DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Ufuk Batum
Ufuk Batum
Giriş Tarihi : 14-11-2023 16:28

Kirli Bob

Aslında "Sünger Bob" da diyebilirdik kendisine. Ancak yine de her şeye rağmen o çocukların izlediği bir çizgi film olduğu için Sünger Bob ismini pek kirletmeyelim istedik. Kastımız bugünlerde fazlaca gündemde olan Bob Menendez denen ABD'li demokrat(!) senatör. "Bob the Crook" da denebilir! Bu adam çok yetenekli; "The Talented Mr. Ripley" filmindeki ana karakter gibi becerikli. Tam bir sistem kurmuş. Ermeni asıllı eşiyle beraber sistemi tıkır tıkır işletmişler yıllarca. Adeta bir "para çokomel" ilişkisi gibi çalışmış sistem; parayı basıyorsun çokomeli alıyorsun. Pardon! Parayı basıyorsun, gizli bilgiyi veya hak etmediğin onayı alıyorsun. ABD'li bu siyasetçi talep ettiği rüşveti külçe altın veya nakit para olarak da alıyormuş. Bir de Google'da sorgulamış bu külçe kaç para eder diye! Hem de IRS (bizim vergi dairesine benzeyen bir kurum) gibi kaynağı belli olmayan para hareketlerine ve transferlerine tolerans göstermeyen, acımasız bir kurumu bile dert etmemiş Kirli Bob! "Almış istiflemiş, almış istiflemiş!" O kadar da rahat ki; nasıl olsa başına birşey gelmeyeceğini düşünmüş olmalı. Oysa işlediği suçlardan yakalanmayan meşhur kaçakçı ve gangster Al Capone bile 1931 yılında IRS sayesinde hapsi boylamıştı.

Derdimiz Amerikan demokrasisini veya adaletini kurtarmak değil. O kendisini kurtaracak, iyileştirecek yolları arayıp bulacaktır. Zaten her ülkenin kendine has, hatta endemik problemleri yok mu? Ama dünyaya "American Dream" hayalini pazarlayan, kendisini tıkır tıkır çalışan dünyanın en büyük ve güçlü demokrasisi olarak addeden ABD'de üst üste ve artan düzeyde gariplikler, çirkinlikler yaşanıyor. 6 Ocak 2021 tarihinde Kongre Binası'nın basılmasından, Biden'ın oğlu Hunter'ın yediği haltlar ve işlediği suçlara kadar her türlü cerahat ABD'de akmaya devam ediyor. House Speaker (yani meclisin ağırlığı olan sözcüsü, başı gibi önemli bir görev) olan Nancy Pelosi'nin yatırımcı eşinin mal varlığı diğer yatırımcılara göre çok daha hızlı bir artış gösterdiği ABD basınının sıklıkla yazdığı konular arasında. Nancy Pelosi kendisini "bilgi sahibi olduğum önemli yatırım, kanun, karar ve yeni yönetmeliği evde eşime anlatmıyorum" diyerek durumdan kurtulmaya çalışsa da; o gözümüzde büyüttüğümüz ABD'de işler pek de öyle iyi gitmiyor. Sonuçta sokakta yaşayan evsizlerin sayısı hızla artarken, çalışan kesim için de ay sonunu getirmek günden güne zorlaşıyor.

Durdurulamayan Türkiye...

Bugün ABD'de, Biden-Pelosi-Menendez hattında Yunanistan ve Ermenistan sevdası ön planda, Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı ise yükselişte olsa da bileğimizin gücü ve davamızın haklılığıyla mevzileri tek tek kazanmaya devam ediyoruz. Biliyorsunuz Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurul (UN GA) toplantılarını pek kaçırmıyor, bilakis iyi hazırlanarak büyük bir ekiple katılmayı tercih ediyor. Çünkü burada hem uzun yıllardır Birleşmiş Milletler'in eskimiş, tıkanmış, adeta çökmüş sistemine "Dünya Beşten Büyüktür" sloganıyla karşı çıkıyor ve mazlum devletlere rol modeli oluyor, hem de bu seyahatleri çok sayıda liderle görüşerek büyük bir diplomasi trafiği haline dönüştürüyor. New York'ta, hemen Birleşmiş Milletler'in karşısında, kamu diplomasisi açısından bir yumuşak güç unsuru haline gelen Türkevi'nde ağırlanan birçok devlet başkanı, başbakan, üst düzey temsilci aslında Türkiye'nin hemen her alanda yükselişte olduğunu teyit eder durumda. Hemen söyleyelim; Türk İHA ve SİHA'ları, Türk Hava Yolları, Teknofest, AFAD ve Türk Kızılay'ı, Aselsan-Tusaş-Baykar gibi hızla gelişen savunma sanayi şirketlerimiz, Türk Milli Kadın Voleybol Takımı, sayıları hızla artan konsolosluk ve büyükelçiliklerimiz, MİT'in uluslararası başarıları, Türk mühendislik ve müteahhitlik hizmetleri, ihracatçı şirketlerimizin her yere ayak basma heyecanı, turizmde ulaşılan sayılar, sağlık altyapısının getirdiği sağlık turizmi ve benzeri diğer açılımlar zaten Türkiye'nin hem hard-power hem de soft-power yükselişini dünyaya anlatıyor.

Erdoğan'ın beğendiğim bir tarzı var. Ayak oyunlarıyla işi masada bitirmeye yeltenmiyor. Sahada kazanıp masada kaybetmeye de tahammülü yok. Maşallahı var, adam yıllardır 3-5 saatlik uykuyla ayakta; önce sahada sonra da hemen masada kazanıp işi bitirmeyi kurgulayan, bunu icraya dönüştüren bir dünya lideri. Karabağ'da da böyle oldu, Libya'da da. Birileri Türkiye'yi savaşın ortasına itmeye çalışsa da Rusya-Ukrayna Savaşı'nda da Türkiye bütün dünyadan ayrışan bir konum elde etmeyi başardı. Sonra bu konumuyla kimsenin hayal edemediği Tahıl Koridoru'nu açabildi. Ne var ki Erdoğan ile çalışmak zor zanaat. Bakanları, büyükelçileri, belediye başkanlarını, parti yöneticilerini, valileri ve kaymakamları yakaladığı her fırsatta onlara daha az uyumalarını salık veriyor! Öyle masa başında değil, her an sahada problemin başında, tetikte, vatandaşa hizmetin verildiği satıhta olmak, hizmet için koşmak, terlemek artık "kitabi ancak uygulanmayan bir tavsiye" niteliğinde değil, en tepedeki liderin sergilediği performans ile doğru rol modeli olduğu bir noktadan hareketle artık pratiğe dönüşüyor.

Elon Musk'ı takibe almalı...

Önce küçük bir katkı; kahramanımızın ismi Alan değil Elon. Bazen hep beraber yanlış söylediğimiz hissine kapılıyorum; Türkçe okuması olarak "e-lın" diyoruz, oysa "i-lon" diye okumamız lazım ya da en azından "i-lın" da idare eder. Neyse isteyen istediği gibi söylesin. Adamın isimlerle zaten bir derdi var, çocuklarına verdiği isimler de şaşırtıyor. Erdoğan'ın New York'ta yaptığı önemli görüşmeler içerisinde Elon Musk görüşmesi de vardı. Görüşmeye küçük çocuğuyla geldi, belli ki rahat ve sıcak bir görüşme oldu. Erdoğan çocukların gönlünü almayı iyi biliyor, ona güzel bir futbol topu hediye etti. Tabii doğal olarak Tesla ve Musk'ın diğer şirketlerinin Türkiye'ye yatırım potansiyeli ve/veya yeni işbirliği alanları ele alındı. Bunlar önemli çünkü sıradışı bir girişimci olan Elon Musk hemen her alanda onlarca, hatta yüzlerce milyar dolarlık piyasa değeri oluşturmuş birisi. Twitter'ı satın almasıyla da son bir yıldır farklı bir düzlemde, özellikle de siyasi çevrelerde ismi çok anılır oldu. Kişisel varlığı bugün itibariyle 270 milyar dolar civarında ve Türkiye'ye yatırım yapacağını açıklaması bize her açıdan olumlu bir ivme getirir.

Elon Musk'ı sadece finans ve yatırım gücü için izlemeyi önermiyorum. Dünyanın ve özellikle ABD'nin çetin ve yıkıcı bir kutuplaşmaya girdiği, ulusalcı-küreselci çatışmasının yaşandığı bir dönemde Musk tarafını net bir şekilde belli ediyor. Aslında sonradan ismini X olarak değiştirdiği ve 44 milyar dolar ödeyerek Twitter'ı satın alması da bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu satınalma sonrası ilk işlerden biri özgürlükçü(!) ABD'de sosyal ağlardan yasaklanan Trump'ın tekrar Twitter'a geri alınmasıydı.  Musk'ın yazdıklarını ve çizdiklerini takip etmekte fayda var çünkü o küreselcilerin yanında durmadığı gibi "bana ne, ben işime bakayım" da demiyor. Net bir tavrı, konumu var. Geçenlerde şöyle yazdı: "Like Gulliver, tied down by thousands of little strings, we lose our freedom one regulation at a time." Yani mealen diyor ki dev ve güçlü Güliver nasıl yüzlerce, binlerce iple yere bağlandı, esir edildiyse; bizler de şimdi küçük küçük her bir kısıtlayıcı kanun ve düzenlemeyle özgürlüklerimizi, haklarımızı adım adım kaybediyoruz. Kısacası bu şu anlama da geliyor; insanlık daha önce yavaş yavaş ısıtıldığını, pişirildiğini, yok edildiğini fark etmeyen tenceredeki kurbağa ile adeta yer değiştirmiş durumda. Yani diyor ki Elon Musk: "UYAN ey insanlık!" Erdoğan ile Musk arasındaki kimyayı ben aslen bu politik bakışta ve alınan net konumda görüyorum.

Dünya Ekonomik Forumu (WEF)

Küreselcilerin dünyaya ve insanlığa çizdiği dar ve yeni bir çerçeve var. Sahip oldukları sermaye ve bilgi birikimi, ana akım medyayı kontrol edebilme gücü ve bazı ülkelerin yönetimlerine getirdikleri siyaset ve bürokrasi kadrolarıyla istedikleri her şeyi yapabileceklerine inanıyorlar. Dünya nüfusunun çok fazla olduğuna inanıp bunu 500 milyona indirmekten, 15 dakikalık şehirler konseptine kadar düşündürücü, hatta kaygı verici söylemler ve beklentiler ifade ediliyor. Bu hareketin öne çıkan sözcüsü bugün 85 yaşında olan ancak zamanında Henry Kissinger'dan mentorluk almakla gururlanan Klaus Schwab. Schwab'ın babasının İsviçre'den Almanya'ya geçerek Hitler'e ve Nazi Almanyası'na hizmet eden bir sempatizan olduğu da ayrıca kayıtlarda. Yani babası Nazi, akıl hocası da ABD'yi birçok ülkeye karşı kışkırtan, gereksiz savaş ve işgal çığırtkanlığı yapan Kissinger! Schwab için öne çıkan sözcü dedim çünkü arka planda az sayıda ama çok güçlü aile ve onların sahip olduğu onlarca trilyon dolarlık fonlar var. Aslında bunlardan bazıları burada listelenebilirdi ama bu aşamada bu görevi sorgulayan ve gizlenen bazı gerçekleri ortaya çıkarmayı hedefleyen belgesel yapımcısı Michael Moore'a bırakıyorum.

Dünya Ekonomik Forumu ve dünyaya kendilerince yeni bir düzen vermek isteyen bu küreselci elit yapmak istedikleri bu dönüşüme "Ajanda 2030" veya "Great Reset" diyor. Toplumların, ailelerin, bireylerin asırlar boyunca verdiği mücadeleler sonunda elde ettiği temel hak ve özgürlüklerin üzerinden buldozerle geçilmesi, işte adeta Elon Musk'ın ifade ettiği "Güliver'in yere mıhlanması" gibi bir durum arzu edilen. WEF uzunca bir süredir Genç Küresel Liderlik Programı (Young Global Leadership Program) ile potansiyelli ve hırslı adayları alıp, aynı vizyona getiriyor, sonra da siyaset ve bürokraside sahaya sürüyor. Hatta bu kişiler içerisinde çok güncel isimler de var. Örneğin İngiltere'de başbakanlık yapan Boris Johnson, Yeni Zelanda'da başbakanlık koltuğunu yeni bırakan Jacinda Ardern ve günümüzün Kanada Başbakanı Justin Trudeau ile Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron da bu programdan mezunlar. Aslında bu liderlerin aynı kuşaktan geliyor olması ve sergiledikleri liderlik stillerindeki benzerlik de bize bir fikir veriyor. Zaten özellikle 2020 ve 2022 yılları arasında baş gösteren pandemi ve hemen sonrasında Dünya Sağlık Örgütü, Bill Gates ve büyük ilaç şirketlerinin işbirliğinde yürüyen müphem aşı kampanyasında da adı geçen "WEF ekollü liderler" bizlere düşünme, anlama, kavrama, soru sorma ve fikir üretme şansı bırakmamıştı. Değil mi?

Geçmiş değil, gelecek önemli...

Yaşananları anlamak ve tartışmak, geçmişten dersler çıkarmak şüphesiz ki önemli. Zaman zaman her şeyi komploya bağlayan dostlarla da karşılaşmıyor değiliz. Bunu tasvip edenlerden değilim. Yani hemen her şeyin arkasında komplo olduğuna inanmıyorum. Öyle olsaydı zaten umudunu yitirmiş, edilgen tiplerden olurduk. Zaten diğer taraftan kendi çıkarlarını önceleyen ve kitlelere dayatan küreselci elitlerin ayak sesleri de duyuluyor. Ama onlar güçlü ve korkutucu bir ajandaları var diye "her şey onların istediği gibi olacak, biz ne yapsak nafile" diyeceklerden de olmayacağız. Dünyada iyice netleşen kutuplaşma ve tarafların bu bağlamda kullandığı sloganlar, araçlar ve yöntemler ortada. Kabul etmeliyiz ki dünyaya haklı ve adaletli bir düzen gerekiyor. Gördüğüm kadarıyla toplumlar uyanıyor, bir araya geliyor ve direnmeye başlıyor.

Elon Musk'ın bu sosyal, siyasal, teknolojik ve ekonomik çatışma içerisindeki pozisyonunu netleştirmesi bence çok kıymetli. Bu bağlamda Selçuk Bayraktar'ın da yaklaşımı, sunduğu vizyon önemli. Tabii bireylerin çaba ve katkılarını ancak toplumlar ve devletler çarpan etkiyle büyütebilir. İşte bu noktada Erdoğan'ın liderliğindeki Türkiye'nin dünyaya söyleyeceği ve önereceği çok şey var. Afrika'ya da, Orta Doğu'ya da, dünyanın diğer bölgelerine de... Adil ve sürdürülebilir bir düzenin mümkün olabileceğini Osmanlı'da deneyimledik... Şimdi Türkiye Cumhuriyeti'nin son 15-20 yıldır kurduğu ilişkilerde ve işbirliklerinde aynı yaklaşımı görmek mümkün... İstiyoruz ki bir daha "Ne oldu Paşinyan!" demek zorunda kalmayalım... Herkes hakkaniyetle davransın ki çelik yumruğa gerek olmasın... Dostluk olsun, insanlık olsun, paylaşım olsun... Hatta yapılan paylaşımlar, gösterilen dostluklar ve iyi işler tekrar tekrar anlatılsın ki Ümit Özdağ'ın ırkçı söylemlerine hiç alan kalmasın...

Ah şu ekonomi

Düşünün ki Türkiye bütün bu sözünü yaklaşık 1 trilyon dolarlık bir ekonomiyle söylüyor, söylediklerini yapmaya çalışıyor... Ya bir de 3-4 trilyon dolarlık bir ekonomi olsaydık... İşte o yüzden spordan ticarete, akademiden bürokrasiye, üretimden ihracata, kültürden finansa kadar her alanda daha çok çalışıp üretmeliyiz...

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA