Gel, hikâyem karışmadan toprağa
Gel otur yamacıma, bakalım kaynayan semaya
Göğün sakladığı ne varsa, sırrı sırrımız olsun
Adına yağmur diyelim mesela
Yıkasın nasırlı ellerimizi, tutsak kalplerimizi
Yağmur ki çisil çisil sen olup üzerine yağıyor
Beni insanlarıyla avutamayan bu şehrin
Ve içlerinde izini kaybettiğim kalabalık caddelerin
Bu yağmuru kaç kez taşıdım saçlarımla seni yazdığım her satıra
Bu duraktan kaç kez açıldım kayıkla uçsuz bucaksız bozkıra
Gel, soluğunla filizlensin sana dair ne varsa mısra mısra
Gel otur yamacıma, sarılalım denizin kıyılarımıza saldığı rüzgâra
Ben ismini yazıyordum buğulu camlara, kıvrılan yolların lisanını sökerken
Şimdi burada bir tufan kopsa, şimdi sular dolsa boğazıma
Bulurum kendimi seni ekerken ruhumun çoraklığına
Gel yeter ki
Kaplanmadan yamaçlarım tortu ve yosunla
Küf kokusuyla dolmadan odam
Okunmadan adımın geçeceği sela
Hikâyem karışmadan toprağa
Yeter ki
Gel