DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Mine Çağlıyan
Mine Çağlıyan
Giriş Tarihi : 08-05-2023 01:08

Connection

Her zamanki gibi tam saatinde kendiliğinden uyandı. Yatakta gerinirken gözlerini açtı. Ama hiçbir şey göremedi. Kalın perdelerden olmasa da günün ilk ışıkları salondan içeri yatak odasına mutlaka sızardı. Oysa şimdi zifiri karanlık hakimdi tüm eve. Gecenin bir yarısında da uyanmış olamazdı. O zaman bile sokak lambaları cılız bir ışık yansıtırdı bu odaya. Bu ev, bu oda asla zifiri karanlık olmazdı.

Eli komodinde duran telefonuna gitti, gelişigüzel bir tuşa dokundu ama karanlık delinmedi. Şarjı mı bitmişti. Hayır, bu da mümkün değildi, yatmadan önce çıkarmıştı fişten. Yatakta doğrulup oturdu, parmak izini kullanarak telefonu açmak istedi. Açılma sinyalini duymayı bekliyordu en azından ama ışıkla birlikte sesler de kayıptı sanki.

Bu defa başucu lambasının düğmesini aradı parmakları, bir heyecanla bastı düğmeye nefesini tutarak. Hayal kırıklığı çok çabuk geri geldi ama vazgeçmeyi düşünmedi. Henüz zihni çıkarımlar yapmaya başlamamıştı. El yordamıyla ayağa kalkıp pencereye yürüdü. Eh, en azından oda ve eşyalar aynen hatırladığı gibiydi. Morali biraz düzelmiş bir halde perdeleri yana kaydırdı ve olduğu yerde donup kaldı. Işığın zerresi yoktu, bahçedeki ağaçlara çiçeklere, pencerenin önünde yemek bekleyen kedilere ait tek bir silüet bile görünmüyordu. “Acaba oradalar mı? Oradalar da ben mi göremiyorum?” oldu zihninin ilk sorusu.

Nasıl olur da karanlığa alışmazdı gözleri, en azından bir perdenin ardından bakar gibi görmesi gerekmez miydi? Yoksa hala geceydi ve her yerde elektrikler mi kesilmişti? Ama o zaman da gökyüzünü, yıldızların ışığıyla silüetleri görebilmesi gerekmez miydi?

İşte tam bu anda, düşünce akışı tuhaflaşmaya başladı. Fakat biz şimdi öncelikle kadının bu ana kadarki tepkilerine bir bakalım. Genelde sakin kalabildi, perdeleri açtığı anda yaşadığı kısa süreli şoku saymazsak, bu duruma çok çabuk uyum sağladı ve hiç panik olmadı. Şimdi bu bilgiyle onun bu tuhaf diye bahsettiğimiz düşünce akışına geri dönelim.

Işığın olmadığı başka bir boyuta geçmiş olabileceği fikri belirdi zihninde. Bu ilk tuhaf çıkarımıydı ama onun için hiçbir şey imkânsız değildi ki. Her zaman hayatın sonsuz olasılıklardan oluştuğunu düşünürdü. Sonra, zamanda geriye, elektriğin olmadığı bir dönemin yıldızsız ay ışıksız zifiri karanlık bir gecesine gittiğini düşündü ama bu fikre tutunmadı. Evi de onunla zamanda yolculuk yapmış olamazdı. O zaman geriye tek bir seçenek kalıyordu. Kör olmuştu…

Evet, kör olmuştu ama neden? Belki de son dönemde dışarda gördüğü her şey, en çok da kabalık ve şiddetin gözlerini acıtması yüzünden, beyni kendi kendine kapatmıştı görme yeteneğini. Belki de bilinçsizce kendi vermişti bu emri beynine. Biraz düşününce bu doğru gibi gelmedi. Fakat kör olmuştu, emindi bundan ve bu gerçek zihninde sabitlenmişti.

Sonra bir anda aklında bir fikir beliriverdi. “Olabilir mi?” diye sorguladı önce. “Eğer öyleyse belki de bu bir rüyadır.” diye devam eden iç sesine pek de inanmadı. İçgüdüsü rüyada olmadığını söylüyordu. Fikre geri döndü, fikrin bir kurgudan esinlendiğini bilerek. Ama kurgular da hayal güçlerinin ürünü değil miydi? Hayal güçlerinin yaratımları gerçek yaratımları başlatmaz mıydı? Ona göre başlatırdı. Öyleyse, Jose Saramago’nun ‘Körlük’ adlı romanındaki olayı birebir yaşıyor olmalıydı. Bu kurgu hikâye bugün gerçek olmuştu işte. Hani şu bütün insanların bir sabah kör olarak uyandığı roman…Evet, evet, bu sabah, gece her ne olduysa olmuştu ve herkes, tüm insanlar kör olarak uyanmıştı.

Şimdi hikâyeden çıkıp biraz sorgulayalım. İnsan bir sabah uyanıp kör olduğunu fark ederse, bunları mı düşünür? Niye herkesle aynı anda kör olduğu fikri en makul açıklama gibi geldi ki bu kadına? Bu hikâyenin bizim bilmediğimiz bir öncesi mi var yoksa? Niye olan yalnızca kadınla ilgili değil, niye diğer herkesi de buna bulaştırıyor yazar? Acaba kadının zihni durup dururken mi kuruyor bu bağlantıyı kendisi ve diğer insanlar arasındaki?

Gerçekten de bir kişiye olan aynı anda herkese oluyor olabilir mi?

Dünyanın bir yerinde biri acı çekerken, diğer ucunda ya da o kadar uzağa gitmeyelim, mesela yan evinde bir başkası mutluluktan havalara uçmuyor mu? Bir evde ölüm, bir evde doğum yaşanmıyor mu? O zaman bu durumda kadının düşünme şekli gerçekten tuhaf ya da yanlış mı oluyor? Oysa bildiğimize göre akıl sağlığı gayet yerinde, depresyonda değil, yakın zamanda travmatik bir olay yaşamamış. En çok şu olabilir, zaten hikâyede de buna biraz değiniliyor; toplum değerlerinin geldiği yerden memnun değil. Yaşam biraz canını acıtabiliyor bazen fakat bu kesinlikle majör bir yıkılma yaratmamış. Evet, kadın her zamanki saatinde yatmış, tam saatinde de uyanmış. O andan sonra ise kör olmak yeni bir travma yaratabilirdi ama yaratmıyor. Bunu gayet sakin karşılıyor ama diğer herkesin de onunla aynı durumu yaşadığı sonucuna varıyor. Neden?

Connection…

Neden Connection? Neden İngilizce?

Çünkü bana dadandı bu kelime. Gerçek anlamıyla dadandı. Henüz yeni bir yazı fikri bile yoktu ortada. Yürürken, kalkarken, uyurken, müzik dinlerken zihnimde dönüp durdu, beni takip etti günlerce. Sonra onu unutup körlük’e takıldım ve yazmaya başladım. Fakat kısa bir süre içinde yeniden ortaya çıktı ve bu defa daha da arttırdı ısrarını bu ‘connection’. “Beni fark et, sana diyeceklerim var.” diye bas bas bağırıyordu sanki. Kalemi elime aldım tabii ki mecburen. Ve nihayet anladım; körlük yalnızca bir köprüymüş, asıl gidilecek yere bağlayan yolu…

Connection; kelime anlamı Bağ, bağlantı, ilişki…

İster çok sosyal olalım ister izole yaşayalım ister insan sevelim ister sevmeyelim, birbirimize görünmez kordonlarla bağlıyız. Bir yerlerde acı çekiliyorken başka bir yerde mutlu olan insanlar olması bunu değiştirmiyor. Olanın, olmakta olanın enerjisi herkesin kalbine sızıyor...

Bazen ne olduğunu bile bilmeden hissederiz bir şeyler. Açıklaması olmayan sıkıntılar duyarız. Elbette bu kendimizle ilgili adını koyamadığımız ve çözülmesi gereken bir sorunumuz olduğunda da yaşadığımız bir durumdur. Sonuçta buraya büyümek ve varmak için geliyoruz. Ancak birbirimizle bağımız ve etkileşimimiz de bu yolda bize hizmet eder.

Kendi adıma, bu bağın bu kadar güçlü olduğunu ancak şu son zamanlarda anlamaya başladım. Kendi bilincimi yükseltmeye çalışırken anladım. Yalnızlığımın içinde yalnız olmadığımı anlarken de güzel her düşüncemle, frekansımı yükseltebildiğim her an, yalnızca kendime değil başkalarına da hizmet ettiğimi fark ettim. Bu yüzden savunuyorum güzel kelimeleri. Kelimeler sihir gibi. Ağızdan çıktığı anda, olumlu ya da olumsuz, canlı bir varlığa, enerjiye dönüşüyor. ‘Connection’, bağ, işte burada devreye giriyor. Enerji söyleyene de dönüyor.

Her şey tek bir birey olarak başlıyor ve sonra yayılıyor.

Toplumları tüketen sevgisizliktir bence ve aslında bu bireylerin kendilerini sevmemeleriyle başlıyor ve içten dışa doğru yayılıyor.

Connection…

Oysa ışık içimizde. Tek tek yakarsak da yayılacak ve bir daha asla kör olmayacağız.

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA