DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
A.Yeşim Çalay Yünük -Sosyolog - Aile Danışmanı-
A.Yeşim Çalay Yünük -Sosyolog - Aile Danışmanı-
Giriş Tarihi : 16-08-2022 05:10

Saldırganlık (Agresyon)

Son iki yıldır insanlık olarak büyük bir badirenin içinden geçiyoruz. Karşımızda bizi kısıtlayan engellenme duygusuyla bizi öfkelendiren, can güvenliğimizi tehdit eden ve bu yönüyle korkularımızı çoğaltan, dünyayı sosyal ve ekonomik anlamda sınayan bir salgın var. Eski yakın sosyal ilişkileri özlediğimiz bir taraftan da insana temastan korktuğumuz, bir taraftan ekonomik olarak olumsuz etkilendiğimiz diğer taraftan yardım etme davranışlarının arttığı ve muhtaçlık kavramını daha içten hissettiğimiz, iki ucu arası uzak dolayısıyla bizi de duygusal olarak etkileyen, bir yönüyle de dengesizleşen sosyal ilişkiler ve duygular içinde saldırganlık ve şiddeti daha çok görür duyar hatta deneyimler olduğumuz bir süreç. Hal böyle olunca da öfke nedir, saldırganlık nedir şiddet nedir, nasıl önlenir, değiştirilir soruları gündemimizde her zamankinden fazla yer alır oldu.       

Saldırganlık, insana tehdit, tehlike ve şiddeti çağrıştıran bir kavram. Burada bahsedeceğimiz saldırganlığın sadece yıkıcı eyleme yani şiddete dökülmesi değil, insanlık yararına kullanıldığında toplumsal olarak onaylanan hali ve doğru yönetildiğinde olumlu davranışlara dönüşme ihtimali. İlk cümleyi okuyunca doğal olarak insanda; “saldırganlığın da onaylanan, olumlu tarafı olur mu?” gibi soru ve düşünceler oluşabilir. Öncelikle belirtmek isterim ki hemen her insanda az ya da çok bulunan, şiddete dökülmeden, iyi yönetilebilen ve doğru amaçlara ya da eylemlere aktarılarak dönüştürülen saldırganlık duygusunun tarih boyunca pek çok yararlı gelişme olarak insanlığa geri dönmüş halleri ile karşılaşmak mümkün. Aman ha! buradan saldırganlık iyi bir şeydir sonucu çıkmasın; madem ki oranları kişiye göre değişmekle beraber biraz içimizde, biraz sosyal hayatımızda, biraz kişiliğimizde var. Öyle ise hayatımızdaki yıkıcı potansiyel taşıması muhtemel malzemeyi dönüştürebilmek için hepimize az ya da çok iş düşüyor. Burada yol kişinin kendini ve sorumluluğundaki kişileri tanımasından, duygularının farkında olmasından geçiyor.            

Saldırganlık ve kökeni konusunda farklı görüşler var. Örneğin;       

TDK’na göre saldırganlık “kötülük ya da yıpratma amacıyla bir kimseye karşı doğrudan doğruya silahlı ya da silahsız bir eylemde bulunma, bireyin kendi düşünce ve davranışlarını dıştaki direnmelere karşın zorla karşısındakine benimsetme çabası “olarak tanımlanır.       

Freud bireylerin davranışlarının iki temel iç güdü eros (yaşam içgüdüsü) ve tahanatos (ölüm içgüdüsü) tarafından yönetildiğini ve kişinin içindeki bu iç güdülerin çatışması sonucunda ortaya çıkan yıkıcı gücün diğerlerine yöneltilerek çözüldüğünü, saldırganlığın insan doğasının kaçınılmaz bir parçası olduğunu söyler.       

Etolojik Görüş ise doğuştan gelen saldırganlığın daha barışçı bir toplum için toplumsal olarak onaylanan kabul edilen yollardan ifade edilmesinin ve boşaltılmasının yıkıma sebep olan saldırganlıktan kaçınmak için önemli olduğunu savunur.      

Sosyal Öğrenme yaklaşımına göre ise saldırganlık diğer bütün davranışlar gibi sonradan öğrenilen bir kavramdır.       

Kişilik Kuramlarına göre ise A ve B tipi olarak ayrılan kişilik yapılarından A tipi kişiliğin yüksek düzeyde rekabet, yarış ve saldırganlık içerdiği ve kişilik tipleri ile saldırganlık arasında ilişki olduğu kabul edilir.      

Saldırganlık(agresyon) tepkisel, yıkıcı ve edilgen(pasif) olmak üzere üç boyutta değerlendirilir. Yıkıcı saldırganlık; araçsal Saldırganlık-Düşmanca Saldırganlık olmak üzere ikiye, tepkisel saldırganlık doğrudan öfkenin kaynağına (kişi, olay, durum olabilir) ya da kişinin kendisine (kendine yönelik saldırganlık) olarak ikiye ayrılır. Edilgen saldırganlık ise karşıdaki kişinin öfkesini kazanmadan kendi saldırganlık duygularını tatmin etme hali olarak tanımlanabilir.       

Araçsal saldırganlığı, değer atfedilen bir hedefe ulaşmak için gösterilen saldırganlık olarak tanımlayabiliriz. Bu tür saldırganlık toplumsal normları, ahlak kurallarını ve kanunu hiçe sayarak hedefe giden yolda engel olarak görülen kişi ve nesnelere karşı yıkıcı davranışlar ile kendini gösterebildiği gibi, bir spor karşılaşmasında gol ya da sayıyı engellemek, boks ya da dövüş içeren başka sporlarda kazanma hedefine ulaşmak amacıyla toplum tarafından onaylanmış haliyle de karşımıza çıkabilir. Araçsal saldırganlıkta amaç karşı tarafa zarar vermek değil hedefe ulaşmaktır, çoğunlukla planlı, soğuk kanlı ve öfke yoğunluğu olmayan ya da az olan saldırganlık türüdür mesela birinin mülkünü ele geçirmek için cinayet işleme gibi ağır örnekleri olabilir.(genel kanının aksine saldırganlık eylemlerinin tümünün arkasında öfke olmadığını göstermesi açısından önemlidir).Düşmanca saldırganlık ise kısaca; acı ve zarar verme niyeti ile yapılan her türlü sözel, fiziksel ya da gizli davranış  olarak tanımlanabilir ve öfke temelli, plansız ve dürtüseldir. Burada şiddet (violence) ile kesişir, bazen iki kavramın birbirinin yerine kullanıldığı da olur. Peki nerede ayrılır? Çok net bir ayrım olmamakla birlikte, saldırganlığın bir potansiyel olduğunu ve her zaman karşı tarafa yönelmediğini, bazen kişinin kendisine döndüğünü (intihar vakalarının bir kısmı kişinin kendisine yönelik saldırganlığı sonucudur), ilerleyen zamanda kronik şiddet, fiziksel saldırganlık ve suç davranışlarına sebep olabildiği gibi, bazen dönüşerek yararlı eylemlere dökülebildiğini bazen de basit eylemler (spor, oyun, uygun meslek seçimi,terapi) ile sönebildiğini söyleyebiliriz. (şiddet daha çok kontrol etmek sindirmek amacıyla, saldırganlık  hedefe ulaşmak, acı vermek ya da öfkeye maruz kalmaktan kaçınmak amacıyla yapılan eylemler olarak tanımlandığından ,amaç ve niyet ikisi arasında ayırt edici unsur olarak kabul edilebilir)      

Özgeci saldırganlık adı verilen bir saldırganlık türü daha var ki, toplumsal hayatta kamu yararı için yapılan bu eylem, toplumun büyük çoğunluğundan övgü ve kabul alarak alkışlanır ve eylemi yapan kişiler bazen topluma mal olmuş kahramanlara dönüşürler. Örneğin terör saldırısını durdurmak isteyen bir polisin ya da askerin teröriste ateş etmesi, işgali önlemek isteyen gazetecinin işgalci askerlere bomba ile saldırması, bir imamın sokakta yürüyen kadınlara saldıran işgalci askerlerden birini vurması, sokakta kendisinden güçsüz birine şiddet uygulayan kişinin çevre sakinleri tarafından şiddet uygulanarak eylemine son verilmesi   gibi; tarihi süreç ve güncel hayat içinde toplumsal ve kişisel hafızamızda pek çok örneği vardır.       

Bir diğeri de pasif saldırganlık (pasif agresyon). Psikolojik şiddette olduğu gibi görünmesi zor olan, insanların saldırganlık ya da şiddet olarak adlandırmakta zorlandığı “hiçbir faaliyet yapılmamasına rağmen, karşıdakine zarar vermeyi amaçlayan faaliyetsizlik” olarak tanımlanır. (Bilgin; 2000 s.276) Pasif saldırganlık aynı zamanda karşı tarafın öfkesinden korunma amacını da içerir. Günlük hayatta birine kendisi hakkındaki iyi bir haberi vermeyi geciktirmekten (örneğin terfi vb.), sınıf ortamında öğretmenin sevmediği bazı öğrencileri görmezden ya da duymazdan gelmesine, aile içinde ayrımcılığa ve bir tarafın hakkını yok saymaktan, sürekli bir yere geç kalmaya kadar pek çok farklı şekilde karşımıza çıkabilir…   

Saldırganlığın kökenleri konusunda pek çok görüş olsa da doğuştan mı sonradan mı kazanıldığı konusunda bilimsel alanda tam bir görüş birliğine varılmıştır demek mümkün değil. Yine de Sosyal Psikologların bir kısmı “saldırgan eylemin gerçekte gösterip gösterilmeyeceği, doğuştan gelen yatkınlıklar, çeşitli öğrenilmiş ketleyici tepkiler ve sosyal ortamın özellikleri arasındaki karmaşık etkileşime bağlıdır “görüşünde birleşmiştir diyebiliriz. (Aronson, Wilson ve Akert,1999)       

Saldırgan davranışlar hafif boyutta iğneleme alay etme, orta düzeyde kapı çarpma, eşyaları sertçe bir yere koyma, eşyaya zarar verme (Vandalizm), ağır düzeyde tehdit ve fiziksel şiddet olarak ortaya çıkabilir. (Tovsend,2015)       

Saldırganlık konusunda çok çarpıcı bulduğum iki tespiti paylaşarak bitirmek isterim; “Var olan saldırganlık yok olmaz ve tümüyle bastırılamaz, ancak biçim değiştirir. Taşkın sellerin su yollarına akıtılıp, sulama ve elektrik işlerinde kullanılması gibi olumlu ve verimli alanlara yöneltilebilir “(Yörükoğlu 1991, s343-344).          

” İnsanın doğuştan yok etme gereksinimi taşıdığına şiddet ve güç kullanma gereksiniminin insanın içinden doğduğuna inanırsak gittikçe artan vahşete karşı direncimiz zayıflayacaktır.” (Erich Fromm)      

Geniş bir açıyla baktığımızda suyun, ateşin, toprağın, rüzgârın, yağmurun, karın ve daha pek çok kavramın hem yeryüzündeki yaşamın devam etmesi için elzem hem de gerekli koşullar oluştuğunda aynı ölçüde yıkıcı olabildiği gerçeği kocaman bir düstur gibi önümüzde duruyor. Hal böyle olunca İnsan ister doğuştan içinde saldırganlık taşısın, ister koşullar gereği sonradan edinsin, ister mizacında, kişiliğinde olsun, ister öyle yetiştirilsin; gönül insanın, insanlığın ayırt etme gücü ve vicdanın yardımıyla bir tercih şansı daha olabileceğine inanmak istiyor. Hem belki Einstein’ın dediği gibi “karanlık diye bir şey yoktur, karanlık ışığın yokluğudur”da içimizi aydınlatırsak karanlık mesele olmaktan çıkar kim bilir?

                                                                                            Kaynakça:

Mücahit,D.(2005) Başarı ve Saldırganlık Gereksinimi Öğretmen Adayları Üzerine Bir Çalışma. Araştırma Yayınları
Fromm,E.(2005) Sevginin ve Şiddetin Kaynağı. Payel Yayınları
Kayaoğlu,A . Gökdağ,R.  
Kırel,A.Ç. (2014) Sosyal Psikoloji Anadolu Üniversitesi Yayınları
Burger,J.M. (2016) Kişilik. Kaknüs Psikoloji Yayınları
Özakkaş,T. - Çorak,A.(2015) Freud’un Kuramı Serbest Çağrışım Ve Rüyalar.Psikoterapi Enstitüsü Yayınları
Açıkgöz,E.- D, Özbaş Gençarslan;(2019) ruhsal Hastalıklarda Agresyon

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA