve “Tatlı Ses” ona umduğundan da iyi davranmakta ve tüm kuralları fazlasıyla yerine getirmektedirler. Hatta ona bir isim koyarlar; “Tom Jones”. Yeni hayatından öyle memnundur ki Tom Jones, kendisini ehlileştirmek için alınan radikal önlemlere hatta kısırlaştırılarak barışçı kedi haline getirilmesine bile razı olur. Ve on kurallık anayasasına son bir kural ekler; “Bir Beyefendi Kedi, bir insan tarafından sahiden sevildiği zaman, “Kürklü Kişi” olur.”

Yani “Kürklü Kişi” sıradan bir kedi değildir. O aynı zamanda “birey” olan bir kedidir. Çünkü o, insanların onu ne şekilde okşadıklarına bakarak hayatı öğrenmiş bir kedidir. Ayrıca “Kürklü Kişi”, bir insana sevgiyle bağlanmış ve yaşadığı sürece onlarla kalmayı kararlaştırmış olan bir kedidir.

Kıssadan hisse, kediler bağlanacakları bir sahip seçerken acele etmiyorlar bu çok doğru... Bunu bir çoğumuz nankörlük olarak tanımlıyoruz; ama acaba gerçekten öyle mi? İnsanoğlunun sevgisini, canı istediği zaman ya da çıkarına uyduğu zaman gösterdiğini,  ya da bu sevginin dış görünüş güzelliğine odaklı olmasından kaynaklandığını hissediyor ve o yüzden insanoğlunu terk ediyor olabilirler mi? Acaba sevgide nankör olan kediler mi,yoksa insanoğlunun bizzat kendisi mi?

Evet, hayat gerçekten çok kısa… Sevginin en gerçeğini yaşayarak anları mutlulukla doldurmak ve şekilsel ve sevginin eşyanın tasviri olduğu ilişkilerden kaçınarak ve doğru insanlara bağlanarak her anı gerçek duygularla yaşamak en önemlisi…

Tıpkı bir “Kürklü Kişi” gibi…

NELER SÖYLENDİ?
@
Öznur Demir 1 yıl önce
Tek kelimeyle mükemmel bir makale olmuş.

Kitap tanıtımının dışında kendimizi ve sevgi anlayışımızı sorgulattınız.

Size katılıyorum, kediler nankör değil, insanlar sevgide bencil.

Teşekkür ederim
Serhan Poyraz

Serhan Poyraz

DİĞER YAZILARI Anna Karenina / Lev Nikolayeviç Tolstoy Kreutzer Sonat / Lev Nikolayeviç Tolstoy Unutulmuş Zamanların Hikayesi / Bayram S.Taşkın Küçük Ağaç’ın Eğitimi / Forrest Carter Hayaletler / Henrik İbsen Hedda Gabler / Henrik İbsen Nora, Bir Bebek Evi / Henrik İbsen Muhteşem Gatsby / Francis Scott Fitzgerald Genç Werther’in Acıları / Johann Wolfgang Goethe Hayatımın Hikayesi / Giacomo Casanova Bir Halk Düşmanı / Henrik İbsen Yaban / Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kanatsız Kuşlar / Louis de Bernieres Felsefe-i Zenan / Ahmet Mithat Efendi Amak-ı Hayal / Filibeli Ahmet Hilmi Hayvan Mezarlığı / Stephen King Huzur / Ahmet Hamdi Tanpınar Sahnenin Dışındakiler / Ahmet Hamdi Tanpınar Mahur Beste / Ahmet Hamdi Tanpınar Graziella / Alphonse de Lamartine Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / Peyami Safa Othello / William Shakespeare Haremde Cinayet / Demet Mannaş Kervan 92.Saat / Ümmügülsüm Hasyıldırım Aklın Uçuşları - Leonardo Da Vinci / Charles Nicholl Ninatta’nın Bileziği / Ahmet Ümit Anadolu Kokulu Kadınlar / Dilek Tuna Memişoğlu Ketum / Ümit Polat Macbeth / William Shakespeare Bir Derviş’in Hikayesi / Abdulrahim Arslan Oyalı Kase / Ayfer Güney Yakın Koruma / Demet Mannaş Kervan Roma’nın Batısı / John Fante Shinrin Yoku / Hector Garcia - Francesc Miralles Hamlet / William Shakespeare Cahit Sıtkı Tarancı / Önder Göçgün Karamazov Kardeşler / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Kral Oidipus / Sophokles Leyla ile Mecnun / Fuzuli Paul Verlaine / Stefan Zweig Shakespeare’in Dokuz Yaşamı / Graham Holderness Gılgamış Destanı Toza Sor / John Fante Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi / Charles Bukowski Sokrates’in Karısı / Gerald Messadie Geronimo Romeo ve Juliet / William Shakespeare Suç ve Ceza / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Sonsuzluğun Sesleri Kurtlarla Koşan Kadınlar / Clarissa Pinkola Estes Selvi Boylum Al Yazmalım Elveda Saraybosna Amin Maalouf’un “Semerkant”ı Amcanın Düşü / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Ivo Andriç / Drina Köprüsü
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA