DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Hakkı Yıldıran
Hakkı Yıldıran
Giriş Tarihi : 18-06-2023 14:18

M. Ali

Lise son sınıfa gidiyordum. Okulun son günleri ha bitti ha bitecek...

Ara sıra kafelere takılmaya başlamıştık, arkadaşlarla. Önceleri olduğu gibi çayını iç ve hemen kaybol buradan denmiyorduk artık. Bir iki saatliğine de olsa kafede vakit geçirmelerimize izin veriliyorduk.

Sesimiz kalınlaşmaya, boyumuz uzamaya başlamıştı. Kimlik sorgulanmaz olmuştuk. Kendi akranlarımızla aramızda çayına kahvesine oyunlar oynuyorduk. Kareyi kuramadığımız zamanlar, her daim hazır kuvvvet bekleyen M.Ali'miz vardı, aynı mahalleden. Ne zaman kafede kafa dengi üç arkadaş olsak, onun sayesinde, karemiz hemen tamamlanırdı.

Garibandı M.Ali. Sigara içer, sigarası olmaz. Oyunda yenilir, parası olmaz. Ama oyun oynamak için hazırda, hep ötede bir yerde bekler dururdu.

Çekinmeden sorar, eder, “Ben de sizinle oynayabilir miyim?" derdi.

Meğer; psikolojik sorunlarla boğuştuğu zamanlara denk gelmişiz de bilememişiz.

Keşke! O hiç sormadan, bizimle oyun oynamaya çağırsaymışız... Keşke! Hep onunla konuşup dertleşseymişiz...Bilememişiz.

Evet bilememiştik o zamanlar, bu işin sonradan oralara varacağını.

Oysa M.Ali önceleri böyle miydi? Akıllı, iş canlısı biriydi.

Akranları orta okula başladığında, sanayide çıraklıktan kalfalığa geçmiş, yine akranları liseye gittiği yıllarda ise, muhtemelen usta  bir oto tamircisi olmuştu.

Aynı mahallenin çocuklarıydık. Okula gelir giderkenki karşılaşmalarımızda mutlaka selamlaşır, hâl hatır sorar geçiverirdik.

Sanayide olunca işi, eli yüzü, üstü başı hep yağ, pas içinde olsa da yadırgamazdı.

M.Ali'yi, ovaya inek otlatmaya gittiğim zamanlarda da görürdüm.

O sıralar, hafta sonları olsa gerek, o da ovadaki tarlalarında sondaj suyuyla, havuç sular dururdu.

Çamurun içinde, demir su borularını tek başına omuzlar, uç ucuna tekrar, tekrar takar, takıştırırdı.

Bâya bâya akıllı uslu, demin de dediğim gibi iş canlısı oğlandı.

Bazen insanın elinde olmayan sebeblerden dolayı yaşantısı, ummadığı yönde yol alıyor.

Ne gariptir ki; M.Ali'nin kısa ömür yolculuğu, dönüşü olmayan yanlış bir yolda hızla ilerlemekteymiş de bilememişiz.

M.Ali'yi hep garip bildim. Garip; benim için, ağır başlı, uysal, itaatkar… Gariban işte... 

Bir ara M.Ali'nin Başından ne geçtiyse, niye kahrettiyse ya da niye kızdıysa, bu garibanım sanayi işini kafasında bitirmiş, ova dağ işini de…

Üstü başı kirli ama bu seferki kirlilik, sanayide ya da ovada çalışmaktan değildir artık.

O, çalışkan oto tamircisinden eser kalmamış. Hafta sonlarında kendi taraktörleriyle su sulamaya giden, aynı sen gibi, ben gibi normal bir insan olan M.Ali, yoktur artık.

Kendi kendine gülmeler, kendi kendine konuşup, el kol hareketlerine başlamıştır…Yazık ki ne yazık!

M.Ali'yle, işte tam da bu zamanlarda kafelerde daha sık denk gelir olmuştuk.

Okul zamanlarımızdan tanıdığımız sanayide tamici çırağı garip M.Ali'ye ne olmuştu böyle...

Oyun karelerine dahil edilmez olmuştu. Evet! Oyunda kare  kurmak için adamdan bile sayılmamaya…

Onun kendi iç sıkıntısı, bizim milletimizin de hüsnü'kuruntusu derken, düştükçe düşmüştü garibim.

Bu kadar mı düşer bir insan?

Birileri ona bir çay ısmarlasa: Başlarından savmak için kendisini “Git çayını, az uzakta iç!” sessizce güzel güzel otur dendiği bile olurdu.

O sıralar hay senin ısmarladığın çayına da, sana da diyecek hiç bir Allah’ın kulu çıkmamıştı ya…Şimdi yanarım yanarım da ona yanarım.

Düşmez kalkmaz bir Allah deyipte sahip çıkamayışımız…

Hadi bizler çocuk sayılabilecek yaşlardaydık… Hiç mi bir Allah’ın kulu fark etmemişti?

Daha şunun şurasında kaç sene olmuştu da birden böyle olmuştu...

Anası mı ölesiymiş… Babası başka bir kadınla evlenesiymiş, dağiçi köylerinden birinden. Bu kadın, M.Ali'yi dışlamış durmuş, dışlamış durmuş… M.Ali'yi, kendi öz babasına fitlemiş durmuş. 
Evde huzur diye bişey kalmamış M.Ali'ye.

Ah be M. Ali! Olanları içine atma be kardeş! Atma içine işte! İnsan bu kötü gidişten bir sefer olsun bahsetmez mi be mübârek!

Çoğumuz bu cici ananın M.Ali'ye bakmadığını, bu kötü gidişatın sırf bu yüzden olduğunu uzaktan tahmin edebiliyorduk da…
Ah! Gafil davranmışız, gafil!

M.Ali, gözümüzün önünde, gün be gün, her yönden eriyordu…
Ah, ah işte ah!

Evde öyle, dışarıda böyle itilip, kakılmak…Başka ne olacaktı, erimez miydi insan? Eridi.

Hadi üvey anasında suç vardı da… Asıl en büyük suç; dışarıda sendin, benimdim. Sahip çıkamadık adamcağıza vesselam.

Senin, benim yanımıza geldiğinde, oyun oynayalım mı birlikte dediğinde, öte kak, beri kak etmeyecektik, atmayacak, satmayacaktık, sahip çıkacaktık. Ah bilemedik…

Daha sonra…

Sağa sola çatmaya, dalaşmaya başlamıştı. Kendine zarar topluma zarar olmaya…

Şimdi iyi mi böyle? Hadi biz çocuk sayılırdık. Büyüklere ne olmuştu? Koca mahalleliye…
Valla billa kimse sahip çıkmamıştı, M.Ali'ye.

Bir gün evlerinden, bir bağrışma, bir çığrışma sesleri duyulur…

M.Ali üvey anayı, öz babası da M.Ali'yi baltayla…

Baba hapishâneye, üvey anneyle M.Ali...

Söylemeye dili varmıyor insanın.

Eğer; varsa M.Ali'nin hakkı  üzerimizde, bizler helâl ettik de ona sahip çıkmayanlara, M.Ali hakkını helâl etti mi acaba???

NELER SÖYLENDİ?
@
Hakkı Yıldıran

Hakkı Yıldıran

DİĞER YAZILARI
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA