Dilin Gücü ve Afetleri

Yusuf Sarıkaya

17-06-2023 13:14

Advert

Dilin gücü ve tesiri çoğumuz tarafından bilinen bir gerçektir. Dilerseniz konu hakkında bazı değerlendirmeler,  ibretli ve hikmetli sözlere kulak verelim.

Bizim en kıymetli atasözlerimizden “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” Sözü herkesçe bilinir. Güzel sözün en tehlikeli olanları bile yola getireceği veciz bir şekilde ifade edilmektedir.

“Bana benden olur her ne olursa, başım selamet bulur dilim durursa”(Anadolu’da çok söylenen bir tekerleme)

"İnsanoğlu dilinin altında gizlidir; Şu dil, can kapısının perdesidir. Yel perdeyi kaldırdı mı, evin içinde ne var, belirir bize. O evde inci mi var, buğday mı, Evin içi altın hazinesi mi, yoksa yılanlarla, akreplerle mi dolu? Yoksa içeride define mi var da kıyısında yılan bekliyor?  Çünkü altın definesi de bekçisiz olmaz ya." ( Mevlâna)

Büyükler “İnsanoğlunun hayatta başına ne geldiyse dilinden gelmiştir.” Derler. Ve dil konusunda gayet dikkat çekici sözler sarf etmişlerdir. Yunus Emre, ağızdan çıkan sözlerin nelere mal olacağını da şu güzel sözle ifade etmiştir.

“Söz ola kestire başı,/Söz ola kese savaşı,
Söz ola ağulu aşı,/Bal ile yağ eder bir söz” 

Klasiklerimizden Bostan ve Gülistan’ın sahibi Sadi Şirazi şöyle bir hikâye anlatır: "Padişahın birisi hizmetlisine der ki: 'Bana dünyanın en tatlı şeyi neyse onu getir. Hizmetli “derhal” der ve gider ağzı kapalı bir kapla döner. Padişah açar bakar ki bir dil var tabakta. Padişah bu sefer de en acı şey ister. Aynı hizmetli yine tabakla döner. Kapağı kaldırıp baktığında yine dil görünce sorar:

—Evladım en tatlı şey için de, en acı şey için de dili getirdin. Nedir bu deyince hizmetli:
—Efendim dil değil mi kırık kalpleri onaran, gönül alan, insanı mutlu eden sözler aktaran. Yine dil değil mi kalp kıran, hatır gönül tarumar eden? Dil öyle bir organımız ki iyi kullanırsak ağzımızdan bal akar, şerbet akar. Kötü kullanırsak zehir akar.” Diye cevaplar.

İbnu Abdullah nakletti; "Ey Allah`ın Resulü" dedim, "uyacağım bir amel tavsiye et bana!" Şu cevabı verdi: "Rabbim Allah`tır de, sonra doğru ol!" Tekrar "Ey Allah`ın Resulü” dedim.  "Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?" Eliyle dilini tutup sonra: " İşte şu!" buyurdu.

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kul (bazen), Allah`ın rızasına uygun olan bir kelamı, ehemmiyet vermeksizin sarf eder de Allah onun sebebiyle cennetteki derecesini yükseltir. Yine kul (bazen) Allah`ın hoşnutsuzluğuna sebep olan bir kelimeyi ehemmiyet vermeksizin sarf eder de Allah, o sebeple onu cehenneme atar."

Dil hakkında atalarımız “Dilim, ettin beni dilim-dilim” demişlerdir. Dil insanı dilim-dilim eder. Çünkü dil yarası ok ve kurşun yarasından daha şiddetli ve tesirlidir.

Ebu Sa'idi'l-Hudri (r.a.), Resulullah (a.s.)’den naklen anlatıyor:

"Âdemoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları, dile temenna edip: "Bizim hakkımızda Allah'tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz sen sapıtırsan biz de sapıtırız!" derler.

Dilin kemiği yoktur. Kıvırmayacağı söz ve atmayacağı çamur olmaz. Kontrolünü kaybetmiş bir dilin koca toplumları ifsat etmesi hiçte zor değildir. Organlar ona tabidir. O liderdir. Onun için başımızda bulunan bir organdır. O nereye yöneltirse ayak, el, göz kulak oraya yönelir.

Hz Sadi’nin dediği gibi “Söylenmediği müddetçe söze sen hâkimsin. Bir kere söylendi mi, o sana hâkim olur.” 

“Dil yarası derin olur, çare bulunmaz”  sözü de dilin tahribatının derinliğine işaret etmektedir.

Bizim sebil dediğimiz çeşmelerimiz ayrıcalığı olan kültür yapıtlarımızdır. Önce tarihi çeşmelerimizin tepesinde “Biz tüm canlıları sudan yarattık”  ayeti yer alır. Sonra da şu güzel sözlere yer verilir:  "Bak; şu çeşmenin haline su içecek tası yok, kırma insan kalbini; yapacak ustası yok" Şu inceliğe bakınız! Susayıp bir yudum su içerken bile insana çok önemli bir şey öğretiyor. İnsanın mayasını ve insanın hedefini iki cümleyle ortaya koyuyor.

Mevlana der ki:“Ağızdan çıkan söz bil ki, yaydan fırlayan ok gibidir. O, ok gittiği yerden geri dönmez. ”

Aslında ağızdan çıkan her söz, sahibinin karakter yapısını, kişiliğini de ele verir; Onun için Hz.Ali Efendimiz,” söyleyene değil, söylenene bak” buyurmuştur.

Ataullah İskenderi, “Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır.”

"Bakma onun kötü söylemesine, kalbi temizdir" Bu sözün ne kadar yanlış olduğunu Hazreti Mevlana’nın şu sözünden anlıyoruz. “Bal küpünden sirke taşmaz” Evet küpün içinde bal varsa bal, sirke varsa sirke sızar. Sirke küpünden bal; Bal küpünden sirke çıkmaz.

Mademki; "söz; özün tercümanıdır" O halde, dilin afetlerinden korunmanın yolu da; "özü(kalbi) temizlemektir"

Ali b. Huseyn, Ebu Hureyre (r.a.) den naklediyor: "Resûlullah (a.s.) buyurdular ki: "Kişinin malayani (faydası olmayan) şeyleri terki Müslümanlığının güzelliğinden ileri gelir.

Arap edebiyatçılarından birine: “sözün en güzeli hangisidir?” sorusu sorulunca şu cevabı verir: “İzaha ihtiyaç bırakmayan sözdür.”

Amr b. Âs ( r.a) demiştir ki: “Söz, ilaç gibidir. İyi kullanacak olursa fayda verir. Fazlası da zarara veya helake sebep olur.”

Meşhur Şeyh Sadi der ki: “Bilgin, aktar dükkânı gibi sessiz fakat hünerle doludur. Cahil ise, davul gibi sesi yüksek ancak içi boştur”.

Şeyh Sa’di der ki: “Gerçek akıllılar katında susmak, edepten sayılır ama yeri gelince de konuşmalıdır. İki şey akla terstir: Söyleyeceğin yerde susmak, susacağın yerde de konuşmak. Söylemediğim sözden hiç pişmanlık duymadım. Fakat söylediğim sözlerin birçoğundan pişmanlık duydum. Söylemediğim söze ben galip geldim, söylediğim söz ise bana galip geldi. Ben, konuştuğum söze hâkim olmaktan, konuşacağım söze daha fazla hâkimim.” Demiştir.

Ömer b. Abdulaziz der ki: “İnsanın kalbi bir sandıktır, dili onun kilidi, anahtarıdır. İnsana düşen, o anahtarı iyi kullanmaktır. Hatta deli bile susacak olsa akıllı sanılır. Sükût, hiçbir meziyeti olmayanlar için hususi bir üstünlük sayılır. Hâlbuki en çok konuşanlar, en fazla susması gereken insanlardır"

“Selamet’ül insan fi hıfzı’l lisan: İnsanın kurtuluşu diline sahip olmadadır. “ gibi sözler, münasebetsiz ve boş konuşmaktan sakınmayı, manalı bir şekilde susmayı insana tavsiye etmektedir.

Hz. Ömer ( r.a ) : “Selamet ve kurtuluş on bölüm ise, dokuzu sükûttur. Buyurmuştur.

Birisi Eflatun’a: “Yüzüğünüzü niçin sağ elinize takmadınız? Diye sormuş.  Eflatun da şu cevabı vermiş: “Kendilerini ilgilendirmeyenleri, boşuna zahmet çekenleri tanımak için!”

“Kimsenin ayıbını görüp kılma zinhar aşikâr,
Günde yüz bin aybın örterken Rabb’il Âlemin.”

Dil yarası yaraların en derinidir" Bunun anlamı dil yarasının derin olması demektir. Dil yarası kapanmaz.

Hazreti Ali: Kılıçların açtığı yaralar iyileşir amma dilin açtığı yara iyileşmez.” Demiştir.

Hz. Ömer: "Ey Kâbe seni bin sefer yıksam yine yapabilirim. Ama kırık bir kalbi asla!" diyerek kalp kırmanın ne denli yanlış olduğunu vurguluyor.

Özetle, “Masum gönüllerin cellâdı değil, yüreği kırgın olanların doktoru olmalıyız.”

Selam ve dua ile…

DİĞER YAZILARI Güç Zehirlenmesi ve Siyonizm 01-01-1970 03:00 Afrika Menekşesi 01-01-1970 03:00 Din ve Dil Konusu 01-01-1970 03:00 Bayramların Hayatımızdaki Yeri 01-01-1970 03:00 Kadir Gecesi / Kader Gecesi 01-01-1970 03:00 Len Nerka: Asla Diz Çökmeyeceğiz 01-01-1970 03:00 Gazze: İnsanlığın İmtihanı 01-01-1970 03:00 Ramazan'ı Anlama ve Anlamlı Kılma 01-01-1970 03:00 Bursa Hanlar Bölgesi 01-01-1970 03:00 Filistin'de Soykırım ve Batı'nın Değerleri! 01-01-1970 03:00 İffetli Olmak ve İftiraya Uğramak 01-01-1970 03:00 Sivri Tepe ve Pamuk 01-01-1970 03:00 Miraç Mucizesinin Hediyesi Namaza Dair Hikmetler 01-01-1970 03:00 Bursa'da Zaman 01-01-1970 03:00 Bursa'da Küçük Bir Gezinti 01-01-1970 03:00 Mahmut Kanık ve Yaşar Kaplan 01-01-1970 03:00 Hayra Alamet Değil /2 01-01-1970 03:00 Hayra Alamet Değil /1 01-01-1970 03:00 İsrail Mitler ve Terör 01-01-1970 03:00 Gazze Direnişi 01-01-1970 03:00 Yüzümüz mü Var?! 01-01-1970 03:00 Seyahat Ya Resulallah! 01-01-1970 03:00 ABD ve Dünya Jandarmalığı veya Katil Devlet 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç ve Çağdaş Sufi 01-01-1970 03:00 Yahudilerin Kahrolası Azgınlıkları 01-01-1970 03:00 Gazzeli Annenin Feryadı 01-01-1970 03:00 Siyonist Hahamlardan Fetva Alma Hırsızlığı 01-01-1970 03:00 Demir Kubben Başına Çöksün Siyonist İsrail 01-01-1970 03:00 Kalbi Mühürlü Olanlar 01-01-1970 03:00 Niçin İsrail Devleti de Yahudi Devleti Değil? 01-01-1970 03:00 Çocuk ve Ölüm 01-01-1970 03:00 Gözyaşı 01-01-1970 03:00 Aşkla Yapılacak Görevler 01-01-1970 03:00 A.Ş.K Vakfı 01-01-1970 03:00 Bursa'da Çocuk Olmak 01-01-1970 03:00 Ey Resul! 01-01-1970 03:00 Bu Çağın Adı Ne Olsun? 01-01-1970 03:00 Güzel Ahlak ve Nefs Atışması 01-01-1970 03:00 1988 Yılı Nobel Edebiyat Ödülü 01-01-1970 03:00 İnsanın Dört Mevsimi 01-01-1970 03:00 Gençlik ve Bazı Sorunları 01-01-1970 03:00 Muallim Naci 01-01-1970 03:00 Nefs ve Akıl Atışması 01-01-1970 03:00 Merhamet Elçisine Arzımdır  01-01-1970 03:00 Ali Ulvi Kurucu 01-01-1970 03:00 Emin Acar İle Kısa Bir Görüşme 01-01-1970 03:00 Nefs ve Vicdan Atışması 01-01-1970 03:00 Hayat ve Memat 01-01-1970 03:00 Anadolu'da Geleneksel Düğünlerimiz 01-01-1970 03:00 Hicret Bir Dirilişin Adıdır 01-01-1970 03:00 İradeyi İpoteğe Vermek 01-01-1970 03:00 Allah'a Sevimsiz Gelen Helal 01-01-1970 03:00 Şehzade Ahmet Efendi İle Kısa Bir Görüşme 01-01-1970 03:00 Çocuklarımızın İyiliği İçin Onlarla Kötü Olmayalım 01-01-1970 03:00 Kurban Olsun Diye... 01-01-1970 03:00 Eğitim Hayatımdan İbretlik Bir Anı 01-01-1970 03:00 Terk Edilmişliğin Acı Sonu 01-01-1970 03:00 Helena'nın Havva Oluşu 01-01-1970 03:00 Dostlarım Olan Kitaplarımla Hikâyelerim /3 01-01-1970 03:00 Dostlarım Olan Kitaplarımla Hikâyelerim /2 01-01-1970 03:00 Tedbirden Sonra Tevekkül 01-01-1970 03:00 Bilinmeyen Üniversite - Salih Dane Hoca Efendi ve İstinye/ Mahmutçavuş Camii 01-01-1970 03:00 Dostlarım Olan Kitaplarımla Hikâyelerim /1 01-01-1970 03:00 Dilber Ana ve Elmas Kadın 01-01-1970 03:00 Özdeyişler 01-01-1970 03:00 Yazmak Sorumluluk İster 01-01-1970 03:00