DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Esedullah Oğuz
Esedullah Oğuz
Giriş Tarihi : 23-09-2022 02:43

Enver Paşa ve Türkistan

Türkiye’de Enver Paşa ismini bilmeyen yoktur, Türkistan’da veya bugünkü Orta Asya, Afganistan ve İran’da ise Enver Paşa adını duyanların sayısı yok denecek kadar azdır. Oysa Osmanlı’nın son büyük komutanlarından biri olan bu büyük şahsiyet, bundan tam 100 yıl önce sürgüne gittiği Berlin’de çok rahat bir hayat yaşayacakken, Türkistan’ın bağımsızlığı için hayatını ortaya koymuş ve bu uğurda şehadet şerbetini içmiştir. Bu yüzden Enver Paşa’yı tanımak, mücadelesini öğrenmek, her Türkistanlının görevidir. 

Enver Paşa, Osmanlı’nın 1918’de teslim bayrağını çekmesinden sonra sürgüne gittiği Berlin’de Lenin’den aldığı davet üzerine onun temin ettiği bir uçakla Moskova’ya gider. Lenin’in amacı, Afganistan, İran, Hindistan ve Orta Asya müslümanlarını İngilizlere karşı örgütleyip ayaklandırmaktır. Bunu yapabilecek en uygun kişi de, birkaç yıl öncesine kadar bir milyondan fazla Osmanlı ordusuna komuta etmiş olan ve İslam dünyasında büyük saygınlığa ve itibare sahip Enver Paşa’dır. 

Enver Paşa, Lenin’in teklifini kabul etmişse de aklında başka bir şey vardır ve zaten Ruslar da ondan tam emin değildirler. Bu yüzden her adımını yakından takip ederler. Enver Paşa, Baku’da yapılan Dünya Müslümanları Kurultayı’na katıldıktan sonra Türkistanlı delegelerin daveti üzerine 1921 Kasımında Buhara’y gider.

O sırada Buhara Emirliği yıkılmış, yerine Buhara Cumhuriyeti kurulmuştur. Buhara Cumhuriyeti, Cedidçi denilen aydınlardan oluşmaktadır. Ve tüm Türkistan, Basmacılar ve Cedidçiler olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Kırsal bölgelerde ayaklanan Basmacılar, hem Ruslara hem de ülkeye yenilik getirmek isteyen yerli Cedidçilere karşıdır. Cedidçiler de bağımsızlıktan yanadır ama Basmacılardan farklı olarak Türkistan’ı Cumhuriyet ve demokrasi düzeni ile yönetmek istemekte ve modern eğitimden yanadır.

Bolşevik Ruslar, Türkistan’a tam hakim olana kadar Cedidçilere daha sempatik davranmakta ve onları destekler görünmektedir. Cedidçiler de Rusların özgürlük, eşitlik ve kardeşlik vaatlerine inanıyor gibi görünmektedir. Bu yüzden Basmacıların gözünde Cedidçiler, Ruslarla işbirliği yapan yerli hainlerdir. 
Tam bu bölünme ve kargaşa döneminde Buhara’ya gelen Enver Paşa’nın amacı, iki tarafı tek çatı altında birleştirip Türkistan’ı Ruslardan temizlemektir.

Buhara’nın Cedidçi Cumhurbaşkanı Osman Hoca, Enver Paşa’yı büyük bir coşkuyla karşılar ve fikrini destekler. Enver Paşa bir süre Buhara’da kaldıktan sonra beraberinde birkaç atlı ile bugünkü Tacikistan’a Basmacı bölgesine geçer. Basmacılar, Türkiye’den büyük bir zatın geldiğini duysalar da Enver Paşa’nın kim olduğunu tam olarak bilmezler. Bölgedeki Basmacıların en  büyük lideri, Özbek asıllı İbrahim Lakay ise, Enver Paşa’nın bir Cedidçi ve Rus casusu olabileceğinden şüphelendiği için ona güvenmez ve kendisiyle görüşmeye gelen Paşa’yı esir alarak haftalarca hapiste tutar. Sonunda diğer Basmacıların araya girmesiyle serbest kalan Enver Paşa, çevresine topladığı Özbek, Türkmen, Tacik, Kazak ve Kırgız Basmacılardan oluşan 50 bin kadar mücahit ile Duşenbe’yi kuşatır ve birkaç kenti Ruslardan alır.

İbrahim Lakay ise bu mücadeleye destek vermediği gibi zaman zaman Ruslarla işbirliği yaparak Enver Paşa’ya engel olmaya çalışır. Diğer bir deyişle aynı yıllarda Anadolu’da cereyan eden Kurtuluş Savaşı’ndaki Çerkez Ethem gibi davranır. Afganistan’a kaçan Buhara emiri Alimhan ve onun adamı İbrahim Lakay, Enver Paşa’nın yükselişinden ve halk arasındaki şöhretinden rahatsızdır. Bu yüzden emir, görünüşte Paşa’yı destekler gibi görünse de el altından Lakay’a talimatlar ve suikastçılar göndererek Paşa’yı ortadan kaldırmaya çalışır. Çünkü onlara göre, Paşa mücadelesinde başarılı olursa, Türkistan’ın yeni hükümdarı Afganistan’a kaçan emir Alimhan değil, Enver Paşa olacaktır.

