DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Hilmi Yavuz
Hilmi Yavuz
Giriş Tarihi : 21-12-2022 15:23

Asrîleşme İkonları

Asrîleşme İkonları: [i] Köpek

Tanzimat modernleşmesinin[!], benim ‘asrîleşme ikonları’ olarak kavramsallaştırdığım semptomları var: Üst sınıf erkekler için Fransızca konuşmak ve kadınlar için de piyano çalmak. Tanzimat hatta Edebiyat-ı Cedîde romanlarına bakıldığında görülen erkekler için Fransızcanın, kadınlar için de piyano çalmanın modernleşme kriteri olduğu görülür.

Edebiyat ve Sanat Üzerine Yazılar’daki [YKY, 3. Basım, 2013 ] ‘Medeniyet: Parça mı, Bütün mü?’ başlıklı makalemde de belirttiğim gibi, bu bağlamda Modernleşme ya da Batılılaşma ‘metonimik’ bir Batılılaşmadır: Metonimi, parçanın bütün’ün yerini alması, onun yerine geçmesi, onun yerini tutması demek! Fransızca konuşmak, ya da piyano çalmak Batılı olmanın bir ‘parça’sı ya da görünümü olabilir, ama Modernleşme gerçekliğini bütünüyle temsil etmez. Parçanın Bütün’ün yerine konulması, Bütün’ü ikame etmesi, Modernleşme olarak değil, ancak ‘Moda’laşma’ olarak nitelendirilebilir: Osmanlı Türk modernleşmesi, bu anlamda Avrupa Modernleşmesini bir ‘moda’ olarak temellük etmekten ibarettir. Durum şöyle özetlenebilir: ‘Biz modernleşmedik, modaya uyduk!’

Fransızca ve piyano gibi modaya ilişkin asrîleşme ikonlarına, bir üçüncüsünü de ekleyebiliriz: Süs köpeği!

Köpeğin Türk-İslam geleneğindeki yeri, hane-dışı kamusal alandır. Köpeğin belirli, yani önceden tâyin edilmiş görevleri sözkonusudur. Bu ya koruma köpeği [çobanların sürülerini kurtlardan koruması için; ya da hane-dışında evi ve evdekileri hırsızlardan korumak için] ; veya av-köpeği olma görevidir. Ve elbette sokak köpekleri… Dikkat edilirse, bunların geleneksel olarak hane-içi özel alana alınmaları gibi bir durum sözkonusu değildir.

Dolayısıyla bir defa daha belirteyim: Köpeğin, tıpkı piyano çalmak ve Fransızca konuşmak gibi modernliğin değil, bir asrileşme ikonu olarak modanın gereği olması, onun süs köpeği olarak hane-içine alınmasını mümkün kılmıştır. Nitekim önce süs köpeğinin, daha sonra da sahipli koruma ya da av köpeğinin hane-dışı kulübesinden veya sokak köpeğinin kamusal alandan hane-içi özel alana alınması, Tanzimat moda’laşması [modernleşmesi’ değil!] ile gerçekleşir. Böylece poodle’lar, caniche’ler, hush papie’ler vb. gibi hane-içine alınan süs köpeklerinin yanısıra bulldog, boxer, kangal, hatta pitbull, dogo argentino vb., gibi yırtıcı ve süs köpeği olamayacak cesamettekilerin de hane-içine alınması, sahibine  bir alafrangalık statüsü kazandırır. Statü, dışardaki barınaklarından hane-içine alınanlar da dahil, süs köpeklerinin kamusal alanda dolaştırılmaları ile sağlanır;- köpek gezdirme modası, bir modernlik işareti olarak okunmaya başlar.

Hüseyin Rahmi’nin, Geç Tanzimat dönemi sayılabilecek 1888 yılında yayımlanan ‘Şık [yahut’Ayna’] romanının, alafrangalığa özenen safderun karakteri Şatırzâde Şöhret bey, Madam Potiş adında  bir kibar fahişeyle birliktedir. Madam Potiş’in önerisiyle, ‘modaya uymak için’ bir köpek edinirler. Potiş, Şöhret beye, ısrarla Avrupalıların yanlarında daimâ bir köpekle gezintiye çıktıklarını, alafranga görünmek için mutlaka bir köpek edinmeleri gerektiğini telkin etmektedir çünkü… 

Romanda bu köpeğin gerek sokakta sokak köpekleriyle dalaşmasını, gerekse Madam Potiş’le yemeğe gittikleri bir lokantayı altüst etmesini betimleyen bölümler, aslında bir ‘moda’ olarak temellük edilmiş sözde modernliğin eleştirisi olarak okunmalıdır.

İlginç olan bir başka nokta da, geleneksel kültürümüzde pejoratif ve olumsuzlayıcı yan anlamları olan köpeği, alafrangalık modasının nasıl olumlu bir yaklaşıma dönüştürdüğüdür.

Asrîleşme İkonları: [ii] Rokfor Peyniri

Tanzimat modernleşmesini bir tür ‘moda’ olarak ‘asrîleşme ikonları’ üzerinden okumanın, Osmanlı  Avrupalılaşması sürecini anlamak bağlamında, kuşkusuz , kuşatıcı katkıları var: 
‘Şeytan ayrıntıda gizlidir’! Fransızca konuşmaya ‘özenme’nin, ‘piyano  çalmaya ‘özenme’nin, köpek gezdirmeye ‘özenme’nin, ‘frenk potini’ giymeye ‘özenme’nin yanısıra, ‘rokfor peyniri’nin de bir ‘asrîleşme ikonu’ olduğunu anlıyoruz.

Bu kez ‘Asrîleşme ikonu’muzun öznesi, özellikle , ‘İşler çatallaştı’  cümlesini,yarım yamalak Fransızcası ile ‘Les  affaires sont devenue fourchette’ olarak sofra gereci ‘çatal’ sözcüğünü kullanıp çevirdiği için alay konusu olan ‘mahşer midillisi’ Kâmil bey! 

İlber Ortaylı’nın, ‘İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı’nda [Hil Yayınları, İstanbul 1987] bildirdiğine göre, Kâmil bey, ‘Rokfor peyniri yemeden sofradan kalkmamayı, Frenk uygarlığı’nın gereği olduğunu düşünmektedir. Rokfor peyniri yemeden sonradan kalkan,’avrupalı’ veya ‘medenî’ olamamış, demektir!

Görülüyor:Tıpkı piyano çalmak,  Fransızca konuşmak,potin giymek, köpek gezdirmek  gibi, rokfor peyniri de alafrangalaşmanın statü sembollerinden biri…

Tanzimat’ı genelde makro düzeyde bir sosyolojiyle okuyoruz: Devlet yönetiminde, askerlikte,maliyede, eğitimde vb.;-kısaca, kamusal alana ilişkin değişiklikler düzleminde! Ama mikro düzlemde Tanzimat’ın özel alanda, bireyler tarafından nasıl alımlandığını, sadece Tanzimat romanlarındaki alafranga züppe tipiyle sınırlı olarak biliyoruz. Züppe, bütün ‘asrîleşme ikonları’nı temsil ediyor mu?

Tanzimat’ın,‘asrîleşme ikonları’ aracılığıyla özel alanda bir ‘moda’ olarak alımlanması, Tanzimat’la birlikte ‘modernleşme’problemini, bu bağlamda bir mikro sosyoloji ile yeniden okumayı zorunlu kılıyor.
 
 Asrîleşme İkonları:[iii]Potin

Tanzimat’ın ‘asrîleşme ikonları’ndan biri de, Fransız  yapımı  lüks ve pahalı  potinlerdir.  İbnülemin Mahmud Kemal’in ‘ Son Sadrıazamlar’da anlattığına göre, Maliye Nâzırı Nâfiz Paşa, ‘Frenk sahtiyanından 150 kuruşa parlak potin giydiği için Keçecizâde Fuad Paşa’yı Sultan Abdülmecid’e  şikayet eder.  Padişah ,bu konuyu   açınca Fuad Paşa ,“benim izzet-i nefsim var. Nafiz Paşa’nın izzet-i nefsi olmadığı için Kayseri sahtiyanından 30 kuruşluk mest giyiyor” ‘ diye Nafiz Paşa’yı aşağılayarak yanıtlar.

‘Sultan II. Mahmud ve Reformları Semineri’ne verdiği bir bildiride bu  duruma atıfta bulunan Prof. Dr. Tuncer Baykara şöyle diyor: ‘Görülüyor ki,dönemin her şeyi ile etkili kişisi  [ Fuad Paşa kastediliyor. H.Y.] ‘Frenk potini giymekte, Türk malı giyenler [Nafiz Paşa kastediliyor H.Y.] hor görülmektedir.’

Keçecizâde Fuad Paşa’nın Frenk yapımı  pahalı bir potin giyiyor olmasını, ‘izzet-i nefs sahibi olmakla’ ; bir başka deyişle,  gösterişçi tüketimi ‘onur’ meselesi yapmakla  gerekçelendirmesi,‘asrîleşme ikonları’nın  ‘moda’nın ötesinde bir ahlak sorunuymuş  gibi gösterildiği anlamına geliyor.

Ayraç içinde belirteyim: Thorstein Veblen’in ‘gösterişçi tüketim’ [‘conspicious consumption’]   kavramı, zaten belirli ve ayrıcalıklı bir sınıfsal statüsü olanların, statü edinmek konusunda hiçbir kaygıları olmadığı halde,  caka olsun diye yaptıkları harcamalardır. Fuat Paşa’nın Frenk potinleri gibi!  [Tanzimat modernleşmesinin mikro-sosyolojisine  bir  örnek  daha  …]

Bu ,Fuad Paşa’yı elbette bir Bihruz yada Meftun gibi, alafranga bir züppe kimliğine dömüştürmez. Olsa olsa Fuad Paşa, bir ‘dandy’ sayılabilir;- hepsi o kadar!

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA