Bekliyorum, şırıngaya doldurduğunuz engerek zehrini zerk etmenizi
Tenimdeki kesiklere yok çare bilirim, yeter ki çekin pençelerinizi
Söyleyin ümit denizine ulaşmak için kaç nefer geçti kör dervişin çölünden
Kaç bengisu çeşmesinin kurnası kırıldı, kaç kez eli boş dönüldü aşkın seferinden
Bu bir haykırış değil ki isyan etmem
Tanrı’nın sevgili kuluyumdur
Kendime söz geçiremediğim doğru, herkesi kendim gibi bilmek huyumdur
Serde çöl rüzgârı, serin ruhuma yapışıyor sıcak, çok sıcak kumların öpüşleri
Seraplar dökülüyor etimden, sökülüyor saldırıdaki sırtlanın tek tek dişleri
Kaskatı kesiliyorum, ağzıma tıkadığınız bu ağaç parçası Kenan ilinden
Çaresizlik değil bu, anlamıyorum etrafımda dört dolananların dilinden
Rebap ağlıyor, ney inliyor, ceviz sandukam yolunu tutuyor teneşirin
Sonra yağmur yağıyor, siliniyor üzerimdeki bir meczuptur işareti tebeşirin
Bu bir ağıt değil ki ağlamam hiç üzerime ölümün dikişleri atılırken
Artık toprağa sızıyorum, hükümsüz kimliğim kimsesizlere satılırken
Ay düşerken gözlerime uyanıyorum gülümseyerek özgür bir yılkı atının düşünde
Kaç asır geçmiş bilmiyorum, selamlıyorum on sekiz bin âlemi tek bir zerrenin içinde