DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Hilmi Yavuz
Hilmi Yavuz
Giriş Tarihi : 14-08-2022 05:44

‘Ah güzdür, güzdür o bulanık defter!’

Rüzgarı yazmak... Burada, şimdi, oturmuş rüzgarı yazmaya çalışıyorum.

Yazdır, beyaz evlerin ötesinde mandalina ağaçları ve serviler birbirlerine dokunmak istiyorlar; evler de dokunmak ister gibi uzanıyor mandalina ağaçlarına. Serviler, akşam güneşinde daha açık bir yeşile çalarak evlere dokunacakmışcasına eğilip bükülüyorlar.

Rüzgardır, herşeyi bir dokunmaya, ötekine değmeye, onu tutmak istemeye doğru götürür.

Mandalina ağaçlarının tepesindeki dallar güneştedirler ve yeşildirler. Belli olmasalar da olur, yeşilin kendi aydınlığı var çünkü. Ağaçlar, içlerinde küçük güneşler saklıyorlar, ışıklarını dallardan geçirerek. Sanki dışardan vuruyormuş gibi görünüp şavklanan aydınlığın içerden, ta içerden, dallardan yürüyen bir yeşil özsu gibi ağacı usulca ışığa çıkardığını düşünmek...

Çocukken; Terme’de ya da Çarşamba’da, Yeşilırmak’ın iki yanındaki bereketli topraklarda, ağaçlar suya eğilmişken rüzgarın yaprakları alıp ırmağın yeşiline kattığını hayâl ederdim. Irmağın yaprağa belenmiş iziydi, yeşilin tanımı buydu çocuk ben için...

Ah! Gençlik görselliktir, yaşlılıksa dokunmak... Rüzgar, görmekten dokunmaya dönüştükçe tanımlar anılarda kalıyor.

Dokunarak yaşıyorum artık.

Dokunmak... Dokunarak yaşamanın, birşeylerin yaşamınızda olduğunu bilmek gibi bir anlamı var. Çok eskiden bir şiirimde,
bakmak, uzaklara dokunmaktır
demiştim. ‘Sonsuzluk’ duygusunu dokunamadığımız, uzak, ulaşılamaz ama bakıp gördüğümüz gökcisimlerden edindiğimiz doğruysa eğer (Max Müller öyle söylüyordu) bakmanın uzaklarla daha doğrudan bir bağıntısı olduğunu kesinleyebiliriz. 

Çocukluğumdan beri yakınımda olanlara dokunmaktan değil, dokunmak istediklerimin bana yakın olmasından haz duymuşumdur.

Babamın Mevlûd okuduğu geceler; kıyamda, annemin benim ve babamın sırtına dokunması... Ne güzeldir dokunmak! Dünya’yı daraltır. Hayatın kasten daraltılması? Tanpınar, Hâşim için söylemişti bunu ve bu, insanın dokunarak yaşıyor olmasından öte ne anlama gelir ki?

Belki de babamın yaşlılık yıllarında, sevdiği insanların ve şeylerin hep yakınında olmasını  istemesi, sonsuzluğu yakından duyumsamakla ilişkiliydi, kim bilir?

Yakınlık uzamdadır elbette, uzaklık da! Ama bu kavramı zaman için de kullanırız. Uzamda gerçeklik olan (yakınlık/uzaklık), zamanda mecaz olur. Yaşlanınca insan, uzamsal olanı "Gerçeklik" olmaktan çıkarıp mecâza dönüştürdüğünde, herşey "Zaman"dır artık...

 U/Zam/an! İlk kesme imi zamanı, ikinci kesme imi uzamı belirler; İkinci kesme iminden sonraki "an" ise, yaşamın arta kalanı olmalıdır.

Rüzgara dokunuyorum şimdi, şu an...

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA