DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Hilmi Yavuz
Hilmi Yavuz
Giriş Tarihi : 26-05-2024 22:18

Köpek Sosyolojisi: Modern mi, Moda mı?

Tanzimat modernleşmesinin, benim ‘asrîleşme ikonları’ olarak kavramsallaştırdığım semptomları var: Üst sınıf erkekler için Fransızca konuşmak ve kadınlar için de piyano çalmak. Tanzimat hatta Edebiyat-ı Cedîde romanlarına bakıldığında görülen erkekler için Fransızcanın, kadınlar için de piyano çalmanın modernleşme kriteri olduğu görülür. Edebiyat ve Sanat Üzerine Yazılar’daki [YKY, 3. Basım, 2013 ] ‘Medeniyet: Parça mı, Bütün mü?’ başlıklı makalemde de belirttiğim gibi, bu bağlamda Modernleşme ya da Batılılaşma ‘metonimik’ bir Batılılaşmadır: Metonimi, parçanın bütün’ün yerini alması, onun yerine geçmesi, onun yerini tutması demek! Fransızca konuşmak, ya da piyano çalmak Batılı olmanın bir ‘parça’sı ya da görünümü olabilir, ama modernleşme gerçekliğini bütünüyle temsil etmez. Parçanın bütünün yerine konulması, bütünü ikame etmesi, modernleşme olarak değil, ancak ‘Moda’laşma’ olarak nitelendirilebilir: Osmanlı Türk modernleşmesi, bu anlamda Avrupa modernleşmesini bir ‘moda’ olarak temellük etmekten ibarettir. Durum şöyle özetlenebilir: ‘Biz modernleşmedik, modaya uyduk!’

Fransızca ve piyano gibi modaya ilişkin asrîleşme ikonlarına, bir üçüncüsünü de ekleyebiliriz: Süs köpeği!

Köpeğin Türk-İslam geleneğindeki yeri, hane-dışı kamusal alandır. Köpeğin belirli, yani önceden tâyin edilmiş görevleri sözkonusudur. Bu ya koruma köpeği [çobanların sürülerini kurtlardan koruması için; ya da hane-dışında evi ve evdekileri hırsızlardan korumak için] ; veya av-köpeği olma görevidir. Ve elbette sokak köpekleri… Dikkat edilirse, bunların geleneksel olarak hane-içi özel alana alınmaları gibi bir durum sözkonusu değildir.

Dolayısıyla bir defa daha belirteyim: köpeğin, tıpkı piyano çalmak ve Fransızca konuşmak gibi modernliğin değil, bir asrileşme ikonu olarak modanın gereği olması, onun süs köpeği olarak hane-içine alınmasını mümkün kılmıştır. Nitekim önce süs köpeğinin, daha sonra da sahipli koruma ya da av köpeğinin hane-dışı kulübesinden veya sokak köpeğinin kamusal alandan hane-içi özel alana alınması, Tanzimat moda’laşması [modernleşmesi’ değil!] ile gerçekleşir. Böylece poodle’lar, caniche’ler, hush papie’ler vb. gibi hane-içine alınan süs köpeklerinin yanısıra bulldog, boxer, kangal, hatta pitbull, dogo argentino vb., gibi yırtıcı ve süs köpeği olamayacak cesamettekilerin de hane-içine alınması, sahibine  bir alafrangalık statüsü kazandırır. Statü, dışardaki barınaklarından hane-içine alınanlar da dahil, süs köpeklerinin kamusal alanda dolaştırılmaları ile sağlanır;- köpek gezdirme modası, bir modernlik işareti olarak okunmaya başlar.

Hüseyin Rahmi’nin, Geç Tanzimat dönemi sayılabilecek 1888 yılında yayımlanan ‘Şık [yahut’Ayna’] romanının, alafrangalığa özenen safderun karakteri Şatırzâde Şöhret Bey, Madam Potiş adında  bir kibar fahişeyle birliktedir. Madam Potiş’in önerisiyle, ‘modaya uymak için’ bir köpek edinirler. Potiş, Şöhret Bey’e, ısrarla Avrupalıların yanlarında daimâ bir köpekle gezintiye çıktıklarını, alafranga görünmek için mutlaka bir köpek edinmeleri gerektiğini telkin etmektedir çünkü… Romanda bu köpeğin gerek sokakta sokak köpekleriyle dalaşmasını, gerekse Madam Potiş’le yemeğe gittikleri bir lokantayı altüst etmesini betimleyen bölümler, aslında bir ‘moda’ olarak temellük edilmiş sözde modernliğin eleştirisi olarak okunmalıdır.

İlginç olan bir başka nokta da, geleneksel kültürümüzde pejoratif ve olumsuzlayıcı yan anlamları olan köpeği, alafrangalık modasının nasıl olumlu bir yaklaşıma dönüştürdüğüdür.

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA