DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Ufuk Batum
Ufuk Batum
Giriş Tarihi : 10-03-2024 21:29

Kabuğunu Kırmak

Toplumların alışkanlıklarına, davranış kalıplarına, karakter özelliklerine baktığınızda bir fikir edinebilirsiniz. Şehir planlamasından, sokaklarından, iç mimarisinden, yeme içme kültüründen, hatta televizyon dizilerinde ve tartışma programlarında ele alınan konulardan toplumsal bir desen edinmek, çıkarımda bulunmak genelde mümkündür. Beslendiği medeniyetin referansları, inanç kalıpları, tarihsel yolculuğunda biriktirdiği deneyim toplumlara temsil ettikleri karakteri verir. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu’nun ana tahlilde niçin emperyal olmadığını anlamak işte bu bağlamda olanaklı hale gelir. İyi ki de öyledir.

Yereldeki bir meselenin tekrar tekrar konuşulması, hatta bazen televizyon kanallarında bile sıkça ele alınarak işin her seferinde; “Ne olacak bu CHP’nin hali?” tarzı sorgulamalara ulaşması makus talihimiz için oldukça şanssız ve bereketsiz bir durumdur. 31 Mart 2024 yerel seçimlerine giderken nelerin olacağı üç aşağı beş yukarı belli aslında; bol bol CHP’nin gelgitleri konuşulacak, ama Ak Parti yine kazanacak. Çünkü en temelinde biri kurum kültürü açısından statükoyu, diğeri ise değişimi temsil ediyor. İşin garibi ise her daim küçümsenen toplumumuz neredeyse her zaman olduğu gibi irfanı ve feraseti ile doğru ile yanlışı, hizmet ile kakofoniyi, icra ile bahane üretmeyi ayırt edebiliyor. Kanaatime göre, İmamoğlu gidecek, Kurum kazanacaktır.

İçeriden İçeriye

Doğruyu tespit etmek açısından not edelim ki, biz fazlaca içeriye ehemmiyet veren bir toplumuz. Bu çok iyi bir durum değil ve bunu yapıcı bir eleştiri olarak almayı bilirsek değişim için bir şansımız olur. Varsa yoksa; “o ne dedi, bu ne cevap verdi” veya “kim aday oldu, seçilir mi, seçilmez mi” tartışmaları…

Bu konular da çok önemsiz değil aslında ama hemen her alanda çok daha büyük bir dünyanın var olduğunu, daha önemli ve kritik kavramların, olguların söz konusu olduğunu çoğu kez kaçırıyoruz. Bakıyorum da, bazen birbirimize eski sunumları ve söylemleri dayatarak, bayat pazarlama yöntemlerini uygulayarak, yeni bilgi ve veri kullanmadan veya güçlü argüman geliştirmeden kavga dövüş birbirimizi ikna etmekle çok meşgulüz.  Merhum Çetin Altan buna; “Türk’ün Türk’e Türk Propagandası” derdi.

İçeriyi konuşacaksak; en azından Merkez Bankası rezervlerinin tekrar yükselerek 135 milyar dolara çıkması, dünyada resesyonun belirgin olarak yaşandığı bir ortamda Türkiye’nin GSMH’da 1 trilyon dolar bandını aşması, Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarının başarılı bir politikayla % 44 azaltılması, Borsa İstanbul’da yabancı yatırımcıların hisse alımlarına devam etmesi daha iyi irdelenmeyi hak etmiyor mu? Benzer şekilde 2023 yılında İstanbul’un 20,2 milyon uluslararası ziyaretçiyle Paris, Dubai ve Londra’yı geçerek dünyanın zirvesine oturması, Antalya’nın da 16,5 milyon ziyaretçiyle zirvede 4’üncü sırada yer alması es geçilecek bir başarı mı?

Dışarıdan Dışarıya

Japonya’dan sonra İngiltere ekonomisi de üst üste iki çeyrektir küçüldüğünden teknik olarak resesyonda. Başka ekonomiler de listeye eklenecek gibi. Aslında dün açık ara egemen güç olsa da, bugün yaşlanmış ve kendisini yenileme kasını iyiden iyiye yitirmiş koca bir Avrupa ucuz Rus gazı tedariğini kaybedince rekabet gücünü nasıl da yitirdi ama. Dünyanın pazar büyüklüğü, sermaye çekimi, üretim altyapısı ve insan kaynağı gücü çoktandır batıdan doğuya, Asya’ya doğru kayıyor.

Son 10-15 yıldır yaşanan ekonomik türbülanslarda, özellikle de pandemi döneminde Türk şirketleri hem ayakta kalmayı hem de büyümeyi başardı. Şirketlerin bu bağlamda uyguladığı en  isabetli temel stratejilerinin başında hızlıca yurtdışı pazarlarına açılmak ve ihracat gelirlerini artırmak suretiyle kur risklerini etkin bir şekilde yönetmek olduğunu daha önce zaten defalarca ifade etmiştik. Buna çok farklı sektörlerde faaliyet gösteren yüzlerce şirketi örnek olarak vermek mümkün. Hem çapı hem de marka bilinirliği anlamında bu örneklerin başında Türk Hava Yolları’nı (THY) verebiliriz.

THY son 15-20 yıl içinde çok büyük bir dönüşüm yaşamıştır. Beta Yayınları’ndan çıkan “Kırmızı ile Mavi” başlıklı kitabımızda zaten hem THY’yi hem de alt markası AnadoluJet’i vaka analizi olarak neşretmiştik. Dönüşümün temelde 10 önemli strateji ile başarıldığını kaleme alırken kurumu iyice inceleme fırsatı bulmuştuk. Yeri gelmişken söylemek lazım ki; bu temel stratejilerin başında THY müşteri segmentinde % 4 civarında olan “dıştan dışa” yolcu payının günümüzde % 40’ları aşacak şekilde yukarıya çıkarılması ve her cinsten döviz kazancının artırılmasıdır. O yüzdendir ki THY ülkemizin en fazla hizmet ihracatı yapan şirketi konumundadır.

Neler Oluyor Dünyada?

Dünya yeni bir dönüşüm öncesinde büyük bir kaynama içerisinde. Eski dönemlerde 80-100 yılda bir yaşanan bu büyük dönüşümlerin arifesinde çatışma seviyesi iyice yükseldi. Artık her türlü propaganda mübah, taraflar hemen her şeyi deniyor, kullanıyor. Doğrular çarpıtılıyor, dezenformasyon ihya ediliyor, kitleler ilkesizlikten, tutarsızlıktan, nitelikli muhteviyattan yoksun savruluyor.

Örneğin mesleği gazeteci olan Tucker Carlson isimli ABD’li gazeteci, Vlademir Putin ile bir mülakat yapacağını açıklayınca yer yerinden oynadı. Bize demokrasi ve özgürlüklerin beşiği olarak anlatılan Avrupa ve ABD şaşırtıcı bir şekilde Carlson’ı durdurmak için tehdit ve yaptırım dili kullandı, hem de açık açık. Ancak artık taraflar (kutuplar) öyle geri dönülemez bir mücadeleye girişmiş ki, köprüler öyle yakılıp yıkılmış ki bundan sonra ya herro ya merro. Tabii toplumlar da bunu görüyor, bir şeylerin sınırına yaklaşıldığını hissediyor, herkes olmasa da bir kesim inandığı tarafa destek vermeye çalışıyor.

Elon Musk’ın kısa bir süre önce sosyal medya platformu Twitter’ı (yeni ismiyle X’i) satın alması herhangi bir satın alma olarak değerlendirilemez. Bu, tam anlamıyla küreselcilerin neredeyse bütün ana akım medyayı (MSM) kontrol etme bloğuna karşı ulusalcıların değerli bir hamlesiydi. İşte o hamlenin sunduğu diğer birçok dengeleyici olanağa ek olarak X’in ulusalcılarda olması Putin mülakatında da kendisini gösterdi. Mülakatın yayınlanmasının ardından 10 gün bile geçmeden yaklaşık 205 milyon kişi bu 2 saatlik mülakatı izleme fırsatı buldu. Mülakatın içeriği ise pek çok bakımdan oldukça ilginçti. Bu mülakatın en dikkat çekici yönü ise Rusya’nın aslında yayılmacı bir politika gütmediği, ABD ve NATO’nun Rusya’ya verdiği sözleri tutmaması sonucunda Rusya’nın başka bir seçeneği kalmadığı konusunda kitleleri ikna edebilmesiydi.

Küresel Meseleler Masada

Putin ile böylesine etkili bir mülakat yapabilmek doğal olarak her gazetecinin kotaracağı bir durum değil. Ama yine de, insan düşünmeden edemiyor: Acaba basın dünyamızda bu fırsatı görüp dünyanın değişimine, dönüşümüne (hatta barışa) imkan vermek için bir mülakat talep eden olmuş mudur? Önemini kavramak bir vizyon, şartları zorlayıp gerçekleştirebilmek ise bir cesaret ve icra işidir.

Aynı düzeyde olmasa da, çok gündemimize girmeyen diğer önemli bir gelişme de 8 Şubat 2024 tarihinde gerçekleşen Pakistan seçimleridir. Neden? Çünkü Pakistan demek Türkiye demektir. Pakistan demek nükleer güç demektir. Pakistan demek Türkiye-Azerbaycan-Katar-Pakistan-Malezya-Endonezya ekseni demektir. Kısa bir süre önce Pentagon destekli bir yumuşak darbeyle İmran Han’ın iktidardan devrilmesi, Mısır’da devrilen Mursi sonrası dönemi hatırlatıyor adeta. Zirveye çıkan Türkiye-Mısır ilişkileri nasıl 10 yılı aşkın bir süredir en düşük seviyeye indiyse Türkiye-Pakistan ilişkileri de kazandığı yüksek momentumdan geri adım atmak zorunda kalmıştır.

1960 darbesi sonrası Adnan Menderes’e atılan iftiraların ete kemiğe bürünerek “bebek ve köpek davalarına” dönüşmesi ne kadar trajikomik idiyse de, ne yazık ki Menderes’i idam edilmekten kurtaramamıştı. Öyle görünüyor ki, bugün tutuklu bulunan İmran Han’a yapılan suçlamalar da o denli yüzeysel ve komik. Ama artık çağımızda toplumlar vicdanlarıyla ve irfanlarıyla doğruyu daha kolay buluyor. İktidara gelmesi şimdilik zor görünse de 8 Şubat seçimlerinde en fazla oyu tutuklu eski Başbakan İmran Han’ın partisinin desteklediği bağımsız adaylar aldı. Ancak gelişmeler Türkiye gündeminde olması gerektiği derinlikte ve detayda ele alınamadı.

Tarafını Seçmek

Şimdi size bir liste sunalım ve hemen her bir konuyu dikkatle gündeminize almanızı, okuyup araştırmanızı isteyelim ve hatta listedeki bazı konularda daha aktif ve belirgin bir konum almanızı önerelim:

Epstein dosyalarının çıktıları, pedofili ve LGBT’nin yükselişi, Gazze’deki pervasız katliamın detayları, Tucker’ın Putin mülakatı, Ukrayna’da Nazizm’in yükselişi, Nord Stream’e yapılan sabotajın detayları, Birleşmiş Milletler’in yönetilemezliği, ana akım medyanın gücü, küresel elitlerin ve Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) söylemi ve 2030 Ajandası, The Great Reset tuzağı, başta Avrupa olmak üzere çiftçilerin sokağa inme gerekçesi, küresel ısınma ve iklim değişikliği rüzgarı, Bill Gates muamması, salgınlar ve pandemiler, aşı bilinmezi, nüfussuzlaştırma, mülksüzleştirme, ABD’nin Biden ile hızlı inişi, Teksas’taki gelişmeler, İslamofobi, yükselen ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, mülteci ve göçmen meseleleri, korkunun pompalanması ve bir enstrüman olarak kullanılması.

Güç Kimde?

Bütün çatışmalar, biriken ve sıkışan bu tehlikeli gaz yukarıda listelenen konular çerçevesinde ilerliyor gibi. Bu yıl hem Rusya hem de ABD’de seçim olması acaba bu gidişatı değiştirebilir mi? Bizim ağırlıklı olarak Türkiye’dekini gördüğümüz ancak neredeyse her ülkede ve küresel düzeyde yaşanan kutuplaşma ve hizalanan sermaye, medya ve kitleler sıkışan bu gazı bir patlamaya dönüşmeden sönümlendirebilir mi acaba? Yoksa dünya yeni bir dönüşüme giderken patlama, dolayısıyla çatışma ve yarılma kaçınılmaz mı?

Bir avuç sermayedarda toplanan finans ve onun kontrol ettiği küresel ana akım medyanın çok güçlü olduğunu biliyoruz… Ama yine de zaman zaman gördüğümüz gibi bilgiye erişimi olan organize toplumların, oynanan bu oyunu bozabildiğini de daha önce gördük, yaşadık… Öyleyse anahtar bilgelikte, iyi yönetişimde, cesarette… Güç sizde…

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA