DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Serhan Poyraz
Serhan Poyraz
Giriş Tarihi : 19-08-2022 00:08

Elveda Saraybosna

Hadi gelin gözlerinizi kapatıp bir ülke düşünün; ilahi bir ressamın elinden çıkmışcasına sınırlarını, dağların yön verdiği nehirlerin belirlediği şehirleri olan, yeşil ve mavinin dost olduğu, Batı ve Doğu Avrupa’nın arasında bir yerde..  

Nüfuz sahibi olmak isteyen kötü niyetli ve çıkarcı güçlerin tetiklediği felaketler savaşlar yıkımlar zaman zaman yaşansa bile, bir süre sonra orada yaşanan tüm kötülükleri ve bu kötülüklerin acısını unutup kin tutmayarak mutluluğa tutunmaya çalışan barışçı, aydın ve iyi insanların yaşadığı bir ülke olsun hayalinizdeki…

Mavi ve yeşil dost ya bu ülke de; o zaman bu ülkenin başkenti de yeşillikler içinde uzanan bir ovada olsun ve hatta burası öyle güzel bir yer olsun ki soğuk ve fırtınalı bir gecede sığınacağımız eski ve harap bir han bile bize kendimizi saraydaymışız gibi hissettirsin.

Düşündüğünüz bu ülkeye, “iyi insanların yaşadığı yer” anlamına gelen “Bosna”; başkentine de “sarayın çevresindeki ova” anlamına gelen “Sarajevo” yani Türkçesiyle “Saraybosna” adını verelim diye fısıldayorum şimdi de zihinlerinize..

Durun açmayın gözlerinizi.. Ekonomik buhranlar, iç ve dış faktörlerin tetiklediği olaylar neticesinde, modern çağın ortasında, milenyum’a ramak kala, bu güzel ülkenin kalbinde, Saraybosna’da, nasıl bir karanlık ortaçağ yaşatıldığını ve yaşandığını Atka ve Hana kardeşler anlatsın size yazdıkları bir kitapla.. 

“Elveda Saraybosna” kitabı, bombaların üzerlerine yağdığı, keskin nişancıların acımasızca masum insanları öldürdüğü; yani ölümün her köşede gizlenerek attığınız her adımda karşınıza çıkabileceği bir şehirde, uzun süreli kuşatmanın getirdiği yokluğun içinde ekstra zorlaşan hayata tutunma mücadelesinde farklı yerlere savrulan onbinlerce canın içinde Atka ve Hana’nın ailesinin hikayesi.. 

Kızıl damları ve minareleriyle etrafındaki tepelere sarılmış bir şehir Saraybosna.. Bir rivayete göre adını bir Osmanlı veziriazamının verdiği ve coğrafi olarak Batı ve Doğu Roma imparatorluğunun ayrıldığı noktada konumlananan bu şehir; Katolik Batı Roma, Ortodoks Doğu Roma ve güneyindeki Müslüman Osmanlı kültürlerinin harmonisiyle oysaki hep Balkanların Kudüs’ü gibi olmuştu. Evet, her ne kadar kültür çeşitliliği zaman zaman medeniyet çatışmaları yaratmışsa da, Saraybosna halkı çok kültürlülüğü barış ve hoşgörü ile harmanlayan güçlü bir ışık olarak parıldarken Nisan 1992’de Sırp ordusunun kuşatması başladığında, bu güzel şehrin üzerine ne yazık ki bir anda karanlık çökmüş, başlamakta olan bahar sımsıcak gülen yüzünü gösterememişti; ölümün soğukluğu her yerdeydi ve gökyüzünden bomba, mermi yağıyordu.. Baharın ilk çiçekleri kanla lekelenmişti.. 

İşte o karanlık günlerde, 10 kişilik bir ailenin en büyük çocuğu olan 21 yaşındaki Atka, küçük kardeşlerine  bakmak için Saraybosna'da kalır ve kuşatma sırasında yerel bir radyo istasyonunda muhabir olarak çalışarak yabancı basına çeviriler yapar. O zamanlar 13 yaşında olan Hana ise, 15 yaşındaki ablası Nadia ile birlikte, şehirden kaçanları taşıyacak olan son Birleşmiş Milletler otobüslerinden birine binerek elveda der Saraybosna’ya.. 

Atka, Saraybosna’nın içinden anlatır kendisinin ve diğer aile bireylerinin yaşadıklarını.. İçine düştükleri durumu anlatabilmek için Saraybosna'dan yabancı basına sürekli mektuplar yazan babalarını; kuşatma günlerinde Sırpların yanında olan Yugoslav Ordusunda yer alan bir Bosnalı olarak yaşadığı duygusal kaos sonrasında ordudan kaçan ve Saraybosna’ya dönen erkek kardeşi Mesha’yı; acil durum malzemeleri temin etmeye çalışan bir grup yardım görevlisiyle Viyana'dan sürülen ve ölümü göze alarak Saraybosna’ya dönen annelerini; ekmek almak için sıraya girdiğinde öldürülen amcalarını; bacağını kaybeden genç kuzenlerini..

Tanklardan ve ağır toplardan sürekli yapılan bombardımanlar, keskin nişancıların kurşunlarına her an hedef olma korkusu, elektrik veya telefon bağlantısı olmaması, az su ve ondan daha da az yiyecek olmasının yarattığı koşullarla yaşanan her gün, ölmeden bu dünyada yaşanan cehennem hayatı gibiydi.

Hana ise ablası Nadia ile bir bilinmeze doğru çıktığı yolculuğun ilk durağı olan Hırvatistan’a vardığında, burada mülteci olarak iki yıl süren hayata tutunma mücadelesini, ailesine ve halkına uzaktan bakarken yaşadıkları ve hissettiklerini kelimelere döker.

Atka ve Hana kardeşler, yazdıkları bu kitapta; yaşadıkları olayların politik yönü hakkında hiçbir yorum yapmayarak sadece içsel bir röpartaj gibi hayatta kalma mücadelesinde hissettiklerini ve yaşadıklarını anlatırken, ırkçı ve nefret içeren söylemlerden kaçınarak tüm yaşadıklarına rağmen bağışlayıcı bir karakter ortaya koyarak insan olmanın ne demek olduğunu kötülüğün karanlığıyla körleşenlere adeta haykırıyorlar.  

Bu zorlu günleri yaşayan ve hayatta kalabilmeyi başaran yüzbinlerce insan, sonrasında Saraybosna’da kalıp eski yaşamlarından birçok şeye veda ederek veya “Elveda Saraybosna” diyerek dünyanın herhangi bir köşesinde hayata tutunmayı başardı ama Saraybosna kentinde kuşatma zamanında oluşan yara izlerinin, o günleri yaşayanların kalplerinde, bedenlerinde ve zihinlerinde olduğu gibi kaldığına şüphe yok. Burada önemli olan, sonrasında herşeye rağmen büyük bir cesaretle kendi acılarına meydan okuyup iyi insan olarak kalabilmek.. Atka ve Hana kardeşler kuşatma sonrası yazdıkları bu kitap ile ilgili olarak basına verdikleri birçok röportajda kendilerine düşmanca tavırlar sergileyerek kötülük yapanları affettiklerini, insan olmanın özünün de bu olduğunun altını çizmişler.. 

Bir atasözü vardır “İyilik yapan iyilik bulur” diye, gerçekten de iyi insan olarak kalabildiğin sürece, kötülükler arasında nezaket ve iyilik de bir şekilde karşına çıkmaz mı? Nitekim, Atka, kuşatma günlerinde bir radyo istasyonunda çevirmen olarak çalışmaya başladığında yeni iyi arkadaşlar edinir ve hatta o günlerde Saraybosna’da görev yapan Yeni Zelandalı bir foto muhabiri olan Andrew Reid’in kalbinde hayatının aşkını bulur. Aynı günlerde, Hana ve Nadia’ya ise Zagrep'te güzel kalpli insanlar sahip çıkarak onlara evlerini açar. Kuşatma sona ermeden hemen önce de, ailenin hayatta kalan tüm bireyleri Yeni Zelanda da yeni bir yaşama merhaba derler. 

Hayatın içinde karanlıkta kaldığınızda, sizi bu duruma düşüren her ne olursa olsun, cesaret ve kararlılıkla insan olma özünüze sahip çıkıp sevgi, kardeşlik, aile bağları, dostluğun ışığıyla gideceğiniz yerde köklerinizden gelen değerleri yeniden yeşerterek hüzünlü elvedaları umutlu merhabalara dönüştürebilirsiniz ki bu güzel aile de böyle yapmış.

Kan ve keder dolu bir savaşın karanlığının çıkar, hırs, açgözlülük, kibirle beslendiğini bizzat acı çekerek deneyimlemelerine, tüm yaşadıkları acılarına ve kayıplarına ve Saraybosna’ya elveda demek zorunda kalmalarına rağmen iyi insan olmaya dair cesurca şeyler söyleyebilen ve karanlıkta kalmış insanlığın içinde bu kadar aydınlık vicdanlara ve kalplere sahip yazarları olan bu kitabı okumalısınız..

***

- Yazıyı sesli dinlemek için görsele tıklayın 

NELER SÖYLENDİ?
@
Serhan Poyraz

Serhan Poyraz

DİĞER YAZILARI Anna Karenina / Lev Nikolayeviç Tolstoy Kreutzer Sonat / Lev Nikolayeviç Tolstoy Unutulmuş Zamanların Hikayesi / Bayram S.Taşkın Küçük Ağaç’ın Eğitimi / Forrest Carter Hayaletler / Henrik İbsen Hedda Gabler / Henrik İbsen Nora, Bir Bebek Evi / Henrik İbsen Muhteşem Gatsby / Francis Scott Fitzgerald Genç Werther’in Acıları / Johann Wolfgang Goethe Hayatımın Hikayesi / Giacomo Casanova Bir Halk Düşmanı / Henrik İbsen Yaban / Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kanatsız Kuşlar / Louis de Bernieres Felsefe-i Zenan / Ahmet Mithat Efendi Amak-ı Hayal / Filibeli Ahmet Hilmi Hayvan Mezarlığı / Stephen King Huzur / Ahmet Hamdi Tanpınar Sahnenin Dışındakiler / Ahmet Hamdi Tanpınar Mahur Beste / Ahmet Hamdi Tanpınar Graziella / Alphonse de Lamartine Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / Peyami Safa Othello / William Shakespeare Haremde Cinayet / Demet Mannaş Kervan 92.Saat / Ümmügülsüm Hasyıldırım Aklın Uçuşları - Leonardo Da Vinci / Charles Nicholl Ninatta’nın Bileziği / Ahmet Ümit Anadolu Kokulu Kadınlar / Dilek Tuna Memişoğlu Ketum / Ümit Polat Macbeth / William Shakespeare Bir Derviş’in Hikayesi / Abdulrahim Arslan Oyalı Kase / Ayfer Güney Yakın Koruma / Demet Mannaş Kervan Roma’nın Batısı / John Fante Shinrin Yoku / Hector Garcia - Francesc Miralles Hamlet / William Shakespeare Cahit Sıtkı Tarancı / Önder Göçgün Karamazov Kardeşler / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Kral Oidipus / Sophokles Kürklü Kişi / May Sarton Leyla ile Mecnun / Fuzuli Paul Verlaine / Stefan Zweig Shakespeare’in Dokuz Yaşamı / Graham Holderness Gılgamış Destanı Toza Sor / John Fante Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi / Charles Bukowski Sokrates’in Karısı / Gerald Messadie Geronimo Romeo ve Juliet / William Shakespeare Suç ve Ceza / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Sonsuzluğun Sesleri Kurtlarla Koşan Kadınlar / Clarissa Pinkola Estes Selvi Boylum Al Yazmalım Amin Maalouf’un “Semerkant”ı Amcanın Düşü / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Ivo Andriç / Drina Köprüsü
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA