DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Hilmi Yavuz
Hilmi Yavuz
Giriş Tarihi : 21-06-2025 19:45

Etiketlenmiş Bulundum

İgnazio Silone’nin, Sabahattin Ali tarafından çevrilen o ünlü romanı ‘Fontamara’, Faşizmle ‘etiketleme’ arasındaki ilişkiye fevkalâde  tipik bir örnektir: 

Günün birinde Fontamara köyüne gelen bir grup karagömlekli [faşist]milisin, köy halkının siyasal eğilimlerini tespit için yaptıkları çok eğlenceli, ama eğlenceli olduğu kadar da ibretâmiz bir sorgulama sahnesinden söz eder Silone..  Köy meydanında toplanmış olan yoksul ve dindar köylüler, karagömleklilerin başında bulunan hükümet temsilcisinin [romanda ‘göbekli herif’ diye geçiyor] ‘kim yaşasın?’ sorusuna cevap vermek mecburiyetindedirler. Bu soruya ‘yaşasın Meryemana!’, ‘yaşasın Ermiş Rocco!’ ya da ‘yaşasın ekmekle şarap!’ diye cevap veren köylülerden terzi Anacleto, yaşlı Braccola ve Cipolla ‘gerici!; ‘yaşasın kraliçe Margarita!’ diye cevap veren yaşlı eskici Baldissera, ‘meşrutiyetten yana!’;  bu soruya ‘yaşasın!’ yerine ‘kahrolsun hırsızlar!’ ya da ‘ kahrolsun serseriler!’,’kahrolsun vergiler!’ diye cevap veren köylülerden Antonio La Zappa,  Spavente ve Della Croce, ‘anarşist!’; ‘herkes yaşasın!’ diye cevap veren Losurdo, ‘liberal!’; ‘kahrolsun banka!’ diye cevap veren Venerdi, ‘komünist!’; ‘yaşasın yoksullar!’ diye cevap veren Palummo  ise, ‘sosyalist!’ diye geçirilirler kara gömleklilerin kayıtlarına...

Görüldüğü gibi, ideolojiler Faşizm için, bir ‘etiketleme’ sürecidir. Kamuoyu da bu ‘etiketleme’ye göre  ya değerlendirir ya da daha ziyade değersizleştirir. Bir kez yapıştırılmaya görsün,  hep ‘O’sunuz’dur  artık!

Türkiye, bir  ‘etiketleme’ ya da yaftalama ülkesidir. İdeolojilerin aygıtlarının baskıları, zaten sizin için icad edilmiştir: Dolayısıyla, siz onlarla değil, onlar sizinle hesaplaşırlar: Bir ‘entelektüel’ hesaplaşma’ şöyle dursun, o  ideolojiyi salt görmezlikten mi geldiniz, vay hâlinize! Sizinle derhal ‘hesaplaşmaya kalkarlar: 1975’de,İsmail Cem’in Ercan Arıklı  ile birlikte yayımladıkları ‘Politika’ gazetesinde, liselere Osmanlıca dersleri konulmasına ilişkin yazdığım yazıların, nasıl vahîm saldırılara uğradığını unutmam mümkün değil ![şimdilerde  ‘linç edilme’ deniyor!].Ne ‘yobaz’lığım kalmıştı, ne ‘gerici’liğim! Melih Cevdet’in, ‘Cumhuriyet’teki yazısının başlığı, ‘Korktum!’ idi…

Etiketleme, sadece benim ‘Açık Faşizm’ dediğim olguya mahsus değil! ‘Örtük Faşizm’  ise. kendisini kamuoyuna sözüm ona ‘devrimci’ diye takdim edenler için de geçerlidir. Ulusalcı sol’a mensup bir TV’ci , Merdan Yanardağ, benim ‘müptezel bir liberal’ olduğumu ve Türkiye’de ‘hiç kimsenin benim bir tek dizemi bile bilmediği’ni ve  ‘beşinci sınıf bir şair’ olduğumu söyledi TeVe1 ekranında; Emre Kongar da onayladı!  Son günlerde kitabı yayımlanan  bir yazara[Hikmet Çiçek] göre ise, Ben ‘Fetö’nün solcularından’ biriydim. Naipaul olayında Aslı Aydıntaşbaş adında bir gazeteci hanım tarafından da ‘hassasiyet faşisti’ olarak etiketlendiğimi unutmadan…

Bir kez daha vurgulayayım: Açık Faşizm politik toplumun, örtük Faşizm ise, O TV’ci ve  o yazar örneğinde olduğu gibi, sivil toplumun ’öteki’leştirerek etiketleme yöntemidir. Sivil toplum, o kadar da masum değildir yâni!

Geçmişte ideolojik aygıtların ’etiketleme’ konusunda nasıl çalıştığına ilişkin, yaşadığım bir olayı anlatayım: 1975 yılında ‘Bedreddin Üzerine Şiirler’le Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’ne aday oldum. Bu,  tam da ‘Osmanlıca’ tartışmalarını adamakıllı gündemde olduğu bir döneme rastlıyor. Ödülü, bana vermediler: Gerekçe açıklanmadı, sonradan öğrendim: Şiirlerde ‘Osmanlıca’ sözcükler kullanıyormuşum! 

Etiket hazır: ‘Osmanlıcı!’ Yahu, 15. yüzyılda yaşanmış bir tarihsel başkaldırı, Bedreddin olayı;- elbette o dönem söyleminin ‘edâ’sını verebilmek söz konusu olunca, ister istemez ‘tuğ’ gibi, ‘börk’ gibi,  ‘ hamayıl’ vb. gibi, Osmanlıca sözcükleri kullanmak zorundaydım. Ayrıca, burası çok önemli, Osmanlı iktisat tarihine ilişkin terimler idi kullandığım ‘Osmanlıca’[!] sözcükler:  ‘Mirî’ gibi, ‘timar’ gibi ‘reaya’ gibi! Seçiciler Kurulu, herhalde [öyle umuyorum!] bu terimlerin ‘öztürkçeleri’ni niçin kullanmadığımı sorgulamamışlardır!

İkinci ‘etiketleme’, yine Türk Dil Kurumu’ndan…1978’de bu kez, kıssadan hisse çıkarmayı beceremeyen ben, ‘doğu şiirleri’ ile bu ödüle başvurdum:  Ödülü elbette vermediler. Etiket hazırdı: ‘Kürtçü!’ Bitmedi: ‘Zaman’da yazdığım için ‘Fetöcü’; Boğaziçi Üniversitesi’nde ‘ İslam Düşüncesine Giriş’ dersi verdiğim için ‘Dinci’; Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde  ‘Uygarlık Tarihi’ dersinde, öğrencilere Sencer Divitçioğlu’nun İktisat Fakültesi Yayınları arasında çıkmış olan ‘Asya Tipi Üretim tarzı ve Osmanlı Toplumu’ kitabını, öteki bazı yardımcı kitaplarla birlikte, tavsiye ettiğim için bir öğretim üyesi ,öldü, adını vermeyeyim,  beni ‘Komünist’ diye etiketlemişti bir bölüm toplantısında…

Şunu söylemek istiyorum: bir entelektüelin bu ülkede özerk bir zihin yapısına sahip olmasına kimsenin tahammülü yok;-eski deyişle, ‘bittecrübe sâbit!’ Dolayısıyla, sadece politik toplumun ‘açık Faşizmi’ ile değil, sivil toplumun örtük Faşizmi’ne  de maruz kalmak,  senin onlarla değil, onların seninle ‘hesaplaşması’na katlanmak, buna rağmen, özerk bir entelektüel tavırla var olmak durumundasındır.

Bu da gördüğünüz gibi, hiç de kolay olmuyor… Hele, şu anda  bana  en azından 5 etiket yapıştırılmışken!…[Unutmayın: ‘Fontamara’daki köylüler  bile  sadece 1’er etiketle yaftalanmışlardı]

***

TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE  KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...

Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz.

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA