DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Esedullah Oğuz
Esedullah Oğuz
Giriş Tarihi : 21-09-2022 04:24

Afgan Türkistanı Neresidir?

Türk kamuoyunun Türkistan’la ilgili bilgisi son derece sınırlıdır. Türkistan’dan bizim kastettiğimiz, eski SSCB’den türeyen beş Orta Asya Cumhuriyeti ile ona bitişik ülkelerde yaşayan Türk bölgeleridir. Buna göre, ikinci dünya savaşı yıllarında Çin’in işgal ettiği Uygur yurdu Doğu Türkistan, Kuzey Afganistan’da yedi ili kapsayan bölge ise Güney Türkistan olarak adlandırılır.

Bir de İran’ın kuzeydoğusunda bulunan, beş milyon kadar Türkmen’in yaşadığı Batı Türkistan var. Diğer adı da “Türkmen Sahra”dır. Bütün bu bölgeler, 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında yabancı istilalar yüzünden bağımsızlıklarını kaybedince her biri, yabancı bir devletin yönetimi altında girmiştir.

Bugünkü konumuz, Güney Türkistan veya Afgan Türkistanı’dır. Afgan Türkistanı olarak bilinen bölge, yani Tacikistan sınırındaki Badağşan’dan Herat’a kadar olan bölge, Büyük Türkistan’ın doğal bir parçasıdır ve Türkistanlılar da bin yılı aşkın bir zamandan beri burada yaşamaktadır.

Rusya’nın Orta Asya’daki üç hanlığı (Buhara Emirliği, Hive ve Kokand hanlıkları) denetim altına alıp Amuderya kıyılarına dayanmasından sonra Çarlık Rusyası ile Büyük Britanya, Amuderya Irmağı’nı iki taraf arasında sınır yapmaya karar verdiler. 1870’lerde çalışmaya başlayan Rus-İngiliz ortak sınır komisyonu 1890’larda yani 20 sene içinde sınır hatlarını belirledi ve Amuderya, Orta Asya ile Afganistan arasında sınır kabul edilirken,Cuzcan’dan Herat’a kadar olan kara sınırı da komisyonun çizdiği keyfi çizgi ile belirlendi. Böylece ırmağın iki yakasında yaşayan Özbekler, Türkmenler ve Tacikler, tam ortadan bıçakla kesilen birer meyve gibi ikiye bölündü.

20. yüzyılın ilk çeyreğinde Çarlık yanlıları ile Bolşevik Ruslar arasında içsavaş patlak verince Türkistan halkı bu fırsattan yararlanmak amacıyla bağımsızlık için ayaklandılar. Ruslar, Türkistanlıların bağımsızlık mücadelesini karalamak için onu  Basmacı Hareketi veya Eşkıya Hareketi olarak adlandırdılar. Böylece bu mücadele, tarihe Basmacı veya Basmacılık Hareketi adıyla geçti. Mücadelenin önderliğini Türkmenlerden Cüneyt Han, Özbeklerden İbrahim Lakay ve Anadolu’nun bağrından kopup gelen, Osmanlı’nın son savunma bakanı, büyük komutan Enver Paşa yapıyordu. Dış yardımın olmaması ve emperyalistlerin oyunları ve kendi aralarındaki işbirliği sonucu, Enver Paşa’nın çok erken şehit düşmesiyle mücadele başarısızlıkla sonuçlandı.

Basmacı Hareketi’nin yenilgisi ve Bolşevik Rusların bölgeye hakim olmasından sonra yüz binlerce Türkmen, Özbek, Kazak ve Kırgız ailesi Amuderya’yı geçerek Afgan Türkistanı’ndaki kardeşlerinin yanına sığındı. Böylece, ikinci bir ayrılık acısı daha yaşandı. 
1930’ların başında komünistlerin bölgeye iyice hakim olmasından sonra pehlivan yapılı yağız bir delikanlı olan Seyit Beg, önce Amuderya üzerinden ailesini Afganistan’a geçirir, ardından birkaç kez gizlice Çarçev’deki köyüne dönüp oradaki kardeşlerini kendisiyle gelmeye ikna etmeye çalışır, ama kardeşleri kabul etmez. Oralarda telef oluruz, ayrıca sürülerimizden, malımızdan mülkümüzden ayrılamayız diye ayak diretirler. Birkaç yıl sonra Ruslar bölgeye iyice hakim olup kolhozlar kurulunca o sürüler ve tarlalar da ellerinden alınır. 

Köydeki yerli casuslardan biri, zamanında Basmacıların saflarında savaştığı için başına ödül konan Seyit Beg’i Ruslara ihbar eder ama o, Afgan tarafına kaçmayı başarır. Bir süre sonra Seyit Beg son bir kez Amuderya’yı geçip Türkmenistan’daki köyüne geri döner, kardeşleriyle helalleşip vedalaşır, gece yarısı Afganistan’a dönmeden önce kendisini ihbar eden yerli casusun evini basıp adamı karısının gözleri önünde kılıcıyla doğrar. Afganistan’a dönünce yaşadıklarını muhacirler arasında da casuslar olabileceğini düşünerek çevresine anlatmaz, korkmaması için o sırada gencecik bir gelin olan eşine de söz etmez. 

1992 yazında Türkmenistan’a ilk seyahatim sırasında Çarçev’in Hocambaz köyünde yaşayan akrablarımızı ziyaret ettiğimde, yaşları 80’i geçen birkaç ihtiyar buruşuk elleriyle omuzlarımdan sıkıca tutup “Demek, sen Seyit Beg’in torunusun ”, diyerek beni bağırlarına basmışlardı. Anılarını gözyaşları içinde anlatırken ellerimi bir an olsun bırakmamışlardı. Sonra beni büyükannemin oyun arkadaşıyla tanıştırmışlardı. 81 yaşındaki ihtiyar kadın, “Aybibi Afganistan’a gitmişti ama sen onun Türkiye’de olduğunu söylüyorsun, aklım karıştı” demişti soru dolu bakışlarla. Zavallı kadın, dünyadaki gelişmelerden öylesine habersizdi ki, Afganistan’daki savaştan ve işgalden haberi bile yoktu.

Büyükanneme göstermek için köyde bol bol resim çekmiştim. Büyükannem çektiğim resimleri görünce önce hiçbir şey hatırlamadı, sonra aradan birkaç gün geçince 60 yıl önceki olayları birer birer anımsayıp günlerce ağladı. İki yıl sonra da vefat etti. Böylece 1910’da Türkmenistan’daki bir köyde başladığı hayat yolculuğunu 1994’te Tokat’ın Yeşilyurt ilçesinde tamamladı. Vefat haberini aldığımda Almanya’dan gelmiş, Burdur’da bedelli askerliğimi yapıyordum.

Afganistanlı Türkmen ailelerinin her birinde buna benzer yüzlerce anı vardır. Buna bir de yüzyılın sonunda yaşanan Sovyet işgalinin açtığı yaralar ve travmalar da eklenince her ailenin hikayesinden tuğla kalınlığında birer roman çıkabilir.

 

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA