DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Esedullah Oğuz
Esedullah Oğuz
Giriş Tarihi : 23-09-2022 01:20

Türkistan'ın Son Hükümdarı

Mademki söze Türklerin ata vatanı Türkistan’dan başladık, o zaman müsaadenizle size bugün tarihimizin acıklı bir sayfasından söz edeyim. 

Türkistan’ın son hükümdarı Alim Han’ın Buhara’da şan şöhret ve zenginlik içinde başlayıp Kabil’de tutsaklık ve sefalet içinde sona eren hayat hikayesi, 20. yüzyılın en trajik olaylarından biridir ve bugünkü Türkistanlı gençler için derslerle doludur.

Türkistan’ın son büyük fatihi büyük emir Timur’un 1405’te vefatından 100 yıl sonra kuzeyde Volga nehrinden güneyde Hindistan’a ve batıda Şam’a kadar uzanan büyük Timur İmparatorluğu 1507’de dağılır ve onun oğulları ve torunları arasında onlarca irili ufaklı beyliklere ve hanlıklara bölünür. Bu ise Türkistan topraklarının yabancı güçler tarafından işgaline zemin ve ortam hazırlar. Nitekim doğuya doğru ilerleyen Ruslar önce Tatarları, ardından Kazakları boyunduruk altına aldıktan sonra 19. yüzyılın ortalarına doğru Türkistan’ın kapılarına dayanır.

Bu sırada Türkistan, Timur’un soyundan gelen üç hanlık tarafından yönetilmektedir. 1873’de Hive Hanlığı, 1876’da da Hokand Hanlığı Rusya’ya bağlanır ve 1873’de Buhara Emirliği sözde bir dostluk anlaşmasıyla Rusya’nın denetimine girer. Her üç hanlık da içişlerinde serbest ama dışişlerinde Rusya’ya bağlıdır.

1917-18 yılları arasında Çarlık yanlısı ve Bolşevik Ruslar arasında devam iç savaştan yararlanarak üç hanlıkta da Basmacı Hareketi olarak bilinen bağımsızlık yanlısı ayaklanmalar başlar. Buna karşın, Rusların desteklediği aydınlardan oluşan yenilik yanlısı Cedidciler de Türkistan’da halk devrimleri gerçekleştirerek hanlıklara son verme arzusundadır. 

Buhara Emirliği 1918’de Rusya’dan bağımsızlığını ilan eder, ancak iç savaşı kazanan Rus Bolşevikler yerli Cedidcilerle birlikte 1921’de Buhara’yı işgal edince emir Alim Han, 2 bin kişilik maiyeti ve korumalarıyla bugünkü Tacikistan’a çekilmek zorunda kalır.

Tacikistan’da 6 ay kadar Ruslara karşı mücadele eden ve gerilla savaşı sürdüren emir sonunda silah ve mühimmat temin etmek amacıyla 1921 baharında Amuderya ırmağı üzerinden 300 kişilik maiyetiyle Afganistan’a geçer.

Afgan tarafında gittiği her kasabada top atışları ve yerli Katagan halkının büyük sevgisiyle karşılanan emir Alim Han, 35 gün Hanabad’da bekledikten sonra Kabil’e ulaşır ve Afgan kralı Amanullah Han’ın tahsis ettiği Kale-i Fetuh’a yerleşir. Şu anda Kabil’in önemli semtlerinden biri olan Kale-i Fetuh, başkentin merkezine 11 km mesafede 250 dönümlük bir arsaya sahip eski bir kaledir.

Emir Alim Han 300 kişilik maiyeti ve sonradan kendisine katılan 200 kişi ile kaleye yerleşir. Kale içinde evler yapılır ve bir mahalle oluşur.

Afgan kralı, ilk başlarda Alim Han’a büyük ilgi gösterse de sonradan, özellikle de Rus-Afgan dostluk anlaşmasının imzalanmasından sonra emire siyasi yük muamelesi yapmaya başlar. Emire silah ve mühimmat yardımı vermediği gibi onun geri dönmesine de müsaade etmez. 

Alim Han artık Kabil’de adı konmamış bir siyasi tutsak hayatı yaşamaya başlar. Buna karşın Tacikistan bölgesindeki Basmacılarla, özellikle kendisine bağlı İbrahim Lakay’la temasını sürdürür, Enver Paşa ile de sürekli temas halindedir. Başlangıçta Enver Paşa’nın yükselişinden rahatsızlık duysa da sonradan (Paşa’nın kendisinin tahtında gözü olmadığını anlayınca) onu kendisinin temsilcisi tayin eder, halkın ve kendisine bağlı yerli komutanların Enver Paşa’ya itaat etmesini buyurur.

Bu arada Buhara’yı işgal eden Ruslar, emirin sarayında 77 milyon altın sikke ele geçirir. Timur’dan evletlarına ve torunlarına kalan servetin sadece küçük bir kısmı olan bu paranın bugünkü değeri yaklaşık 80 milyar dolardır. Alim Han Buhara’dan ayrılırken servetinin çok küçük bir kısmını yanına alabilmiştir, onu da Ruslara karşı sürdürdüğü mücadelede harcamıştır. Afganistan’a geldiğinde emirin elindeki serveti yok denecek kadar azdır.

Buhara düşerken emirin geniş ailesi ve hareminin bir kısmı orada kalmıştır. Yıllar sonra emirin geride kalan ailesinden 51 kişinin Afganistan’a gitmesine izin verilir, 64 akrabası ise kendi istekleri ile Buhara’da kalır. Emirin üç oğlu Şahmurat, Abdurrahim Han ve Sultan Han eğitim için zorla Moskova’ya gönderilir.

Alim Han, yıllar boyunca Afgan makamlarını ve kral Zahir Şah’ı araya sokarak oğullarını Rusların elinden kurtarmaya çalışır ama bir sonuç alamaz. Hatta Ruslara; “ Topraklarımı, vatanımı aldınız, bari evlatlarımı verin,” diye mektup yazar. Ruslarla işbirliği yapmayıp babalarının aleyhine yazı yazmayan iki oğlundan Sultan Han, işkence altında hayatını kaybeder. Ortanca oğlu Abdurrahim Han ise Afganistan’a kaçmak isterken Amuderya kenarında yakalanıp öldürülür. Büyük oğul Şahmurat ise tam Rusların istediği gibi davranır. Babasını emperyalistlerin uşağı olmak gibi ağır sözlerle suçladığı mektubunu; “Seninle ebediyen ayrıyız. İstemediğim halde seninle tekrar karşılaşırsak, artık iki düşman gibi karşılaşırız,” diye bitirir.

Şahmurad’ın annesi, oğlunun yanına gitmek için yıllarca uğraştıktan sonra Kabil’deki Rus elçiliğinden vize almayı başarır. Ancak yolculuğa çıkmadan bir gün önce elçilikten gelen bir görevli, kendisine aşı adı altında bir iğne yapar ve kadıncağız birkaç saat içinde ölür.

1944’de Kabil’de vefat eden Alim Han, Kral Zahir Şah’ın katıldığı çok kalabalık bir cenaze töreniyle defnedilir. Ve Alim Han’ın geride kalan ailesi, aralarında benim ailemin de bulunduğu 1982’deki beş bin kişilik göç kafilesiyle Türkiye’ye gelir. Alim Han’ın ailesi, oğulları ve torunları şu anda Urfa Ceylanpınar’da yaşamaktadır.

Hemen belirtelim, Kurtuluş Savaşı yıllarında Buhara’nın Cedid hükümeti, Alim Han’ın servetinden 100 bin kadar altını Moskova üzerinden Türkiye’ye gönderir. O yıllarda Atatürk’ün İngilizlere ve Fransızlara karşı yürüttüğü mücadeleyi destekleyen Moskova ile Ankara’nın ilişkileri gayet iyidir. Yine de 100 bin Buhara altınının çok azı Anadolu’ya ulaşır ve bugünkü İş Bankası’nın kuruluş sermayesi olarak kullanılır. 

Görüldüğü gibi o zor zamanlarda bile Türkistan’ın gönlü Türkiye’dedir ve dar zamandaki Anadolu’ya elini uzatmaya çalışmıştır. Aynı Anadolu, 100 yıl sonra Türkistanlılar dara girdiğinde imdada yetişmiştir. Demek, kardeşik böyle bir şey.

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA