DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Ayfer Güney
Ayfer Güney
Giriş Tarihi : 01-02-2024 20:01

Güzel Türkçemiz

"a,b,c...", "ıl, el, su..." harf harf, kelime kelime güzel Türkçemiz. İnsanımızın dilinde yaşayan, gelişen lisanımız. Kültürümüz gibi, o da eklendikçe bir bütünü oluşturuyor. Tıpkı ilmek ilmek dokunan kilim, iğne oyaları ve nice el işlerimiz gibi... Yemeklerimiz bile zahmetle, sabırla yoğrulmuyor mu?

Lisanımız da böyle değil mi? Her bir kelimeyi oluşturan heceler de anlamlı harflerden oluşmuş. Bu harflerin hepsinin kelimeyi oluştururken bir bilinci var. Heceler sonra geliyor ve nihayet kelime ismini verdiğimiz bütünlük oluşuyor.

Türkçemiz bu yönüyle rahatlıkla yüzyıllarca varlığını korumuş, Göktürklerden önce de yazıtların olduğu bilinmektedir. Bulunmaları için araştırmalar devam ediyor. Orhun Abideleri’ndeki mecaz ve teşbihler ise bunun göstergesidir.

Tarihten önce de, sonra da varlığını koruyan Türkçemiz, Arapça ve Farsçanın etkisinde kalmış. Bu; “Acaba yok mu oluyoruz?" kaygısını oluşturarak bazı Türkçe eserlerin ve sözlüklerin yazılmasına sebep olmuş. İnanılmaz bir emekle günümüze ulaşmış. Türkler; "Medeniyet kuramamışlar, çadırda yaşamışlar, göçmenler." diye sunulsa da, bu eserlerden ne denli büyük bir kültüre sahip olduğumuz anlaşılmaktadır...

İlerleyen dönemde yazı dili ile konuşma dili farklılaşmış, halktan tamamen kopulmuş. Dilde sadeleşme tamlamalardan kurtulma yoluna gidilmiş. Doğru bir düşünce ama bu seferde Fransızcanın etkisine giriliyor ve çeviriler yapılmaya başlıyor. Öyleki 1827'de kurulan Tıphane-i Amire ve daha sonraki Mektebe-i Tıbbıye Adliye-i Şahane'de eğitim Fransızca veriliyordu. Bir tıp öğrencisi, Fransızca ile karşı karşıyaydı. Bu uygulamadan büyük mücadeleler sonucu 1870 yılında vazgeçildi ve Türkçe eğitime devam edildi. Dilin, Batı bilimine uygun hale gelmesi gerekiyordu.

İşte, ilerleyen dönemlerde bu nedenle dilde sadeleşme hareketliliği başladı. Karşımıza Ömer Seyfettin çıktı. Genç Kalemler dergisinde "Yeni Lisan" başlıklı makalesinde; "Türkçenin ne Batı'ya ne de Doğu'ya yönelmeye ihtiyacı olmadığını, kendi gramer yapısıyla rahatlıkla zamana uyabileceğini yazıyordu." Bu her kesimde kabul gördü ve sadeleşme hareketi başladı.

Günümüzde ise gelişen bilişim teknolojisi bizleri daha az kelime kullanarak iletişim kurmamızı sağlıyor. Bu da başka bir kaygıyı uyandırıyor. Dilimiz küçülüyor mu? Bunun için ne yapmalı? Yazarlarımız bu konuda gayretli, unutulmaya yüz tutmuş kelimeleri eserlerinde  kullanıyorlar.

Edebiyatımız ise halen Fransız sembolizmine ve empiresyozmin etkisinde. Sanat için yapılan yoğun imgeler; boğucu, yorucu teşbihler yazının veya şiirin anlaşılmasında güçlük doğuruyor veya estetik zevkten mahrum bırakıyor. Ne kadar anlaşılmaz olursa o kadar değer veriliyor, önemseniyor.

Anlamayanlara cahil gözüyle bakılıyor. Bir doktora, bir mühendise ya da Aşık Veysel'e, Yunus Emre'ye; "cahilsiniz" diyebilir misiniz? Onlar ise en sade ve en anlamlı bir üslupla öz Türkçe ile eserlerini dile getirmişler. Gelecekte de eserleri seslendirilmeye  devam edecek!..

Edebiyatımızda elbette imge, metafor, mitoloji, motif vb. unsurlar anlatımda kullanılmalı ve derinlik sağlanmalı ama anlaşılır da olmalı. Bu sayede okur da artar, dil de yoluna gelişerek devam eder.

Bu tartışmalar her daim olmuş, olmalı da... Zaten bu da, dilin doğasında olan bir husus... Neyse ki, her konuyu, düşünceyi, duyguyu yazabileceğimiz; zengin, başarılı ve güzel  Türkçemiz var.

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA