Sihirli bir aynamız olsa bize ne söylemesini isterdik?Gerçeklerimi yoksa duymak istediklerimizi mi?
Çok az insan kendisiyle yüzleşme cesaretini gösterir. Bu gerçekle yüzleşmek er ya da geç başımıza gelecek bir gün.Kaçış yok. En iyisi daha fazla hayatımızdaki yanlışları tekrarlamadan farkına varmalı.
Farketmek için sihirli aynaya ihtiyacımız yok. "Nasıl olacak?" derseniz; "İnsan insanın sihirli aynasıdır." desem, çok şaşırmazsınız.
Kültürümüzde deyimlerle, atasözleriyle ifade edilmiş; "Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim." demişler. Doğru söylemişler.
Sadece arkadaş da değil kimi neyle suçluyorsak o bizde de var. Şimdi bir refleks meydana gelecek, tahmin edebiliyorum. İtiraz edebilir hatta katılmaya bilirsiniz.
Suçlama derken; malınızı çalan, dedikodunuzu yapan, haksızlık yapanları elbette söylüyeceğiz ve sonuna kadar hakkımızı savunacağız.
Zanna dayalı suçlamalar işte onlar sadece kuşku... Karşındakine isnat ettiğin suçlamalar bil ki sende de var. Kuşkuya dayalı henüz bir gerçekliği olmayan düşüncelerin peşinden gitmeye, akıl tutulması denir. Bir de o kuşkuya, inanılırsa hezeyan safhasına geçmiş olunur. İşte o zaman şiddet ve zulüm başlar.
Yaptıklarından çok emin olursun.Karşı tarafın hakettiğini düşünerek her türlü sözlü ve fiziki şiddeti uygularsın. Hem de onun kendisini savunma fırsat vermeden.
Hiç bir zaman masum olacağı aklına gelmeden.
Esasen durup düşünse ve sadece bir kuşkuyla hareket edilmeyeceğini anlasa bir şey yapmıyacak ama böylesi zulümettiğini ancak Ahirette anlar. Kul hakkıyla
başbaşa kalır.Pişmanlık için geç kalmıştır.Böylesine şimdiden 'geçmiş olsun.' denir.
Ah! O kuşkunun yoldaşı kibir yok mu? Ne çok insan bu nedenle suç işler ya da masumları katleder. İftiraya uğrayanları yargısız infazlara maruz bırakır.
Kuşkucular, ne de çok haktan ve adaletten de bahseder...Hep haklarının gasp edildiğinden dem vururlar. Onlara göre hep karşı taraf suçludur. Kendileri ne yaparsa yapsın ya da ne derse desin hep doğru hep haklı...
Onların aynaları; şöyle sesleniyor olmalı; "Sütte leke var sen de yok" oh artık vicdan da rahatladı. Herşeyi yapmak mübah..
Bazen de ne kadar iyilik yaparsan yap karşındaki senin iyiliğinin var olduğuna inanmıyorsa kendisinde olmadığındandır. Hep kuşkular içinde kıvranan birine yaranamazsın. Ağzınla kuş tut. "Bana mı tuttun. Hıı" der, yine seni bir şekilde suçlar. "Zavallı kuşu niye tuttun?" der. "Senin için şöyle yaptım." desen; "Yapmasaydın." der. Buz gibi bakar gider.
Böylesi kendi hayal dünyasında döner durur. Asla gerçekleri göremez ve bilemez. Sonu ise hakikat rüzgarıyla gelen hüsran yağmurlarıdır.
Hakikata programlanmış ayna ise hoşumuza gitmeyen gerçekleri söyler.İlki çok ağır gelir, canımızı sıkar..Varsın canımız sıkılsın, varsın üzülelim.Başkasını haksız yere üzmek ,kırmak yerine bizim canımız yansın, biz üzülelim. Hakikat bizi incitsin ne olur ki?
İnsan, bu dünyaya boşu boşuna gelmedi. Tekamül süreci içerisinde, ömür gibi kısıtlı bir zaman diliminde yol alıyor. Hiç kimse 'ben değişmem' dememeli. Kişi kendi değişim, aşkınlık gücünü farkettikçe eski takıntılarından kurtulur. Bu hâl hoşuna bile gitmeye başlar. Kabullenişin verdiği özgürlüğün tadını çıkarır. Olgunlaşır ve iç huzurunu elde etmenin sevincini yaşar. "Neydi o değmeyeceklere ağlamalarım?" der ve gülümser. "Hayat kısa bana emek verenlerle ailemle daha çok zaman geçirmeliyim.Nefes almanın mutluluğunu birlikte tatmalıyım...Ayrılık çok yakın ne zaman olur, bilinmez..." diyerek düşünür, yaşantısını ona göre düzenler.
"Ayna ayna güzel ayna, söyle bana..."
Bakalım ne diyecek?
***