92.Saat / Ümmügülsüm Hasyıldırım

Serhan Poyraz

28-05-2023 13:35

Advert

“Kimse beni anlamıyor!!!”

Hiç böyle söylediğiniz anlar oldu mu? Eminim ki , olmuştur. İkinci dünya savaşından bu yana geçen süre içinde, çağdaş toplumlar kendine özgü bir olguyu da beraberinde getirdi; insanlar, eskisinden çok daha fazla sayıda insanla çok daha kısa süreli daha yüzeysel ilişkiler eğilimindeler artık. 

Sonuç olarak bugün geldiğimiz noktada modernlik, ne yazık ki samimiyet duygusunu ciddi bir biçimde tahrip ediyor. Uygarlıkların doğuşuyla birlikte diplomasi de gelişti ve çalınacak maddi-manevi şeylerin sayısı bir hayli arttı. Sonuç olarak samimiyetsizlik her yerde kol gezmeye başladı.

Elinizi vicdanınıza koyun bir saniye… Düşündüklerimizle söylediklerimiz, söylediklerimizle yaptıklarımız her zaman birbiriyle uyumlu mu? Neyi ne kadar anlatabiliyoruz veya hissettirebiliyoruz? Neden birbirimizi yanlış anlıyoruz? Neden birbirimizin canını yakmaya meraklıyız? Neden hep “ben” diyoruz?

Oysa ki “İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır.” dememiş miydi çok değerli bir atasözü?

İyi bir belgesel izleyicisi olarak size, hayvanlar aleminden insanlara ibret olacak o kadar çok davranış biçimi anlatabilirim ki…

Mesela soğuk bir günde karşılaşan bir grup kirpi düşünün. Kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulmak isterler ama dikenleri birbirine batar. Birbirlerinden uzaklaştıklarında ise soğuktan etkilenmektedirler ve soğuktan donmamak için çözüm olarak ileri geri hareket ederek birbirlerini rahatsız etmeyecek en yakın mesafeyi bulurlar.  

Benzer bir davranış biçimi güney kutbunda yaşayan penguenlerde de bulunmaktadır. Bildiğiniz üzere kutuplar buzlarla kaplı çöllerdir. Kutuplarda kar yağışı oldukça nadirdir. Deniz yüzeyinin buzullarla kaplı olması buharlaşmanın, bulut oluşumunun ve yağış miktarının çok az olmasına sebep olur. Bu bölgelerde sıcaklıkların oldukça düşük olması,  buralarda yaşayan canlıların özel donanımlara sahip olması veya ortama uyum sağlayacak davranışlar geliştirmelerine neden olmuştur. Mesela imparator penguen çok soğuk hava şartlarına dayanamaz. Yaşama alanları aşırı soğuk olduğunda bu penguenler bir araya gelerek bir ısınma çemberi oluştururlar. Böylece birbirlerini ısıtarak hayatta kalırlar. Penguenlerin oluşturdukları ısınma çemberi hareketlidir. Yani çemberin dışındaki penguenler zamanla içlere doğru ilerlerken, iç kısımdaki penguenler dış kısma ilerler. Bu sayede çemberdeki tüm penguenler ısınır. Ne kadar etkileyici değil mi?

Kollektif yaşam açısından hayvanlar aleminden öğreneceğimiz çok şey var. İzninizle devam edelim o zaman hayvanların ibretlik davranış biçimlerine bakmaya; yaz ve kış dönemlerinde farklı merkezlerde yaşamlarını sürdüren göçmen kuşlar,  bir yerden diğer bir yere göç ederken genellikle V şeklinde uçarlar. Bu şekilde daha az enerji tüketirler. Yani kuşlar öndeki kuşun biraz yanında ve gerisinde uçtuklarında, öndeki kuşun kanatları tarafından oluşturulan yukarı yönlü hava akımından yararlanırlar. “V” şeklindeki uçuş sırasında kuşların kanat hareketlerinin birbirleri ile uyumlu olduğu, böylece yukarı yönlü hava akımından en yüksek düzeyde yararlandıkları, bir kuşun diğerinin hemen arkasında uçtuğu zamanlar ise kanat hareketleri arasında uyumun ortadan kalktığı ve aşağı yönlü hava akımı etkisinin en aza inmesine ne diyeceksiniz? 

Yapılan bazı araştırmalar gösterdi ki, kaplanlar birbirinin avlanma alanına kesinlikle girmiyorlar. Bir kaplan, kendi bölgesini çalılıklar üzerine salgıladığı bir koku ile işaretliyor ve diğer kaplanlar, bu kokuyu duyduklarında başka birinin bölgesine girmekte olduğunu anlıyorlar ve oradan sessizce uzaklaşıyorlar.

Hayvanların beni en çok etkileyen davranış biçimlerinden biri de, bazı kuş türleri timsahın diş aralarındaki artıklarla beslenirken timsahın ağzını açık bırakmasıdır. Bir de bazı küçük balık türlerinin köpekbalıklarının üzerine yapışarak atık derilerdeki bakteri oluşumunu engellemesi var tabii.. Köpekbalığı ve timsah gibi vahşi hayvan türlerinin  bu savunmasız ve kendilerinden çok daha küçük ve güçsüz yaratıklara nezaketli ve hoşgörülü davranmaları doğal seleksiyondaki dayanışmanın en güzel örnekleri değil midir?

Gelelim arılara… Bal arıları kovanlarında sıcak havanın etkisinden korunmak için görev dağılımı yaparak çalışıyorlar. Arıların bir bölümü bal üretmek için kovana polen taşırken diğer bir grup da kovandaki sıcaklığı dengelemek için uğraşıyor. Kovanın önünde toplanıp kanat çırpıyorlar ki, kovan içindeki hava sıcaklığı ayarlansın. Kanatları ile klima görevi görüyorlar yani. Muhteşem bir dayanışma değil mi?

Daha fazla uzatmadan son olarak da maymunlardan bahsetmek istiyorum. Maymunların birbirleri ile iyi ilişkiler kurmaları birbirlerinin tüylerini temizlemekten geçiyor. Birbirini kaşıyan ve bitlerini temizleyen maymunlar, bu şekilde aile ve arkadaşlık bağlarını güçlendiriyorlar. Ne kadar anlamlı!

Biz insanlar ne yapıyoruz? Hepimiz, mutluluğu öteleyen ve birbirlerini itekleyen insanlar olduk. Bir insan kendi içinde mutluluk ve huzur bakımından devrikse, başkaları tarafından iteklendiğinde kolayca devrilebilir,  ki zaten öyle de oluyor. 

İnsanlar tercihlerine göre yaşar. Mesela üç kişi düşünün deniz kenarında. Birincisi hemen balıklama atlar, ikincisi yavaş yavaş girer, üçüncüsü hiç girmez. Bu davranış biçimleri birer tercih meselesidir ve  bir insan eğer tercihlerinin sorumluluğunu üstlenebiliyorsa, özgürdür. Çoğumuz tercihlerimizin sorumluluğunu bize dayatılan düşünsel ve davranışsal kalıplar yüzünden üstlenemiyoruz ve duygusal olarak sürekli savruluyoruz. Hayat bir labirente dönüşüyor ve giderek yalnızlaşıyoruz. Sonuç “Kimse beni anlamıyor!!” ya da “Niye kötü olan herşey beni buluyor!!” oluyor ister istemez. 

Oysaki hayat herşeye rağmen devam ediyor. Hepimiz içimizdeki duygusal girdaptan çıkabilmek için her an bir ışık arıyoruz bir yandan da; yani “umut” ediyoruz. Insana dair en önemli değer de “Umut” değil midir?

Ümmügülsüm Hasyıldırım’ın “92. Saat” kitabı tam da buradan yaklaşıyor konuya… İçindeki yirmidokuz öyküyle umutsuzluğun içindeki umudu anlatıyor bize.

Bazen öylesine umutsuzluğa kapılırız ki,  bizden daha kötü durumda olanların farkına varmayız. “92.Saat” kitabı “Kimbilir” isimli öyküsüyle bize bunu hatırlatarak başlıyor; sokakta evsiz yaşayan birinin dramatik yaşamından hazin bir kesitle… 

Kitabın kurgusu içinde takip eden öyküler, hayatın içinde bir hastalık karşısında aciz kaldığımız, heyecanla bekleyip sonunda bazen acının içinde kendimizi bulduğumuz anlara götürüyor okuyanı…

Bazen yüksek dozda acı ve umutsuzluk öyküleri çıkıyor karşımıza. Görünmez kazalar sebebiyle geçirilen zor günler ya da Allah kimseye yaşatmasın ama evlatlarımızı veya çok yakınımızdaki sevdiğimiz birini kaybettiğimiz günlerin acısı kaplıyor ruhumuzu. 

Ama memleketimize gittiğimizde kendimizi huzurlu hissettiğimiz o memleket havası ile dolu anların ve hayatımıza çeşitli zamanlarda sihirli dokunuşlar yapan insanlara dair öyküler de var içimizi ısıtan…

İzmir depreminde 92.saatte enkaz altından kurtarılan Elif’in öyküsü ile umudun günün yirmidört saati ile sınırlı olmadığının altını çizerek kitabın kapanışını yapmış yazar Ümmügülsüm Hasyıldırım…

“92.Saat” kitabının öykülerinin içinde zaman zaman kendimle başbaşa kaldım. Döndüm baktım da omuzlarıma ne çok yük almışım. Kim ne zaman yükledi, kaç zamandır taşıyordum bu yükleri, inanın hiç bilmiyorum. Hikayelerin içinde indirdim yüklüğümü, baktım içine… Inceledim ne yükü, kime ve hangi zamana aitlermiş diye… Benim için önemi kalmamış olanları ayırdım bir yana, içine küskünlüklerimi ve kırgınlıklarımı koyarak… Bunca zaman boşuna taşımışım onları. Uğurladım onları sonsuzluğa, yeni başlangıçların umudu ile takas ederek.

Ah “Umut”… Olmazsa olmazımız.. Hayatın içinde korku, öfke, kaygı, hepimizin yaşadığı duygular ve onları yönetebilirsek ayakta kalıyoruz. Olumsuz duyguların bizi yönetmesine izin vermememiz gerekiyor. Sağlıklı tutum, tüm olumsuz duygulara rağmen umudu kaybetmemek... 

Ne diyordu Edip Cansever “Umut” şiirinde;

“Bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır..

Parmağını sürsen elmaya,
rengini anlarsın..
Gözünle görsen elmayı,
sesini duyarsın...
Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır.
Her başlangıçta yeni bir anlam vardır.

Nedensiz bir çocuk ağlaması bile,
çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır...”

Evet; son yok, yeni başlangıçlar var!..

Gece sonlanır, gündüz başlar. Kış sonlanır bahar başlar.

Sol göğsümüzün altındaki yürek attığı sürece, hayat hep yeniden kurulur, her şey yeniden başlar!..

Bunun en güzel dile gelişlerinden örnekler “92.Saat” kitabının öykülerinde…

***

Yazıyı sesli dinlemek için görsele tıklayın...

DİĞER YAZILARI Mahcubiyet ve Haysiyet / Dag Solstad 01-01-1970 03:00 Anna Karenina / Lev Nikolayeviç Tolstoy 01-01-1970 03:00 Kreutzer Sonat / Lev Nikolayeviç Tolstoy 01-01-1970 03:00 Unutulmuş Zamanların Hikayesi / Bayram S.Taşkın 01-01-1970 03:00 Küçük Ağaç’ın Eğitimi / Forrest Carter 01-01-1970 03:00 Hayaletler / Henrik İbsen 01-01-1970 03:00 Hedda Gabler / Henrik İbsen 01-01-1970 03:00 Nora, Bir Bebek Evi / Henrik İbsen 01-01-1970 03:00 Muhteşem Gatsby / Francis Scott Fitzgerald 01-01-1970 03:00 Genç Werther’in Acıları / Johann Wolfgang Goethe 01-01-1970 03:00 Hayatımın Hikayesi / Giacomo Casanova 01-01-1970 03:00 Bir Halk Düşmanı / Henrik İbsen 01-01-1970 03:00 Yaban / Yakup Kadri Karaosmanoğlu 01-01-1970 03:00 Kanatsız Kuşlar / Louis de Bernieres 01-01-1970 03:00 Felsefe-i Zenan / Ahmet Mithat Efendi 01-01-1970 03:00 Amak-ı Hayal / Filibeli Ahmet Hilmi 01-01-1970 03:00 Hayvan Mezarlığı / Stephen King 01-01-1970 03:00 Huzur / Ahmet Hamdi Tanpınar 01-01-1970 03:00 Sahnenin Dışındakiler / Ahmet Hamdi Tanpınar 01-01-1970 03:00 Mahur Beste / Ahmet Hamdi Tanpınar 01-01-1970 03:00 Graziella / Alphonse de Lamartine 01-01-1970 03:00 Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / Peyami Safa 01-01-1970 03:00 Othello / William Shakespeare 01-01-1970 03:00 Haremde Cinayet / Demet Mannaş Kervan 01-01-1970 03:00 Aklın Uçuşları - Leonardo Da Vinci / Charles Nicholl 01-01-1970 03:00 Ninatta’nın Bileziği / Ahmet Ümit 01-01-1970 03:00 Anadolu Kokulu Kadınlar / Dilek Tuna Memişoğlu 01-01-1970 03:00 Ketum / Ümit Polat 01-01-1970 03:00 Macbeth / William Shakespeare 01-01-1970 03:00 Bir Derviş’in Hikayesi / Abdulrahim Arslan 01-01-1970 03:00 Oyalı Kase / Ayfer Güney 01-01-1970 03:00 Yakın Koruma / Demet Mannaş Kervan 01-01-1970 03:00 Roma’nın Batısı / John Fante 01-01-1970 03:00 Shinrin Yoku / Hector Garcia - Francesc Miralles 01-01-1970 03:00 Hamlet / William Shakespeare 01-01-1970 03:00 Cahit Sıtkı Tarancı / Önder Göçgün 01-01-1970 03:00 Karamazov Kardeşler / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 01-01-1970 03:00 Kral Oidipus / Sophokles 01-01-1970 03:00 Kürklü Kişi / May Sarton 01-01-1970 03:00 Leyla ile Mecnun / Fuzuli 01-01-1970 03:00 Paul Verlaine / Stefan Zweig 01-01-1970 03:00 Shakespeare’in Dokuz Yaşamı / Graham Holderness 01-01-1970 03:00 Gılgamış Destanı 01-01-1970 03:00 Toza Sor / John Fante 01-01-1970 03:00 Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi / Charles Bukowski 01-01-1970 03:00 Sokrates’in Karısı / Gerald Messadie 01-01-1970 03:00 Geronimo 01-01-1970 03:00 Romeo ve Juliet / William Shakespeare 01-01-1970 03:00 Suç ve Ceza / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 01-01-1970 03:00 Sonsuzluğun Sesleri 01-01-1970 03:00 Kurtlarla Koşan Kadınlar / Clarissa Pinkola Estes 01-01-1970 03:00 Selvi Boylum Al Yazmalım 01-01-1970 03:00 Elveda Saraybosna 01-01-1970 03:00 Amin Maalouf’un “Semerkant”ı 01-01-1970 03:00 Amcanın Düşü / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 01-01-1970 03:00 Ivo Andriç / Drina Köprüsü 01-01-1970 03:00