DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Ufuk Batum
Ufuk Batum
Giriş Tarihi : 14-08-2022 02:10

Tersine Bir Dünya

Duyduğumuzu iyi kötü anlayabildiğimiz 1970’lerden itibaren Erbakan’ın peşinden koşmasak da onun “adil bir düzen” sloganını aklımızdan çıkartamadık. Dile kolay, neredeyse 50 yıl su gibi geldi geçti. Ama ne kadar adil, etik, tutarlı, ferah bir düzene kavuştuk tartışılır!

Sadece kullanmakla kalmayıp bir de kullandığı uyuşturucunun ticaretini yapan kadın bir şarkı yorumcusu (sanatçı kelimesi buraya uygun düşmedi) yargılanmış ve hapis cezası almıştı. Cezasını tamamlayıp dışarı çıkınca tekrar konserler vermeye başlamıştı. Hatırlayalım… Konserine öyle bir rağbet olmuştu ki, bilet fiyatları normal bir konser ücretinin rahatlıkla 3-4 katına satılabilmişti!

Ya birkaç ay önce yaşanan duruma ne demeli! Ülkenin çete-mafya markalarından(!) biri yurtdışındaki bir otele yerleşip ana muhalefet lideri edasıyla ifşaatlarda bulununca, yayınladığı video kayıtları milyonlarca kez izlenmedi mi? Belki de çoğu beyaz yakalı, entelektüel, tuzu kurular tarafından izlendi! Oysa CHP’nin son yıllarda elde ettiği en yüksek oyu alan Muharrem İnce parti toplantılarına davet edilmedi, edildiklerinde de tuvaletin hemen karşısında bir sandalye kendisine uygun görülmüştü. İnce’ye iltifat etmeyenler Peker’in söylediklerine itibar etmişti.

İsrail’de bir Müslüman anne genç yaşta kaybettiği oğlunun mezarını tek başına korumaya çalışırken, silahlı askerler ve iş makineleri orayı park yapma gerekçesiyle rahatlıkla talan edebiliyor bu dünyada. Bunu haberlerde izleyip vicdanen rahatsız olmak, üzülmek de “bizi arkadan vuran Araplar’ın peşinden koşmak” sayılarak küçümsenebiliyor. İç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeliler’i derhal geri gönderme iddiasında bulunan siyasetin “akıllı” algılanması düşündürücü değil mi? İnsan merak ediyor; vicdanlar ne ara kayboldu, kirlendi, daraldı?

Çok pahalı ve İsviçre yapımı bir kol saatiyle gezmek de, milletvekili seçilen bir hız sporcusunun milyonlarca liralık bir spor arabayla meclise gitmesi de birilerince “havalı” sayılabiliyor. Ama çok okuyan ve her an çantasında kitap bulunduran ise “enayi”! Peki ya Ramazan ayında birbirine bol yıldızlı otellerde iftar ziyafetleri çekenler? O da olsa olsa “şık ve kaliteli” sayılmalı! Lider; “Şehirlerimize ihanet etmeyelim, dikey mimariden vazgeçelim, yatay mimariye geçelim” dedikçe, belediyeler ve iş alan müteahhitler dikeyin daha dikeyini yapmaya devam ediyor. Ve bu durum bir yaygara koparmaya yetmiyor. Proje üretemeyen, çözüm sunamayanların buldukları tek çıkışın; karşılarındaki liderin varsa hastalığından ya da ölümünden medet ummanları da ayrıca değerlendirilmeli!

Milyarlık borçları bankalar tarafından kredilendirilen futbol kulüpleri başarısızlıktan başarısızlığa koşarken, A milli takımı her seferinde hüsran yaşatırken gazeteler halen en geniş yeri futbola ayırabiliyor. Stadyumlar “Ölmeye ölmeye geldik!” diye inlerken taraftarın aklına centilmenlik veya iyi oynayan kazansın ilkesi pek gelmiyor, sadece her koşulda 3 puanı kazanmak tutkusu vicdanları esir ediyor, körleştiriyor. Kupalar kazanan ve milletini gururlandıran örneğin kadın voleybolcular ise hak ettiği desteği bir türlü bulamıyor ve hemen ertesi gün unutuluyor.

“Tersine dönen dünya” meselesi sadece Türkiye’nin sorunu değil. Bütün dünya neredeyse her olayda sınıfta kalıyor. 20 yıl boyunca tarumar ettiği Afganistan’dan nasıl kaçacağını bilemeyen ABD, söz verdiği işbirlikçilerini ülkeden çıkartmıyor. O kadar ki Amerikan uçaklarının tekerleklerine tutunan Afganlılar binlerce metre yükseklikten yere çakıldığı günün ertesinde ABD’deki girişimciler bu fotoğrafı tişörtlerin ön yüzüne basıp on binlercesini satacak pazar bulabiliyor. Tabii insanın aklına 11 Eylül saldırısında kulelerde sıkışıp kalan o masum insanların da çaresizlikten atlayıp yere çakıldığı geliyor. Peki ya biri çıkar da bunu tişörtlere basmış olsaydı! Vicdan, feraset, empati hepimize, her an lazım değil mi?

Birkaç gün önceydi… Küresel iklim krizi için ahkam kesmek isteyenlerin buluştuğu İskoçya’daki zirveye patronlar, CEO’lar, devlet adamları özel jetleriyle uçtu. Yüzlerce jetin ne kadar karbon emisyonuna yol açtığı nedense gündeme gelmedi. Nasıl olsa en büyük suçlunun inekler olduğu ilan edildi, değil mi? Belki 10 yıl içinde çoğumuz; daha önce GDO’suyla oynanmış mısırları patlatıp yemeye alıştığımız gibi artık fabrikalarda üretilen et benzeri (ama gerçek et olmayan) gıdaları(!) da sorgulamadan tüketmeye alışacağız. Ve belki bir süre sonra “hastalık da, tedavi de, gıda da” laboratuvarlardan çıkıp seri üretime girecek ve dünyanın en ücra köşesine kadar ambalajıyla, markasıyla, ücretiyle ulaşacak.

Dünya tersine dönmeye başladığından beri birileri ya ellerindeki İnciller’i bize verip elimizdeki toprakları aldılar, ya da bizi çılgın tüketime alıştırıp ruhumuzu, bedenimizi, vicdanımızı obezleştirdiler. Trafikteki korna kirliliğine, yol kapma yarışına ve yol vermeme kavgalarına baktıkça herkesin bir telaşı, acelesi olduğu anlaşılıyor! Şehirlerdeki tabela rezaletine ve yüksekliği 10-15 metreyi bulan (ve depremde ilk yıkılacak olan) marka totemlerini gördükçe; insanın bir şeylerin ters gittiğini düşünmesi normalleşiyor. 100-150 yıl boyunca yüzlerce trilyon dolar para kazanan petrol şirketleri dururken inekleri hedefe koymak, New York’lu tanınmış bir oyuncu ve yönetmenin kızı babasının pedofili olduğunu yazdığı kitap dikkat çekmezken sapık yönetmenin komedi filmleri bugün bile vur patlasın çal oynasın taşkınlığıyla ilgi çekmeye devam edebiliyor.

Tıksırıncaya, aksırıncaya kadar yemek, içmek ve tüketmek istiyoruz! Tüketim ahlağını kaybetmiş durumda savruluyoruz! Dünya daha ne kadar tersine dönecek? Adil düzeni bir 50 yıl daha bekleyecek miyiz?

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA