DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Ufuk Batum
Ufuk Batum
Giriş Tarihi : 06-07-2023 18:42

Holistik Liderlik

Siyasetten spora, sivil toplumdan iş dünyasına kadar farklı alanlarda liderliğe dair okumalar ve araştırmalar yapan, bu konuda dersler ve seminerler veren biri olarak bir süredir "Holistik Liderlik Kapasitesi" konusu üzerinde duruyorum. Çünkü ideolojilerin yıkıldığı, kavramların iç içe geçtiği, ağırlıklı olarak Doğu-Batı ekseninde şekillenmiş iki kutupluluğun bozulduğu bir dünyada geleneksel liderlik artık para etmiyor. O kadar ki; kendisini halen dünya düzeninin tek patronu sanan ABD'den gelen "Boğazlara Yunanca isim verilsin" küstah önerisi de, Batı'ya adeta "ben tam size uygun adayım" mesajını şimdi de İBB'nin iştiraki olan 125 yıllık Hamidiye içme suyu markasını HMD'ye indirgeyerek vermeye çalışmak da işte o "Holistik Liderlik Kapasitesi"nin yakınından bile geçemiyor. Geçmişini, geleneğini, köklerini, tarihini yok etmek bugüne kadar kime, ne kazandırdı ki sana kazandırsın?

İstanbul'un maruz kaldığı kar fırtınasıyla mücadele etmekte çok zorlandığı o malum gece İngiliz Büyükelçisi ile 45 bin TL tutan pahalı bir yemekte buluşma önceliği ve ısrarı eski ve demode bir liderliği anlatıyor aslında. (Bugün gidilse, yeni fiyatlarla o yemek belki de 100 TL'yi bile aşacak.) Seçimlere giderken kendi partisinin adayına cumhurbaşkanı, kendisine de cumhurbaşkanı yardımcısı diyen birinin seçimler kaybedilince "ben kaybetmedim, o kaybetti" diye olaydan sıyrılmaya çalışması da çok olağan, geleneksel, taktiksel ve düşük seviyeli bir liderlik performansı aslında. Tam da yeri geldi; biz bu duruma risk almadan, koşup yorulmadan, toplumda karşılık bulmadan, kolaycı "Abdullah Gül Tarzı Liderlik" diyoruz. Ne yazık ki İmamoğlu İstanbul'a kalıcı bir eser bırakmak yerine ısrarla aynı yanlış yolun yolcusu olmak istiyor.

Sıradışı bir Adam

Liderler kolay yetişmiyor. Liderlik kanaatime ve deneyimime göre doğuştan da gelmiyor. Özellikle de "dönüştürücü liderler" çok nadir oluyor, çok zor bulunuyor. Liderlerin içine doğdukları ortam, zamanın ruhu, beslenecekleri kaynaklara erişim imkanı, sosyolojik arka plan, alabilme ve verebilme kapasitesi, güçlü psikoloji, Machiavelli'nin ifadesiyle "fortuna" gibi birçok faktörün aynı zamanda liderin lehine buluşması, birleşmesi gerekiyor. İşte böylesine zor dönemlerde o nadir liderler ortaya çıktığı zaman da o toplumlar için çok büyük değer, aset haline geliyorlar.

Erdoğan'nın sadece Türkiye'de bile on milyonlarca destekçisi, takipçisi, seçmeni var. Belki bir o kadar da muhalifi, karşıtı söz konusu. Ama unutmayalım ki; Türkiye dışında da çok geniş bir coğrafyada -haydi buna gönül coğrafyası diyelim- çok büyük bir tanınırlığı, sevgi bağı ile bağlı gönüldaşı, meraklı takipçisi, umutlu bekleyeni var. Bunu parayla, pulla, reklamla, kampanyayla gerçekleştirmek mümkün değil. Bugün Erdoğan'ın aday olması halinde seçimleri kazanacağı en azından 10-15 ülke olduğunu düşünmek hiç de afaki değil: Pakistan, Bosna, Tunus, Azerbaycan, Filistin, Lübnan, Katar... Daha sayayım mı? Konu aslında çoktandır Erdoğan'ı sevmeyi veya ondan nefret etmeyi, ona oy vermeyi veya vermemeyi aştı, başka bir faza geçti. Erdoğan tartışması artık başka bir boyutta, çok daha yüksek bir irtifada, bir kader planının icrasında, Türkiye Yüzyılı meselesinde belki de.

Hatırlar mısınız; yasaklı olduğu dönemde 2002 yılında başbakanlığı da, 2007 yılında cumhurbaşkanlığını da hiç çekinmeden, kendi altından toprak ve güç kayar korkusu yaşamadan, koltuk kaygısı gütmeden "Kardeşim Abdullah Gül adayımız" demişti. Siyasette, iş dünyasında veya başka bir alanda kim kime böyle rahat bir yetki alanı açabildi ki bugüne kadar? Hani o kerameti kendinden menkul Gül, Davutoğlu, Babacan, Şener gibi lider adayları büyük laflar edip, sonradan görmediler mi toplumdaki karşılıklarının sadece %0,1 mertebesinde olduğunu?

Peki bu derinlik nereden geliyor?

İnanın ben de tam olarak bilmiyorum. Kayda değer düzeyde bilgim ve fikrim olsaydı hiç tereddüt etmeden bir biyografi çalışmasına girişirdim. Ancak yürüdüğü yola bakınca yine de bir şeyler söylemek mümkün gibi geliyor insana. Öncelikle o bir Rizeli; Karadeniz damarı önemli. Aynı zamanda Kasımpaşalı, İstanbullu. Ailesinde deniz ile mücadele, denizden nafaka çıkartmak var. Azimli, kararlı, disiplinli, çalışkan, taviz vermeyen, ısrarcı, hatta zaman zaman dayatan, planlı, detaycı, inandığının peşinden giden, takipçi özellikleri bu arka planla, aile düzeni ile ilişkili olabilir. Toplumun dar gelirli kesimleriyle iç içe olmanın ve mahalle sosyolojisini yaşamanın da çok besleyici olduğunu söylemek lazım. Darlığı, yokluğu, kıt kaynağı, kamu hizmetlerine erişimdeki sorunları ve benzeri sıkıntıları bizzat deneyimlemiş, yükseldikçe de bunları unutmayı, üstünü örtmeyi tercih etmemiş bir anlayış, bir profil söz konusu.

Çocukluğunda simit ve su satması, yazları Rize'de çay ve fındık toplaması emeğin değerini kanıtlamış olmalı. Gençlik yıllarında önce Camialtıspor'da amatör olarak, sonrasında İETT'de geçici işçi statüsünde çalışırken lisanslı bir şekilde futbol oynaması da dikkat çekiyor. Hemen her anne baba çocuklarının bir sporu iyi yapmasını istemez mi? Koordinasyon gücü ve zekası edinsin, ekip çalışması gelişsin, zararlı huy ve alışkanlıklara meyil etmesin diye. Tabii küçüklüğünden itibaren mütedeyyin bir iklimde büyümesi, şuurlu bir Müslüman olarak yetişmesi, Kuran-ı ezberden okuyacak şekilde öğrenmesi ve içselleştirmesi Erdoğan'ın günümüzdeki liderlik konumunda sergilediği "Yeşilay"cılığı bize özetliyor. Sigara içerken yakaladığı herhangi birinden ısrarla sigarayı bırakma sözü alan kaç lider tanıyoruz ki?

Bildiğim kadarıyla geçimini ticaretten sağladığı bir dönem de var. Ticaret demek detay demek, tedarik zincirini kavramak demek, müşteriyi veya son kullanıcıyı iyi anlamak demek, müzakere etmek ve uzlaşmak demek, katma değer üreterek hizmet vermek demek, inşa etmek ve oldurmak demek, sosyal ilişkiler ve network kurmak demek. İşte bu yakın ilişki kurabilme meselesi Putin, Orban, İzzetbegoviç, Maduro, İmran Khan, Trump, Mahathir Mohamad, Aliyev, Berlusconi, Şeyh Tamim bin Hamad es-Sani, Vucic gibi birçok farklı kültürden liderde karşımıza çıkıyor, ete kemiğe bürünüyor. Ticaretin temellerini anlamış olma ve her seviyede güvene dayalı ilişkiler kurabilme kapasitesi bizi biraz da liderlikte oldukça önemli ve gerekli bir olguya, pragmatizme getiriyor. Erdoğan'ın pragmatizmi öyle sıradan, düz bir pragmatizm değil; kurumsallık içinde durumsallık barındıran, pratik ama kalıcı bir tarzda kendisini hissettiriyor.

Siyasi yasak anlamlı mı?

Tabii Milli Türk Talebe Birliği üzerinden milli ve muhafazakar fikir dünyasına yakınlık, bunu önemli ve coşkulu bir kaynak olarak konumlandırmak, şiire ve fikriyata özel merak, topluluklara hitap etme becerisinin de adım adım kazanılması bence ayrıca not edilmeli. Ayrıca öyle paraşütle yukarıdan inmeden; mahalleden ilçeye, ilden genel merkeze kadar bir siyasi partinin hemen her seviyesinde görev yapmış olmak, adeta tırnaklarınla kazıyarak gelmek şüphesiz ki herhangi bir konuya farklı zaviyeden ve bütüncül bakabilme kapasitesi kazandırıyordur insana. İstanbul gibi dünyanın gerçek başkentinde yapılan belediye başkanlığı da sonrasındaki önemli görevler için nasıl da hazırlayıcı aslında. Hakkında açılan siyasi dava, verilen hukuk mücadelesi, siyasi yasaklılık ve tutukluluk hali bugüne ışık tutacak deneyimler olabilir.

İmamoğlu keşke isteyerek, gayret göstererek, sahaya inerek, toplumla bütünleşerek, samimi bir hizmet eri olsaydı İstanbul'a. Hem İstanbul hem de siyaset kazanırdı bundan. Bugün arzu ettiği CHP genel başkanlığı için kendi önünü açmış olurdu. Ama İmamoğlu o yolu tercih etmeyerek bence çok büyük hata yaptı. Bence kariyerini neredeyse tüketti. Ama diyorum ki kendisine getirilen haksız siyasi yasaklarla mücadele etmiş bir Erdoğan -başarılı bir belediye başkanı olsun olmasın- İmamoğlu'na gelebilecek bir siyasi yasağı bugünden bertaraf etmeli. Bu siyasi şıklığı, hatta hodri meydanı yapsa yapsa Erdoğan yapabilir. Yasağı kaldırması; 14 Mayıs 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %8,4 ile belki de Türkiye'de en düşük oy aldığı yer olmasına rağmen depremde yıkılan Defne Devlet Hastanesi'ni yeniden ve çok kısa sürede 300 yatak kapasiteli inşa eden Erdoğan'ın partiler üstü konumunu ve sıradışı liderliğini daha da pekiştirecektir. Hem de böylelikle muhalif kesimin bahane aramasının ve mağdur siyasetinin önü alınacaktır. Siyasette geniş ufuk, icraat, gerçekçilik ve güçlü bir iletişim önemlidir.

Bütüncül (Holistik) Liderlik

Evet doğru; büyük liderler hakkında kitaplar çoğu zaman sonrasında yazılır. Ancak Türkiye Erdoğan'ı 1994'ten beri (dolu dolu 29 yıldır), dünya ise haydi diyelim 2009 yılının Ocak ayında Davos'taki "one minute" çıkışından itibaren (yani 14 yıldır) iyi tanıyor. Dünyanın ve Türkiye'nin içinden geçtiği şu çok kritik ve stratejik dönemde Erdoğan'ın güven tazeleyerek bir 5 yıl daha iktidarda kalacağı düşünülürse demem o ki bugüne kadar birçok kitap, biyografi ve inceleme çoktan yazılmış olmalıydı. Olumlu olumsuz, destekleyici veya muhalif birçok derinlikli eserin kaleme alınmış olması çok faydalı olurdu. Çeyrek asırlık bir döneme ve çok geniş bir coğrafyaya damgasını vurmuş bir Erdoğanizm var artık. Ben bunun olumlu taraflarına daha fazla odaklanmayı tercih ediyorum ama bu önemli değil. Bu konuda bir külliyatın oluşması, entelektüel bir münazaranın (discourse) başlaması çok değerli. Çünkü tarafgir ve partizanca değil ama anlamlı, derinlikli ve yapıcı eleştiri de oldukça kıymetli. Sosyal medyanın pespayeliğinin ve yaygın dezenformasyonun önüne ancak tez ve antitezi yazarak, çizerek, konuşarak geçebiliriz.

Erdoğanizm'de etkili, olumlu ve sonuç alıcı bulduğum ve bundan dolayı odaklanmayı tercih ettiğim konular arasında neler var? İşte size 10 başlık: (1) Büyük vizyon ile onun alt strateji ve hatta taktiklerinin oluşturulması ve bir bütünlük içerisinde uygulanabilmesi, (2) Farklı yöntem, yaklaşım ve iş modellerindeki deneyimsellik (experimentalism) ve hata yapmaktan korkulmaması, (3) Hata olduğu fark edilen uygulamalardan gocunmadan hızlıca geri dönüş yapılabilmesi, (4) Çok büyük bir ekibin, teşkilatın, insan kaynağının motive edilerek şevk ve istekle çalışmasının sağlanması, (5) Önemli kurumlara, mevkilere, makamlara alternatifli insan yetiştirilmesi ve hazırlanması, (6) Görevlendirilen bu kişilerin arkasında çok makul bir süre durmak marifetiyle bu kişilere hata yapmaktan korkmadan icraat imkanı verilmesi, (7) Yaş, kıdem, mevki yükselse de toplumun ana ve kılcal damarlarından beslenmenin sürdürülebilmesi, (8) Öğrenilmiş çaresizlik gömleğinin yırtılıp atılması ve "masada oturmuyorsan menüdesindir" şiarının adeta tabana yayılmasının başarılması, (9) Gösterilen liderliğin içte de dışta da çok boyutlu, çok kapsamlı, çok başlıklı, çok eksenli, yani bütüncül ele alınabilmesi, (10) Tüm bunlara karşın çok başlılık, karmaşa, belirsizlik ve kaotik bir ortama yol açılmaması.

Referansları kim olabilir?

Bir meslek deformasyonu olarak ben meseleye biraz da "Yönetim, Organizasyon ve Liderlik" açısından bakmaya, bir vaka analizi olarak belki de ortaya bir yönetişim (governance) modeli koymaya çalıştım. 21 yıldır girdiği her genel, yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimini, ayrıca her referandumu açık ara kazanan bir olgu ile karşı karşıyayız. Bu yazıda yer alan konulara ve örneklere birçok şey eklenebilir, çıkarılabilir, eleştiri getirilebilir ama bu büyük olgu sanırım yok sayılamaz.

Son söz olarak ifade etmeliyim ki Erdoğan iyi bir toplayıcı, sentezci ve uygulayıcı. Belki de Erdoğan ve onun kurduğu model ile ilgili araştırma yapmak ve yazmak isteyenlere bir katkı olması niyetiyle Erdoğan'da gördüğüm referansları şöyle sıralamalıyım: Fatih Sultan Mehmet'in fetih ruhu, Kanuni Sultan Süleyman'ın nizam ve hukuk anlayışı, Abdülhamit Han'ın uluslararası ilişkiler ve siyaset dehası, Mustafa Kemal Atatürk'ün bağımsızlık ve Misak-ı Milliciliği, Adnan Menderes'in icracılığı, Turgut Özal'ın dışa açılmacılığı ve pragmatizmi, Necmettin Erbakan'ın davacılığı, milli ve yerli sanayiciliği adeta Erdoğan'da toplanıyor, tecelli ediyor.

Tekrar ifade etmek istiyorum; Erdoğan'ı sevelim sevmeyelim, ona oy verelim vermeyelim ama önümüzdeki şu 5 yılda yapım aşamasında olan önemli projelerin tamamlanmasına, yenilerinin başlatılmasına, hemen her alanda ülke olarak mertebe kazanmamıza ve yol almamıza el verelim, veremiyorsak da en azından duacı olalım yeter.

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA