Anadolu Kokulu Kadınlar / Dilek Tuna Memişoğlu

Serhan Poyraz

25-04-2023 16:22

Advert

Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları tarafından çevrelenen Anadolu, tarih boyunca Mezopotamya, Mısır gibi eski Doğu ve Akdeniz medeniyetlerinin oluşturduğu eski Batı dünyaları arasında kültür aracılığı görevine soyunmuş gibidir. 

Modern dünyamızda geçerli neredeyse tüm bilimler; yazıdan hukuka, edebiyattan felsefeye, matematikten astronomiye, tarihten coğrafyaya kadar eski Doğuda filizlenmiş ve Anadolu kültürleri üzerinden eski Batı medeniyetlerine aktarılmıştır. 

Yaklaşık tarihlerle milattan önce 4000 yılından başlayarak Sümer, Hitit, Hatti, Urartu, Frigya, Lidya, Yunan, Roma, Bizans ve Türk kültürlerinin günümüze ulaşan mirasıyla Anadolu; Batı ve Doğu kültür unsurlarının iç içe geçip kaynaştığı bir “açık hava müzesi” niteliğindedir bu yüzden.

Hani “Işık doğudan yükselir” ya, işte “Anadolu” sözcüğü de Yunanca “gündoğumu” anlamına gelen bir sözcükten türemiş ve tüm medeniyetlerin anası olan bu topraklara isim olmuştur. 

Evet, Anadolu hem medeniyetlerin anası gibidir, hem de Anadolu’nun bereketli ve verimli topraklarında yeşerttiği kültür mirasının en önemli öğesi “kadın”dır. 

Yapılan bilimsel kazılar, dünyada ilk yerleşimlerin Güneydoğu Anadolu bölgesinde olduğunu ortaya koymuştur. Yazılı olmayan ve “Taş Devri” olarak adlandırılan dönem yerleşimlerinde de yapılan kazılarda gün yüzüne çıkarılan çoğu kadın şeklinde olan idoller, Neolitik devir Anadolu’sunda doğurganlık kültü etrafında “Ana Tanrıça” inancının varlığına işaret etmektedir.

Bronz çağına geldiğimizde, kadın doğurganlığın sembolü olarak kalmaya devam ederken, erkeklerin toplumdaki rolü de önem kazanmaya başlamıştı. Elden edilen bulgulardan, bu çağda da ana tanrıça kültünün gelişmeye devam ettiği ve güneş ile ilişkilendirilmeye başlandığı anlaşıldı. 

Milattan önce ikibininci yılın ortalarında Anadolu’nun büyük bölümüne hükmeden Hitit İmparatorluğu’nda kral ve kraliçelerinin eşit yetkilere sahip olduğu görüldü. Yani Anadolu’da kadın önemini hala yitirmemişti.

Yüzyıllar akmaya devam ettikçe de, Anadolu’daki Yunan toplumları, Roma toplumları dönemlerinde kadının toplum içindeki yeri önemini ve gücünü korumaya devam etti. Bizanslılar dönemine gelindiğinde kadınlar, yerel bağlamda sanatın hamileri ve birçok sosyal kurumun kurucuları rolünü üstlenirken, kanun önündeki eşitliklerini kaybetmeye başladılar. 

İslamiyetin Anadolu’ya gelişi ile birlikte sanatta kadın imajı köklü bir değişim geçirdi; çünkü İslam’da tasvire dayalı dini bir ikonografi söz konusu değildi. Osmanlı sarayının birçok güçlü kadını, tarihin akışını değiştirdi. Örneğin; Hürrem Sultan, Nurbanu Sultan, Kösem Sultan gibi kadınlar sadece siyasi güçleriyle değil, sosyal kurumların kurucuları ve Osmanlı vakıf sistemi üzerinden yaptıkları bağışlarla da anılırlar. 

Ve tabi ki kurtuluş savaşımız… 

Sadece cephe gerisinde değil, gerektiğinde de cephede askerlerimizle birlikte omuz omuza çarpışarak kahramanlıkta onlarla yarışan yine Anadolu kadınıydı…

Ülkemizin kurucusu ve ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk Söylev’in de der ki;
“ Dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet gösterdim” diyemez”. 

Atamızın bu sözünün içinde sadece Türk kadının değil, fakat aynı zamanda üzerinde yaşadığımız Anadolu coğrafyasının kadınlarımıza vermiş olduğu cesaret, özgüven, vatanseverlik, fedakarlık, sadakat gibi özellikler de barınmaktadır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk yine çok haklıydı… Anadolu halk kültürü, maddi-manevi kültür öğeleriyle, kuşaktan kuşağa aktarılan yapısıyla, bu kültürün içinde yaşam alanlarıyla yer alan kadının ifade biçimlerinin yer aldığı kültürel bir dokuydu. 

Anadolu’da kadın, halk kültürünün önemli yaratıcısı, ortaya koyucusu, tanımlayıcısı ve aktarıcısı olarak genç kızlık, evlilik, doğum ve analık dönemlerinden oluşan hayatı boyunca kendi kimliği içine sığdırdığı türlü türlü rollerin kendine kattıkları bağlamında güçlü bir halk kültürü mimarıdır. 

Halk kültürünün soyut anlamdaki ifadesi türkülerdir ya, işte, insanın içini kimi zaman yakan, kimi zaman coşturan yani kısacası duygu dolu bir türkü gibidir, Anadolu kadını…

Türküler, özümüzle, tarihimizle aramızı bularak ruhlarımızı daima uyanık tutar. Söylenen türküler kişileri geçmiş zamanların derinlerde yatan varlığına bağlar. İnsan böylece çoğalır ve bütün zamanlara yayılır. Yani Sümerlerden bugüne kadar kadınlar birikmenin, çoğalmanın ana özneleridir. 

Bu toprakların kadını; yasını, üzüntüsünü, sevincini, aşkını, çaresizliğini, yaşama tutunmuşluğunu, eline yaktığı kınasına, yazmasına, yemenisine, halısına, kilimine nasıl döktüyse, manisine, şefkatli ninnisine, halaylarına, acısına merhem olan ağıtlarına da akıtarak anlatmıştır. Anadolu türküleri bu yüzden kadın bilgeliği, kadın inceliği, kadın emeği ve üretkenliğiyle nakışlanmıştır. 

Yazar Dilek Tuna Memişoğlu, “Bu Toprağın Sesi” de dahil olmak üzere TRT kanalları için program metinleri, senaryo yazarlığı yapmış biri kadın… Hatta bunların yanında Tömer Dil Öğretim Merkezi ve çeşitli Kamu kurumlarının yayın organlarında da senarist ve yapımcı olarak görev almış. 

Ve bir Anadolu gezgini… 

Seyahatlerindeki gözlemlerini, günümüz Anadolu kadınlarının yüzlerini, bakışlarını yani duygularını onaltı öyküyle anlatarak yazmış olduğu “Anadolu Kokulu Kadınlar” kitabıyla, okuyucularını Anadolu’da duygu dolu bir yolculuğa çıkarıyor.

Madenci eşi bir Anadolu kadınının her gün duyduğu korkuların gerçeğe dönüştüğü bir anda duyduğu çaresiz umudu kelimelerine giydirdiği “Maden” öyküsü ile başladığı kitabını, bir gün parkta oynadıkları sırada gelip çocuklarını kaçırarak onu terk eden eşinin geri döneceği umudunu kaybetmeyen bir kadının, bir annenin çaresiz bekleyişiyle noktalıyor. 

Kitabın içindeki geri kalan diğer ondört öykü de, günümüz toplumunda kadınların karşılaşabildiği zorluklar, eşitsizlikler, şiddet gibi acı ama gerçek yani tanıdık bildik olaylardan oluşuyor. 

Ülkemizin büyük bir holdinglerinden birinin 2022 yılının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bu konuya dikkat çekmeye çalıştığı reklam filmi geldi aklıma bu kitabı okumayı bitirdiğimde. Sözleri Çiğdem Talu’ya, bestesi ise Melih Kibar’a ait olan ve Erol Evgin’in sesiyle hafızalarımızda yer edinen “İşte Öyle Bir Şey” parçasının eşlik ettiği bu reklam filminde rol alan kadınlar korku dolu gözlerle, bu şarkının

“Hani ıssız bir yoldan geçerken
hani bir korku duyar ya insan
hani bir şarkı söyler içinden, 
işte öyle bir şey”

kısmını seslendiriyorlardı. “Şarkıları korkuyla değil coşkuyla söyleyeceğimiz günler gelene kadar vazgeçmeyeceğiz” mesajı veren anlamlı bir video klipti. 

Toplumsal cinsiyet eşitliği, gelişmiş bir toplum olabilmenin ön koşulu iken ve bu konuda toplumun en temel ihtiyaçlarından güvenliğin, günümüz dünyasındaki ülkemiz kadınlar için eksik kalmış olması gerçekten de çok üzücü.

İşte, “Anadolu Kokulu Kadınlar” kitabı da, Türkiye’de kadınların yaşayabileceği ya da kimi kadınların yaşadıklarına dikkat çekmeye çalışıyor, hatta okuyucunun bu olaylar üzerinde düşünmesini, empati yapmasını istiyor yazar Dilek Tuna Memişoğlu. Bunu da, öykülerin sonunu okuyucusunun değerlendirmesine bırakarak yapıyor. 

O reklam filmi de, Dilek Tuna Memişoğlu’nun “Anadolu Kokulu Kadınlar” kitabının anlatmak istedikleri de; bu toprakların en önemli kültürel miraslarından biri olmasının yanısıra kadınlarca dünyaya getirildiğimizi, bizim de kız kardeşlerimiz, eşlerimiz ve kız çocuklarımız olduğunu erkekler olarak düşündüğümüzde, aslında erkek okuyucular için daha da anlam kazanıyor. 

Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu kadını ile ilgili söylev’inde söylediklerinin yanısıra pek çok ortamda kadının önemi vurgulamıştır;

- “Şuna inanmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir”

- “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın”

- “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?”

- “Türk kadını dünyanın en münevver, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdır. Ağır siklette değil, ahlakta, fazilette ağir, vakur bir kadın olmalıdır. Türk kadınının vazifesi, Türk’ü zihniyetiyle, azmiyle muhafaza ve mudafaaya kadir nesiller yetiştirmektir. Milletin menbaı, hayat-ı içtimaiyenin esası olan kadın, ancak faziletkar olursa vazifesini ifa edebilir. Herhalde kadın çok yüksek olmalıdır. Burada Fikret merhumun cümlece malum olan bir sözünü hatırlatırım: ‘Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer’.”

Atamızın kadınlar ile igili sözleri daha nicedir. Burada yazmakla bitmez. O, hem kadının adının aslında medeniyetlerin anası olan “Anadolu” olduğunu hem de Türk’ün vatanının “Anadolu” olduğunu bilir. 

Güzel ve huzurlu bir toplum olabilmek, analarımızın, bacılarımızın, kadınlarımızın ve kızlarımızın neler yaşayabileceğine veya yaşadığına dair empati yaparak okuyanın tamamına erdirmesi için sonlandırılmamış hikayeleriyle herkesin okuması ve üzerinde düşünmesi gereken bir kitap, “Anadolu Kokulu Kadınlar”…

Mutlaka okunması gerekenlerden…

***

Yazıyı sesli dinlemek için görsele tıklayın...

DİĞER YAZILARI Mahcubiyet ve Haysiyet / Dag Solstad 01-01-1970 03:00 Anna Karenina / Lev Nikolayeviç Tolstoy 01-01-1970 03:00 Kreutzer Sonat / Lev Nikolayeviç Tolstoy 01-01-1970 03:00 Unutulmuş Zamanların Hikayesi / Bayram S.Taşkın 01-01-1970 03:00 Küçük Ağaç’ın Eğitimi / Forrest Carter 01-01-1970 03:00 Hayaletler / Henrik İbsen 01-01-1970 03:00 Hedda Gabler / Henrik İbsen 01-01-1970 03:00 Nora, Bir Bebek Evi / Henrik İbsen 01-01-1970 03:00 Muhteşem Gatsby / Francis Scott Fitzgerald 01-01-1970 03:00 Genç Werther’in Acıları / Johann Wolfgang Goethe 01-01-1970 03:00 Hayatımın Hikayesi / Giacomo Casanova 01-01-1970 03:00 Bir Halk Düşmanı / Henrik İbsen 01-01-1970 03:00 Yaban / Yakup Kadri Karaosmanoğlu 01-01-1970 03:00 Kanatsız Kuşlar / Louis de Bernieres 01-01-1970 03:00 Felsefe-i Zenan / Ahmet Mithat Efendi 01-01-1970 03:00 Amak-ı Hayal / Filibeli Ahmet Hilmi 01-01-1970 03:00 Hayvan Mezarlığı / Stephen King 01-01-1970 03:00 Huzur / Ahmet Hamdi Tanpınar 01-01-1970 03:00 Sahnenin Dışındakiler / Ahmet Hamdi Tanpınar 01-01-1970 03:00 Mahur Beste / Ahmet Hamdi Tanpınar 01-01-1970 03:00 Graziella / Alphonse de Lamartine 01-01-1970 03:00 Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / Peyami Safa 01-01-1970 03:00 Othello / William Shakespeare 01-01-1970 03:00 Haremde Cinayet / Demet Mannaş Kervan 01-01-1970 03:00 92.Saat / Ümmügülsüm Hasyıldırım 01-01-1970 03:00 Aklın Uçuşları - Leonardo Da Vinci / Charles Nicholl 01-01-1970 03:00 Ninatta’nın Bileziği / Ahmet Ümit 01-01-1970 03:00 Ketum / Ümit Polat 01-01-1970 03:00 Macbeth / William Shakespeare 01-01-1970 03:00 Bir Derviş’in Hikayesi / Abdulrahim Arslan 01-01-1970 03:00 Oyalı Kase / Ayfer Güney 01-01-1970 03:00 Yakın Koruma / Demet Mannaş Kervan 01-01-1970 03:00 Roma’nın Batısı / John Fante 01-01-1970 03:00 Shinrin Yoku / Hector Garcia - Francesc Miralles 01-01-1970 03:00 Hamlet / William Shakespeare 01-01-1970 03:00 Cahit Sıtkı Tarancı / Önder Göçgün 01-01-1970 03:00 Karamazov Kardeşler / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 01-01-1970 03:00 Kral Oidipus / Sophokles 01-01-1970 03:00 Kürklü Kişi / May Sarton 01-01-1970 03:00 Leyla ile Mecnun / Fuzuli 01-01-1970 03:00 Paul Verlaine / Stefan Zweig 01-01-1970 03:00 Shakespeare’in Dokuz Yaşamı / Graham Holderness 01-01-1970 03:00 Gılgamış Destanı 01-01-1970 03:00 Toza Sor / John Fante 01-01-1970 03:00 Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi / Charles Bukowski 01-01-1970 03:00 Sokrates’in Karısı / Gerald Messadie 01-01-1970 03:00 Geronimo 01-01-1970 03:00 Romeo ve Juliet / William Shakespeare 01-01-1970 03:00 Suç ve Ceza / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 01-01-1970 03:00 Sonsuzluğun Sesleri 01-01-1970 03:00 Kurtlarla Koşan Kadınlar / Clarissa Pinkola Estes 01-01-1970 03:00 Selvi Boylum Al Yazmalım 01-01-1970 03:00 Elveda Saraybosna 01-01-1970 03:00 Amin Maalouf’un “Semerkant”ı 01-01-1970 03:00 Amcanın Düşü / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 01-01-1970 03:00 Ivo Andriç / Drina Köprüsü 01-01-1970 03:00