Rüzgârı yazmak. Burada, şimdi, oturmuş rüzgârı yazmaya çalışıyorum.
Yazdır, beyaz evlerin ötesinde mandalina ağaçları ve serviler birbirlerine dokunmak istiyorlar; evler de dokunmak ister gibi uzanıyor mandalina ağaçlarına; serviler, akşam güneşinde daha açık bir yeşile çalarak evlere dokunacakmışcasına eğilip bükülüyorlar.
Rüzgârdır, herşeyi bir dokunmaya, ötekine değmeye, onu tutmak istemeye doğru götürür.
Mandalina ağaçlarının tepesindeki dallar güneştedirler ve yeşildirler. Belli olmasalar da olur, Yeşilin kendi aydınlığı var çünkü. Ağaçlar, içlerinde küçük güneşler saklıyorlar, ışıklarını dallardan geçirerek. Sanki dışardan vuruyormuş gibi görünüp şavklanan aydınlığın içerden, ta içerden, dallardan yürüyen bir yeşil özsu gibi ağacı usulca ışığa çıkardığını düşünmek...
Çocukken, Terme’de ya da Çarşamba’da, Yeşilırmak’ın iki yanındaki bereketli topraklarda, ağaçlar suya eğilmişken, rüzgârın yaprakları alıp ırmağın yeşiline kattığını hayâl ederdim: Irmağın yaprağa belenmiş iziydi; yeşilin tanımı buydu çocuk ben için...
Âh, gençlik görselliktir, yaşlılıksa dokunmak... Rüzgâr, görmek’ten dokunmak’a dönüştükçe, tanımlar anılarda kalıyor.
Dokunarak yaşıyorum artık.
Dokunmak. Dokunarak yaşamanın, birşeylerin yaşamınızda olduğunu bilmek gibi bir anlamı var. Çok eskiden bir şiirimde,
bakmak, uzaklara dokunmaktır
demiştim.
‘Sonsuzluk’ duygusunu dokunamadığımız, uzak, ulaşılamaz, ama bakıp gördüğümüz gökcisimlerden edindiğimiz doğruysa eğer (Max Müller öyle söylüyordu) bakmak’ın uzaklarla daha doğrudan bir bağıntısı olduğunu kesinleyebiliriz.
Çocukluğumdan beri yakınımda olanlara dokunmaktan değil, dokunmak istediklerimin bana yakın olmasından haz duymuşumdur.
Babamın Mevlûd okuduğu geceler, kıyamda, annemin, benim ve babamın sırtına dokunması! Ne güzeldir dokunmak! Dünya’yı daraltır; -hayatın kasden daraltılması? Tanpınar, Hâşim için söylemişti bunu ve bu, insanın dokunarak yaşıyor olmasından öte ne anlama gelir ki?
Belki de, babamın yaşlılık yıllarında, sevdiklerini, insanlar ve şeyler, hep yakınında olsunlar istemesi, sonsuzluğu yakından duyumsamakla ilişkiliydi; kim bilir?
Yakınlık, Uzamdadır elbette, uzaklık da! Ama bu kavramı “Zaman” için de kullanırız. Uzam’da gerçeklik olan (yakınlık/uzaklık), Zaman’da mecaz olur. Yaşlanınca insan, uzamsal-olan’ı Gerçeklik olmaktan çıkarıp mecâza dönüştürdüğünde, herşey Zaman’dır artık.
U/Zam/an! İlk kesme imi Zaman’ı, ikinci kesme imi Uzam’ı belirler: İkinci kesme iminden sonraki ‘ân’ ise, yaşamın arta kalanı olmalıdır.
Rüzgâra dokunuyorum, şimdi, şu ân...
Sedat İlhan
Yazmak Bir İhtiyaç mıdır
Musa Aşkın
Gerçek Derinlik İçimizde
Gevher Aktaş Demirkaya
Ben Yemen Türküsü’nü Söylerken Ata Ağlardı
Yusuf Sarıkaya
Bizim Kuşak /4
Mine Çağlıyan
Özgürlük
Ümmügülsüm Hasyıldırım
Bir Mum Işığına Tutsak
Suna Türkmen Güngör
Ruhun Terazisi
Ümit Polat
Hakan Bahçeci’nin Öykü Yoculuğu
Dilek Tuna Memişoğlu
Sudan Ağlıyor
Ebru Bozcuk
Yaşam Gustoluğu
Mehmet Şahan
Hasene ve Hasenat
Serhan Poyraz
Goriot Baba / Honore de Balzac
Ayşe Parlar Gürkan
Duyguların Matematiği
Hilmi Yavuz
Okuma Takıntısı
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Sevgi Yönetimi
Haluk Özdil
Nazilerin Gizli Silahı Lili Marleen
Ahmet Furkan Demir
Çağımızın Hastalığı: Gösteriş
Hüseyin Uyar
İstanbul Senfonisi
Nevin Bahtişen
Hayata Dair
Ayfer Güney
Dur
Deniz İmre
Anlam Arayışının Sessiz Çığlığı
Hamiyet Su Kopartan
Meşguliyet
Sami Çelik
Ey Zımni
Turan Demirci
Yapılmayacaklar Listesi
Muhammet Çavdar
Bir Uyku Bin Ölüm
Reyhan Mete
Ey Ruh! Geldiysen Üç Kez Tıkla
Esedullah Oğuz
İçimiz Dışımız Suriye
Hakan Cucunel
Türk Edebiyatı ve Türkçe Edebiyat
Cengiz Hortoğlu
Mutlu Olmak mı Nasıl Yani?
Ufuk Batum
Yediği Ayazı Unutmamak
Şükrü Doruk
Alma Ağacı
Uzman Klinik Psikolog, Dr. Ezgi Yaz
Hayat Gökyüzüdür, Bakış Açımız da Teleskop
Demet Mannaş Kervan
Sözde Hayvanseverin Eseri: Sokak Köpeği
Tamer Şahin
Dünyalı Barış Manço
Kadir Çelik
Affet Bizi Güzelhisar