Afgan kralı Amanullah Han, Enver Paşa’ya haber göndererek Türkistan’da hayatının tehlikede olduğunu, Afganistan’a çekilip cihadı güvenli bir ortamdan yönetmesini ister. Sizin büyük bir isminiz var, sizi kaybedemeyiz der. Ama Enver Paşa, ben Türkistanlıları cihada çağırırken kendim aralarında olmazsam, inandırıcı ve etkili olamam, diyerek Amanullah Han’ın teklifini reddeder.

İbrahim Lakay’ın düşmanca tutumu, kaçak emirin desiseleri ve Rusların oyunlarıyla zayıf düşen Enver Paşa’nın kuvvetleri art arda aldığı yenilgilerle küçülüp sayıca azalsa da Paşa mücadeleyi bırakmaz. 1922 Ağustos’unda bugünkü Tacikistan’ın Korgantepe iline bağlı Dihneyrek köyü yakınlarındaki bir tepede çok sayıda Rus askeri tarafından kuşatılan Enver Paşa, hiç korkmadan atını düşmanın üzerine sürerken, karşısında binlerce süvari vardır. Enver Paşa’nın yanında ise Cınlıköl Türkmenlerinden oluşan 60 kadar yiğit vardır. Paşa karşısına çıkan birkaç Rus süvarisini kılıça devirse de karşıdan açılan mitralyöz ateşiyle yere yuvarlanır. Arkadan yetişen Tacik, Özbek, Kırgız kuvvetleri Rus kuvvetlerinin içine dalarak düşmanı kılıçtan geçirmeye başlar.

Adam adama boğuşma ve kılıçlı dövüş başladığı için Rusların mitralyöz ateşi durmuş ve düşman şaşkın ve dağılmak üzeredir. Tam o sırada bir ses duyulur: Enver Paşa şehit oldu!  Haberin şaşkınlığıyla dikkati dağılan ve ruhtan düşen Türkistan birlikleri cepheyi bırakıp dört bir yana kaçışmaya başlar. Ruslar da çok zayiat verdikleri için geri çekilir. Ertesi gün yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı cenaze namazıyla Enver Paşa’nın naaşı toprağa verilir.

Enver Paşa’nın erken şehadetinden sonra doğuda Basmacı mücadelesinin önderliğini İbrahim Lakay, batıda ise Türkmen beyi Cüneyt Han üstlenir. Lakay 1931’de Ruslar tarafından yakalanıp idam edilir, Cüneyt Han ise 1938’de sürgünde yaşadığı Afganistan’ın Herat ilinde hayata gözlerini yumar.

Enver Paşa’nın yanındaki Osmanlı subayları bir iki yıl daha cihadı sürdürdükten sonra Afganistan’a geçer ve oradan da kara yoluyla İran üzerinden Türkiye’ye gelirler. Türkiye’ye gelenler arasında Enver Paşa’nın tercümanlığını ve katipliğini üstlenen 19 yaşında Cıngıllıköllü Türkmen genci Pirnepes de vardır. El yazısı iyi olduğu için Mirza lakabıyla da anılan Pirnepes, Türkiye’ye gelince Nafiz Türker adını alır. 

1978’deki komünist darbeden birkaç yıl önce Mirzapirnes Afganistan’a gelmiş, bizde bir ay kadar misafir kalmıştı. Ben o sırada 7-8 yaşlarındaydım ve biz çocuklar, Türkiye’den gelen beyaz saçlı sempatik bu yaşlı adama, Türkmencede “Türk Dede” anlamına gelen Türk Baba, diyorduk. Aktepe’nin belediye başkanı ve bölgenin önde gelen beylerinden biri olan babam, Türkiye’den gelen bu değerli misafiri, onlarca koyun keserek yüzlerce insanın katıldığı büyük ziyafetlerle ağırlamıştı. Babamın talimatıyla yerli mollalar, adını ilk defa duyduğumuz Enver Paşa için hatim indirmiş ve her ziyafet sonunda bizim için hayatını ortaya koyan bu büyük komutan için dualer etmiştik. Babam, Türk Baba’nın anlattığı hikayelerden çok etkilenmiş olacak ki, yıllar sonra torunlarından birine Enver adını vermişti.

Mirza Pirnepes’in yıllar sonra Aktepe’ye gelmesinin nedeni ise geride bıraktığı eşi ve oğluydu. Zira genç Pirnepes 1923’te Cıllıköl’den Amuderya üzerinden Afgan tarafındaki Türkmen kasabası Aktepe’ye gelmiş, birkaç yıl kaldığı bu kasabada evlenmiş ve sonra yeni doğan bebeğini ve eşini geride bırakıp Osmanlı zabitlerinin peşine takılarak Türkiye’ye gelmişti. Yıllar sonra Aktepe’ye gelmesinin nedeni, geride bıraktığı ailesini görmekti. Eşi çoktan vefat etmiş, 50 yaşlarının üzerindeki oğlu ise yaşıyordu.

Enver Paşa’nın Türkiye’deki konumu tartışmalı olsa da biz Türkistanlılar için o, ismini her zaman minnet ve şükranla andığımız bir kahramandır. Ruhu şad, mekanı cennet olsun!

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA