İlk kitabı ‘Üvercinka’yı bana imzaladığında, 1950’li yıllar, ‘sevmek, ne uzun kelime’ diye yazmıştı. Oysa ‘sevmek’ değildi en uzun kelime, ‘ölüm’dü; gelgelelim biz, o yıllarda ‘ölüm’ün değil, ‘sevmek’in en uzun kelime olduğunu düşünüyorduk. Gençtik de ondan…
Cemal, ilk yayımladığı şiirlerle öne çıkan bir şair. Bunun ne demeye geldiğini, yirmi yaşlarında şiir yazan herkes iyi bilecektir. Çünkü o yaşlar, öne çıkma’nın her şeyden çok istendiği yıllardır. Yeditepe’nin 1954 haziranında (15 Haziran olmalıdır), ‘Gül’ şiiri yayımlandığında,iyice tıkanmış ve iyice cılkı çıkmış Garip şiirine alternatif işte budur,diye düşünenlerimiz az olmamıştır! Cemal Süreyya Seber’in ( o zaman daha adından bir harf atmamıştır!) ‘Gül’ şiirine gelinceye değin, ‘her akşam sokak ortasında öldükçe’ ‘Gülü n tam ortasında ağlayan’ birini henüz görmemiştik hiçbirimiz. Trenlerin istasyonlarda ‘biraz’ olduklarını da! Müthiş bir dil yeniliğiyle ve müthiş bir duyarlıkla, bir şair, hem de yirmi dört yaşında, bunları nasıl yazabilirdi? ‘Gül’ şiiri belleğimdedir benim ve
tam 68 yıldır belleğimdedir.
Dediğim gibi, ilk şiirleriyle yol açıcı olan şairler çok azdır; hemen hemen yok gibidirler. Cemal, bunlardan biriydi işte. İlk okuduğum şiirleri, (ki, ‘Gül’den geriye dönerek Mülkiye dergisinde yayımladıklarını okumak kaçınılmaz olmuştu) bende, Cemal’in Peynet’in çizgilerini (sevgilisinin uzun çorabının konçlarına yazılmış notalara bakarak flüt çalan müzisyeni anımsayınız) şiire dönüştüren biri olduğu izlenimi bırakmıştır. Bunu, yanılmıyorsam kendisine de söyledimdi. Çoğu Prévert’le kapı komşu sayar onu. Bence şiiri, hadi onun gibi söylemeye özeneyim, Apollinaire okumuş bir Yunus Emre şiiridir. Ama şiirden çok, Peynet’de buluruz onun humour’unu. Şunu da söyleyeyim: 1950’li yıllarda resimle şiir iç içe bulurduk. Edip Cansever’in, ‘Ben şiir yazmakta zorlanınca Braque’a, Picasso’ya bakarım’ dediğini anımsıyorum. Cemal söylememiştir böyle bir şey ama, onun Peynet’ye, ya da Chagall’a baktığını sanıyorum; son yıllardaysa, yüzü Vlaminck’in Apollinaire’ini anımsatmaya başlamıştı nedense...
Cemal’in küçük, minnacık kadınları sevdiğini sanıyorum. Onun küçük kadınları Nâzım’ın minnacık kadını gibidirler. ‘El kadardırlar’, ‘sabahlara kadar beyaz ve kirpikli’dirler. Küçük kadınları sevmek, nasıl bir aşktır? Bunu ‘Balzamin’ şiiri anlatır bize.
Son yıllarda sakalını maviye boyadıydı. 12 Eylül yılları, metaforları gerçek saydığımız yıllardı. Cemal de, el kadar kadınları sevdiğini göstermek için sakalını maviye boyadı. El kadar bir sakalı vardı zaten. El kadar kadınların kirpiklerini, Cemal’in el kadar mavi sakalıydı elbette tamamlayacak olan. Gözlerini hep kıstı konuşurken. Ve her zaman bir tereddüdün romanı gibi konuştu. Sanki hep müteredditti bir şeyler söylerken. ‘Başka’ sözcüğünü de, ilk heceyi vurgulayarak, başka türlü söylerdi. Neden Cemal deyince onun hep bu sözcüğü yanlış telâffuz ettiği gelir aklıma? Bu, vurgu yanlışı, ondaki tek etkiyi, Salâh Birsel etkisini gösterir. Salâh Bey de, vurgu yanlışı yapardı çünkü: Örneğin, ‘köpekleri havlattım’ dizesinde, ‘havlattım’ı, ikinci heceyi vurgulayarak okur.
Başka?
Maliyeciliğini önemsedi. En az şairliği kadar. Bir şairin iyi bir maliye müfettişi olması doğaldır, ya iyi bir maliye müfettişi olduğunu göğsünü gere gere söylemesi? Son günlerinde öteki sekiz şair arkadaşıyla birlikte ‘beleşe paydos’ kampanyasının içinde yer almasını, ben maliyeciliğine bağlıyorum. Şiirinin bir estetik hesabı vardı, bir de finans hesabı. İkisinde de kaç kişi söz sahibidir Cemal kadar?
Başka?
Mezartaşı yazıları var. Yusufçuk’ta çıktıydı. Ama bir tanesini hiç yayınlamadı. Bana gönderdiği mektup dışında. Şöyle diyordu: ‘İstanbul’da içi boş bir şiir tankeri dolaşıyor.’ Bunu, bir (mavi) sakallı Cemal sözü gibi alabilirsiniz.
Başka?
Şemsiyesi çiçekle doluydu. Şemsiyesi, İstanbul’du...
Başka?
'Ölümü siyah bir kâkül gibi alnına düşürmesini bildi.'
------------------------------------------------------------------------------------------------
'
Musa Aşkın
Gerçek Derinlik İçimizde
Gevher Aktaş Demirkaya
Ben Yemen Türküsü’nü Söylerken Ata Ağlardı
Yusuf Sarıkaya
Bizim Kuşak /4
Mine Çağlıyan
Özgürlük
Sedat İlhan
Sami Çelik Bey’e
Ümmügülsüm Hasyıldırım
Bir Mum Işığına Tutsak
Suna Türkmen Güngör
Ruhun Terazisi
Ümit Polat
Hakan Bahçeci’nin Öykü Yoculuğu
Dilek Tuna Memişoğlu
Sudan Ağlıyor
Ebru Bozcuk
Yaşam Gustoluğu
Mehmet Şahan
Hasene ve Hasenat
Serhan Poyraz
Goriot Baba / Honore de Balzac
Ayşe Parlar Gürkan
Duyguların Matematiği
Hilmi Yavuz
Okuma Takıntısı
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Sevgi Yönetimi
Haluk Özdil
Nazilerin Gizli Silahı Lili Marleen
Ahmet Furkan Demir
Çağımızın Hastalığı: Gösteriş
Hüseyin Uyar
İstanbul Senfonisi
Nevin Bahtişen
Hayata Dair
Ayfer Güney
Dur
Deniz İmre
Anlam Arayışının Sessiz Çığlığı
Hamiyet Su Kopartan
Meşguliyet
Sami Çelik
Ey Zımni
Turan Demirci
Yapılmayacaklar Listesi
Muhammet Çavdar
Bir Uyku Bin Ölüm
Reyhan Mete
Ey Ruh! Geldiysen Üç Kez Tıkla
Esedullah Oğuz
İçimiz Dışımız Suriye
Hakan Cucunel
Türk Edebiyatı ve Türkçe Edebiyat
Cengiz Hortoğlu
Mutlu Olmak mı Nasıl Yani?
Ufuk Batum
Yediği Ayazı Unutmamak
Şükrü Doruk
Alma Ağacı
Uzman Klinik Psikolog, Dr. Ezgi Yaz
Hayat Gökyüzüdür, Bakış Açımız da Teleskop
Demet Mannaş Kervan
Sözde Hayvanseverin Eseri: Sokak Köpeği
Tamer Şahin
Dünyalı Barış Manço
Kadir Çelik
Affet Bizi Güzelhisar