Kandan beslenenlere ilahi adaletin tokadı neden yetmez ki. Mavi kelebekler, masum kelebekler mi şimdi? Srebrenica ise dünyanın yüz kızartıcı toplu mezarlar beşiği!
Üstü istenildiği kadar çimlerle, çiçeklerle örtülmüş olursa olsun, elbet masum yavruların gübrelediği toprak, Artemis çiçeğini besleyecekti. Ve Artemis çiçeğine aşık olan, sadece bu kokuya gelen mavi kelebeklerse, o körpe, kayıp bedenlerin ilancısı olacaktı. Oldu da.
Gözden ırak, gizlice ortadan kaldırmak kolay değildi. Kula giz, Allah'a aşikar çünkü. Binlerce erkek çocuk ve genç delikanlı doldurulup ölüme yolcu edilirken amaç bir nesli tüketmek miydi. Kız çocuklarına, genç kızlara ve kadınlara tecavüz edilirken amaç yine kendi neslini aşılamak mı yoksa katliamı katmerlemek miydi? Anlayamıyorum.
Suçu insan olmak olan yüzlerce Boşnak evinden, yuvasından, vatanından olurken; kadın ve kız çocuklarına tecavüz edilip erkek çocuklar ölüme götürülerek gizlice toplu mezarlara yığma yapılmasının mantığı, hangi öfke krizinin sonucu olabilir ki? Hangi insan olduğunu iddia eden biri bu vahşeti yapar ya da seyirci kalır.
"Susma, sustukça sıra sana gelecek" sloganı geliyor aklıma istemsizce. Geliyor. Sıra her Müminin başına geliyor. Sustukça, zulme sessiz kaldıkça, birer birer sıra geliyor yazık ki.
"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" atasözünü algılayışımız; hangi pencereden acaba? Zulmün seyircisi olmak demek mi, bir arada huzur içinde, mutlulukla yaşamak demek mi? "Zulme sessiz kalan dilsiz şeytandır" hadisi, bu bilmecenin neresinde? Bilmek, anlamak istiyorum, anlayamıyorum.
Üç yüz on iki bin Boşnak, Artemis çiçeğiyle neşv-i nema buldu. Mavi kelebekler ilan etti oradaki masumların varlığını. Toprak kustu. Çünkü güneş balçıkla sıvanamazdı. Tarih yaşanan vahşeti haykırıyor, mezarlıklar çiçeği Artemis aşığı kelebeklerle, yeni kayıp olan toplu mezarlar ortaya çıkıyordu.
Elbet bugün de toplu mezarlar ülkesine Filistin de katıldı. Elbet o dokunmaya kıyılamayan bedenler Artemis çiçekleriyle hayat bulup gelecek nesillere oradaki katliamı ilan edecek. Ve orada da mavi kelebekler, iki günlük ömürleriyle o yavruları temsil edecekler. "Bizim gibi onlarında ömürleri kısacıktı" diyecekler. Bu vahşet elbet tarihin kara sayfalarında, yine kara bir leke olarak kalacak.
Kerbela, Bosna'da Srebrenica, Çanakkale, Doğu Türkistan, Filistin'de Gazze; Artemis çiçeğinin toprağı, bu mavi kelebeklerin yaşam alanı. Dünyanın yüzüne vurulmuş kara bir leke.
Olanlardan bihaber masum yüzlerde ki şaşkınlıkla, şarapnel parçalarından delik deşik olmuş bedenlerindeki acıya, korkudan ağlayamayan o minicik yüreklerin hesabı nasıl verilecek. Koklamaya kıyamadığımız yavruların parçalanmış bedenlerini görmeye hangi yürek dayanır.
Hastanede o yaralıdan bu yaralıya hayat kurtarmaya çalışan doktorun, önüne getirilen yaralı çocuğu tedavi etmek için eğildiğinde ki "Yavrum senin ne işin var burada. Sen evde değil miydin. Sen oyuncaklarınla oynamıyor muydun. Bu halin ne oğlummm?" Feryadına tanık olmak, yakıyor ciğerimin bağını. Sıradanlaşan haberlere artıyor öfkem. Dünyanın sûkutta kalmasını anlayamıyorum.
O yavruların nazenin bedeni, toprağa değince nasıl da titremistir toprak kimbilir. O canlar cennet kuşu. Lakin bizim yerimiz neresi bilemiyorum. Vebali nedir, nasıl hesap verilir anlayamıyorum vesselam.