DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Mine Çağlıyan
Mine Çağlıyan
Giriş Tarihi : 25-04-2023 23:47

Yol...

Sonsuzluk algısı nedir? Bir kapının ardına bakınca bize bu hissi veren ne görmüş olmalıyız ki böyle bir ifade kullanalım? Yoksa bu kişiden kişiye değişir mi? Hepimiz maviyi ya da kırmızıyı aynı mı algılıyoruz? Bize öğretilen kalıplarda belki… Yine de insanlar birbirlerinden çok farklı olmalılar çünkü bazıları kırmızıyı mavi olarak görüyorlar. O zaman da kullandığımız bu isimler anlamını yitiriyor. Peki biz şimdi çoğunluğa mı uyacağız, onların doğrularını kendi doğrularımız olarak kabul edip mühürleyecek miyiz? Nedense buna itiraz edesim geliyor…

Kimin çocuğu olduğumuzdan tutun da hangi coğrafyada büyüdüğümüze, kimlere dokunup kimlerin yanından teğet geçtiğimize kadar, hayatımızdaki her bir detay, bizi bugüne getiren ve gerçek olarak tanımladığımız şeylere etiketler koymamıza neden olan olaylar örgüsünü başlatıyor. Yol ilerledikçe etiketler çoğalıyor. Bu etiketlere şimdilik renkler diyelim…

O zaman deminki mavi mi, kırmızı mı konusuna gelirsek, gerçekten hep emin miydik gördüğümüzün mavi ya da kırmızı olduğuna? Her defasında… Hiç mi aklımız karışmadı? Hayır, o maviydi, hayır, yeşildi… Ne fark eder? O gün mavi dedik, geriye dönüp değiştiremeyiz ki. Yanlışsa bile, eh o gün bana yanlış bir renk musallat olmuş deyip geçmekten başka çaremiz yok. Ya da acaba konuya daha sert ve vahşi bir açıdan mı bakmalıyız? Kafamıza vurula vurula zihinlerimizde yaratılan yalancı algılardan mı söz etmeliyiz? Işıksız insanlardan bize akan, çoğu zaman tanımlayamadığımız uyumsuz enerjilerin sinsice kalplerimize sızışını mı anlatmalıyız? Bunların hepsi yolda başımıza gelenler ama şimdilik negatif algılamayalım, sonuçta belki de hepsi olması gerekenlerdir…

Fantastik bir dünyada, gücü olan insanlar; hadi biz onlara büyücüler diyelim, bir de onları doğanın ve evrenin şifacıları ve denge koruyucuları olarak tanımlayalım. En azından benim algım bu olurdu, öyleyse her şeyi ve bundan sonra söyleyeceklerimi bu algı üzerinden anlatacağım; evet, fantastik dünyanın büyücüleri zihinlerine ve kalplerine, hatta bedenlerine bir kalkan yaratırlar ve kendilerini karanlık güçlere karşı korumaya alırlar. Peki bu bizim için de mümkün olamaz mı? Fantastik diye adlandırdığımız ve gerçeküstü diyerek son noktayı koyduğumuz güçler gerçekte var olamaz mı? Bana sorarsanız, düşüncede var olan her şeyin karşılığı gerçek olandır. Bu soyut da olabilir, elle tutulacak kadar somut da…

Pencere önündeki çalışma masamda otururken gördüğüm manzara, çok dibimde başlamıyor ama yine de karşı evin duvarı… Çok şükür ağaçlar, yeşillikler de var ama benim gözümün kaydığı nokta hep aynı. Her ne kadar bakmayı en sevdiğim varlıklar ağaçlar olsa da kafamı kaldırdığımda gördüğüm tek şey bir ejderha… Üsküdar’ın eski bir semtinin, kentsel dönüşüme girmemiş bu eski mahallesindeki eski binaların duvarları, zamana ve hava koşullarına karşı yeni düşmüş, dolayısıyla küçük bütçelerle yapılmış yamalarla dolu. Beton grisi sıvalar zamanla koyulaşmış, çeşit çeşit şekillere dönüşmüş. İşte benim ejderham da bu şekillerden biri. Bir gün bir arkadaşım aynı şekli bir ördeğe benzetmişti ama ben ördeği göremedim, o benim için bir ejderha olmayı sürdürdü. Demek ki benim yolumda, karşıma bir ejderha çıkması yeterince mümkün, bir ihtimal, bir önsezi belki…

Bu karşılaşma beni korkutur mu? Ağzından ölümcül bir ateş çıkaran, tüm mitolojilerde ikircikli bir varlık olarak anlatılan, daha da önemlisi, bu özelliğiyle, ataerkil toplumlarda kadınlarla bağdaştırılan ejderha ile karşılaşmaktan neden korkayım? Onu görememekten ya da gözümün önüne kadar geldiğinde fark edememekten korkarım. Peki insanlar ejderhalardan neden korkarlar? Bu soruyu ben değil, çok değer verdiğim bir edebiyatçı olan ama benim kalbimi en çok yazdığı harika fantastik romanlarla yakalayan Ursula K. Le Guin sormuş. Yazdığı makaleleri topladığı bir kitabındaki ana başlıklardan biri buydu. Ana fikir; insanlar aslında ejderhalardan değil, yalnızca hayal gücünden korkuyorlar. Ursula K. Le Guin bunun nedenini özetle şöyle açıklıyor; hayal gücü, toplumun büyük bir kesimi için bildikleri ve asla değiştirmek istemedikleri hayatlarını tehdit ediyor, kalıpları yok ediyor çünkü hayal gücü özgürlük demek, hayal gücü yaratıcılık demek, hayal gücü değişme gücünü bulmak ve öteyi görebilmek demek… Ataerkil bir toplumun en istemediği şey de bu değil mi? Yaratıcı güçle doğan kadınların baskı ve şiddet görmesi de bu yüzden değil mi? Moda sektörü başta olmak üzere, devasa diyet endüstrisi, hatta yozlaşmaya en açık olan kişisel gelişim endüstrisi ve tabii ki büyük medya şirketleri… Hepsinin tüm toplumları etkileyerek yarattıkları sınırlayıcı algılar da bu yüzden değil mi?

Renkler çok çeşitli, olasılıklar sonsuz, bir fanusta yaşamayı da seçebiliriz, o kapıyı aralayıp sonsuzluğa da geçebiliriz. Mutsuz, yargılayıcı ve merhametsiz olmayı da seçebiliriz, ya da…

Ne demek istediğimi anladınız; mutlu olmayı seçiyorum, sevgiyi seçiyorum, merhametli olmayı seçiyorum ama en çok da farkında olmayı seçiyorum…

Sevgiyle kalın

Akışta kalın…

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA