DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Ufuk Batum
Ufuk Batum
Giriş Tarihi : 23-07-2023 15:25

Yeni Bir Sistem Arayışı

Onun yerinde olmak istemezdim doğrusu… Yaptığı her açıklama, ortaya çıkan her gizli mutabakat, her yeni bilgi sonrasında daha da batıyor… Battıkça batıyor, battıkça batıyor… Sürekli kaybediyor, girdiği hiçbir seçimi kazanamıyor, seçmene verdiği sözleri tutamıyor ve sonuç olarak sandıktan çıkamıyor ama parti içindeki iktidarını korumayı başarıyor… Elindeki bir avuç delege gücüyle parti içindeki muhalefetin başını ezmek ne kadar da mümkün ve kolay… Bu da Türk siyasetinin bir kamburu olmalı… Her daim değiştirilmesi gerektiğini ifade ettiğimiz Partiler Kanunu yerinde durmaya devam ediyor…

Sistemlerin hataları olur. Bunların bazıları endemik bazıları da konjonktüreldir. Örneğin partilerdeki lider sultası 100 yıllık cumhuriyetimizde endemik bir problemdir ve çözülmesi demokrasimizi çok ileri bir seviyeye taşıyacaktır. Çünkü iyi demokrasilerde güçlü ve etkin bir muhalefet çok belirleyici olur. O kadar ki toplumun ve dolayısıyla iktidarın önüne yeni projeler, açılımlar ve hedefler sunar; iktidarda değilken bile iktidarı denetler, şekillendirir, yönlendirir.

ABD’nin kapitalizmi

ABD’nin de çok belirgin bir sistemi vardır. Okumamız için sunulan kaynaklardan ve Hollywood sinemasından edindiğimiz izlenim bize piyasa ekonomisini, iki güçlü partiye dayalı bir başkanlık sistemini, sert ve vahşi kapitalizmin gizlendiği Amerikan Rüyası’nı anlatır. Bu algı aslında ABD’nin gerçekliğinden çok uzaktır. Çünkü siyahlara karşı uygulanan ayrımcılık, Asyalılara karşı işlenen nefret suçları, kavramsallaştırılması Huntington’a sipariş edilen İslam düşmanlığı, WASP’ın üstünlüğüne dayalı seçkincilik, aile içi şiddet, kadının adının olmaması, geliri olmayan milyonlarca evsiz barksızın yaşadığı dram, madde bağımlılığı ve toplumu küresel sermaye adına istediği gibi manipüle eden medya ABD’de yaşanan problemlerden sadece birkaçıdır. Bu bağlamda politik belgesel yapımcısı Michael Moore’un “Capitalism: A Love Story” filmi 2008 krizi üzerinden haklı bir kapitalizm ve sistem eleştirisi getiriyor.

Dünya çok derin bir buhran yaşıyor. Aslında bu bir yeni sistem arayışı sorunu. Sosyalizmin sürdürülemez olduğu Sovyetler Birliği’nin çöküşünden itibaren kabul gördü. Soğuk Savaş’ın sözüm ona galibi konumundaki kapitalizm de 2001’de, 2008’de, pandemide çöktü, çöküyor. Zenginin misliyle zenginleştiği, fakir kesimlerin de barınma, enerji, temiz su ve temel gıda gibi hayati kaynaklara bile ulaşamadığı bir dünya sürdürülebilir bir dünya sunmuyor. Bunun ilk belirtilerinden biri “Occupy Wall Street, Occupy NY” hareketiydi. Nitekim sonrasında Fransa’da başlayan ve ardından Avrupa’nın çeşitli ülkelerine yayılan gösteriler iktidarları fazlaca yıprattı. Pandemi döneminde ortaya çıkan Sarı Yelekliler’in başkaldırısı ise aylarca sürdü. 6 Ocak 2021’de Washington’da yer alan ABD Kongre Binası baskını da çok önemli bir kırılma noktasıydı. 2023 yılı Ocak ayında Fransa’da yeni emeklilik yasasına karşı başlayan eylemler, 1 Mayıs’ta Fransa’da örgütlenen genel ayaklanma ve son olarak Haziran ayında Fransız polisinin 17 yaşındaki Cezayir asıllı Nahel’i vurarak öldürmesi sonrasında ortaya çıkan isyan ve talan aslında kök sorun itibariyle aynı kaynaktan besleniyor.

Türkiye’ye yansımaları

Peki ya Türkiye’de neler oldu? Irak’ın işgaline topraklarını açmayan ve ABD askerinin konuşlanmasına izin vermediği 2003 yılından itibaren Türkiye-ABD, dolayısıyla Türkiye-NATO ve Türkiye-Batı ilişkilerinin zora girdiğini ifade etmek lazım. Şüphesiz ki bir olay bütün ilişkileri belirleyemez ancak kırılma noktasının 20 yıl öncesine dayandığını ifade etmek mümkündür. Adım adım yalnızlaştırılmaya çalışılan Türkiye özellikle Arap Baharı ile kuşatıldı, yoğun göç ve mülteci akımı, FETÖ tuzağı ve 15 Temmuz 2017 darbe girişimi ile meşgul edildi. Kur saldırısı ve küresel finansa erişim zorluğu da cabası oldu.

Ancak Türkiye devlet aklıyla ve Erdoğan’ın güçlü ve deneyimli liderliği ile bütün bu gelişmelerle mücadele etmeyi başardı. Ama çok büyük bir toplumsal maliyet söz konusu oldu. Örneğin belki de daha hızlı geçebileceğimiz Orta Gelir Tuzağı’nda daha uzun süre kaldık. 1980 ve 1990’ların kronik yüksek enflasyonunu çözmüşken buna geri döndük. PKK’yı yok etmeye çok yaklaştığımız bir dönemde başımıza ABD’nin organize ettiği ve silahlandırdığı PYD/YPG çıktı.

14 Mayıs 2023 seçimleri bütün bu zorlu ve sancılı dönemin üzerine geldi. Belki de 100 yıllık cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimiydi. 21 yıllık iktidarının üzerine Erdoğan’ın seçimleri tekrar kazanmasının hem içeride hem de dışarıda bir anlamı vardı. Türk seçmeni ağırlıklı olarak dünyanın içinden çıkamadığı ekonomik, siyasal, askeri, sosyal ve manevi buhrandan yine Erdoğan’ın Türkiye’yi daha güçlü çıkaracağına inandı ve o doğrultuda oy kullandı. Dünyanın güç merkezleri de muhalefetten yana tavır koysa da, Türkiye’yi bir 5 yıl daha dışlayamayacağının farkına vararak sonucu kabullendi. Ana akım medyanın yönlendirmesinin aksine Türkiye’deki seçimlerin serbestçe ve hür iradeyle gerçekleşmesi aslında hem içeride hem de dışarıda bir demokrasi dersi oldu.

Vilnius’ta NATO Zirvesi

Türkiye daha önce beklentileri karşılayan, ev ödevini büyük ölçüde tamamlayan Finlandiya’ya NATO üyeliği için onay vermişti. Ancak İsveç’e bu onayı henüz vermemişti. Çünkü İsveç başta PKK olmak üzere Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren birçok terör örgütüne ev sahipliği yapıyor, kol kanat geriyor, 2 milyar insanın kutsalı olan Kuran-ı Kerim’in yakılmasını özgürlük olarak değerlendiriyordu. Tabii Türkiye-Finlandiya-İsveç’in imzaladığı üçlü mutabakatın gereğini de yerine getirmiyordu.

Erdoğan’ın toplum tarafından takdir edilen özelliklerinden biri şüphesiz ki disiplinli takipçiliğidir. Nitekim bu bağlamda İsveç yalnız bırakılmadı, sıkı takibe alındı, yapmadığı ev ödevleri hatırlatıldı. NATO’nun tarihi Vilnius Zirvesi’nde gözler yine Türkiye’nin, Erdoğan’ın üzerinde olmasına rağmen Türkiye çok önemli bir hamleyle İsveç’e şartlı evet dedi. Bütün bir Batı dünyası adeta ters köşe edildi. Bu olumlu hamle karşısında Türkiye-Batı ilişkilerinde bir rahatlama sağlandı ve yeni bir dönemin önü açıldı. İsveç, Hollanda ve Kanada gibi ülkeler Türk savunma sanayisine uyguladıkları ambargoları kaldırdı. F-16 süreci güçlendi. Türkiye’nin ABD ve Avrupa’dan yabancı yatırım çekmesinin önü açıldı. Türkiye topu AB’nin sahasına hapsetti; Gümrük Birliği’nin yenilenmesi, vize serbestisi ve tam üyelik sürecinin hızlanması gibi talepler öne çıkartıldı.

Eksen çeşitliliği

Bir zamanlar “eksen kayması” gibi bir eleştiri söz konusu olmuştu. Aslında o zamanlarda da ifade ettiğimiz gibi Türkiye her daim eksen çeşitliliğinin peşinde. Batı ekseni şüphesiz ki halen çok önemli, ancak bir başka önemli eksen de Çin ve Asya ekseni. Rusya ekseni, Türk Dünyası ekseni, bütün bir Afrika ekseni de her türlü ikili ilişkiler açısından son derece stratejik.

İşte bu bağlamda Türkiye son 10-15 yıldır yeni büyükelçilikler açıyor. TİKA, AFAD, KIZILAY ve Yunus Emre Enstitüsü’nü tahkim ediyor. THY en fazla ülkeye uçan havayolu markası olarak gözbebeği kuruluşlarımızdan.

Önümüzdeki aylarda çok önemli ve olumlu gelişmeler olursa şaşırmayalım. Türkiye ve Erdoğan ile çatışan Netenyahu bile bir süredir beklediği Ankara randevusunu aldı. Gündem İsrail’in Doğu Akdeniz’de bulduğu gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması. Anlamsız bir şekilde bunun Girit ve Yunanistan üzerinden taşınma tezi artık sınıfta kaldı. Muhalefetin yine kısır iç meselelerle yoğun olduğu bir dönemde Erdoğan, Körfez’e de bir çıkartma yaptı. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) ziyaret edip çok katmanlı ve çeşitli projelere, finansmana ve yatırıma imkan verecek anlaşmalara imzalar atıldı.

Bunu her fırsatta yapıyor!

Erdoğan BAE’den dönerken yine uluslararası ilişkiler açısından mesajını verdi. Uçağının rotası Türkiye değil, doğrudan yavru vatan KKTC oldu. Doğrudan uçuşların yapılabileceğine yapılan bu vurgu aslında çok önemli. Yine Türkiye’nin her açıdan verdiği desteklerle yapılan yıllık 10 milyon kapasiteli havalimanının açılış tarihinin 20 Temmuz’a denk getirilmesi de çok anlamlı oldu. Rumların sabrımızı taşıran katliamına dur demek amacıyla yaptığı Barış Harekatı’nın 49’uncu yılı böylesine bir eserle kutlanmış oldu. Şehit Binbaşımız Fehmi Ercan’ın adının yaşatıldığı bu havalimanı yakında turistlerle, yatırımcılarla, gezginlerle, öğrenci ve akademisyenlerle dolup taşacak.

Dünya yaşadığı buhrandan çok yavaş çıkarken, Türk iş dünyasının ve diplomasisinin başarısı dikkat çekiyor… Kadın Voleybol Takımımızın dünya şampiyonluğu da ayrıca hepimizi fazlasıyla gururlandırdı… Bu olumlu gelişmeler ve planlar acaba önemli bir vizyonla inşa edilen bir iklim ve ekosistemin ön habercisi mi?

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA