DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Mine Çağlıyan
Mine Çağlıyan
Giriş Tarihi : 25-04-2023 23:51

Ritim...

Mevsimler yalnızlığın sesleriyle gelip geçiyordu. Ara sıra gülümsemeyi becerse de aslında gitgide karışıyordu kadının aklı. Bazen üzerinden tonlarca ağırlığındaki kamyonlar geçiyordu sanki. Yine de her defasında derin bir nefes alıp kalkmayı başarıyor ve yeniden başlıyordu yılmadan. Bir gün kalkmak istemedi, gözlerini açmak istemedi, haykıran iç seslerini bile susturdu. Uykuya dalmak, başka diyarlara gitmek, burada olmamak, bu bedende olmamaktı istedikleri ve istemedikleri… Ama uyuyamadı…

Yanlış bir zamanda, yanlış bir yerde olduğu düşüncesi takılmıştı aklına. Belki de tüm sorun buydu. Gerçekten de ruhunu ölesiye sıkıştıran, sevgisizliğin zirveye ulaştığı bu çağda ne işi vardı? Bu çağın bir parçası olmak ve aynı anda da tüm boyutlarda var olmak, daha da önemlisi özgür olmak mümkün müydü? Sorular ardı ardına, cevapların bir his olarak bile zihninde beliremediği bir şekilde diziliyordu. Yüreği yorgundu, isyan etmek istedi bu defa. İsyanı bir çığlıkla çıktı içinden. Yine de gözlerini açmadı, kıpırdamadı. Düşünceleri daha da hızlanırken iyice bunaldı, hatta delirecek gibi oldu. Artık kalbi de deli gibi atmaya başlamıştı, öleceğini sandı bir an. Hayır! Yaşamak istiyordu. İşte tam o anda duydu, o çok uzaklardan, sanki yerin kat kat altında bir yerlerden ya da alabildiğince uzak semalardan geliyormuş gibi çınlayan zayıf sesi. Bu sesi kaybetmemeliydi, sesin verdiği hisse sımsıkı sarılmalıydı…

Ses aslında hiç de zayıf değildi, hatta tüm dış sesleri yok edecek ve kadının tüm iç çığlıklarını susturacak kadar güçlüydü çünkü ne yerin kat kat altındaydı, ne de göklerdeydi kaynağı; kendi içindeydi. Ses, kadının bu algısıyla birlikte ve o andan itibaren aldığı her derin nefesle daha da büyüyüp güçlendi. Kadın artık şundan emindi; ne zaman ne de yer yanlıştı, tam da olması gereken yer ve zamandaydı.

Kalp atışları yeterince yavaşlayınca gözlerini açtı ve hiç acele etmeden ayağa kalktı. Evin içinde bir kaç adım attıktan sonra birden durdu; gözleri ellerine takılmıştı. Titriyor, aslında daha çok titreşiyor gibiydi elleri ve daha önce hiç olmadığı kadar sıcaktı, halbuki son zamanlarda hep buz gibiydi hiç ısıtamadığı elleri. Nedense buna şaşırmadı, hatta az sonra avuç içlerinden süzülürcesine akmaya başlayan, ilk başta cılız ama sonra gitgide parlaklaşan beyaz ışığı görünce de şaşırmadı. Beyaz ışık yavaş yavaş bedenini sarmalamaya başladı, yumuşak, huzur verici ve koruyucu bir kalkan gibi… Bir süre sonra ellerinin titreşmesi durdu ve enerji sakin bir nehir gibi akmaya başladı. Kadının bedeni, tüm bu süreçte kıpırdayamadan beklediği yerde, sanki o anda birisi onu çözmüş gibi bağlarından kurtularak hareketlendi. Önce bir adım yana, sonra diğer yana olduğu yerde sallanmaya başladı, derken elleri de uçuyormuşçasına havaya kalktı ve başka kimsenin duymadığı o melodiye uyarak onlar da bu dansa katıldı. Işık ellerinden yayılmaya devam ederken kadın ritmini bozmadan dans ederek evin içinde dolaşmaya başladı, sonunda yatak odasına girdiğinde artık uçuyormuş gibi hissediyordu kendini. Belki de gerçekten kesilmişti ayakları yerden. Belki de bir rüyanın içindeydi artık…

Bu durumun bir adı, bu anın bir tanımı yoktu. O da bunu tanımlamaya çalışmadı. Süzülerek büyük beyaz yatağın üstüne vardığında bir süre havada asılı kalmayı seçti. Gözleri, o çok sevdiği yumuşacık beyaz yatak örtüsünde kitlenmişti. Sanki dalgalanıyordu örtü, dalgalandıkça da etrafa ışık saçıyor, bazen deniz, bazen de bulutlara benziyordu. Kadın hipnotize olmuş gibi gözlerini kırpmadan bu denize ve bu bulutlara bakmaya devam etti. Sonra birden dalgalar yükselmeye ve hemen ardından da bir sarmal gibi dönmeye başladı. Çok geçmeden de gökkuşağının renklerine bürünmüş bulutlar dalgalarla iç içe geçerek bu sarmala katıldılar. Kadın gülümsedi gözlerinden yaşlar süzülürken. Duygusallıktan, hüzün ya da mutluluktan değildi bu gözyaşları. Hiçbir şey hissetmiyordu ve her şeyi hissediyordu o anda. Havaydı, suydu, topraktı, ateşti, bütündü, tekti… Aynı anda milyonlarca parçaydı ve her bir parçayı tek tek hissediyordu.

Sonunda o da bu olağanüstü sarmala karışarak dönmeye başlamıştı. O kadar huzurluydu ki yaşadığı bu büyülü anın içine neredeyse her bir hücresiyle sızarak gözlerini kapattı ve kendini tamamen akışa bıraktı. Ta ki ılık bir rüzgar yüzünü yalayıncaya, sesler ve kokular değişinceye kadar… O zaman en ufak bir kaygı bile duymadan yeniden açtı gözlerini. Hala dönüyordu ama artık oda, duvarlar, yatak orada değildi. Ev orada değildi ve sanki kadın da orada değildi. Hem hiçbir yerde, hem de her yerdeydi. Gökkuşağının renkleriyle şenlenmiş, aynı anda hem tanıdık gibi gelen hem de daha önce hiç görmediğini sandığı, masmavi ve uçsuz bucaksız bir gökyüzündeydi. Döndü, döndü, renkler renklere karıştı, sonra giderek yavaşladı dönüşü ve nihayet kendini rengarenk ve yumuşacık bulutların üzerinde otururken buldu.

O anda gördü gökyüzünü dolduran ve henüz hareketini tamamlamamış, yüzlerce hatta belki de binlerce biribirinden güzel sarmalı. Bir kez daha gülümsedi aynı anda gözyaşları da süzülürken yanaklarından. Bekledi, yalnız olmadığını bilerek bekledi. Sabırla bekledi. Her bir sarmalın kendine has hızını ve sonra yavaşlayışını izledi. Hepsinin ritmi nasıl da birbirinden farklıydı…

Az sonra, ötesinde berisinde tıpkı kendisi gibi bulutlara konanları görmeye başladı ve çok geçmeden de tam yanındaki nefesi algıladı, aynı anda bir el elini sımsıkı tuttu. Bu dokunuş tanıdıktı, beklediği dokunuştu. Hiç acele etmeden yavaşça başını çevirip göz göze geldi onunla. Onun gülümseyişini ve yanaklarından süzülen gözyaşlarını izledi bir süre, aynı onun yaptığı gibi…

Bu defa birlikte, hala göz göze ve el eleyken beklemeye başladılar, diğer sarmalların yavaşlayarak ve kendilerine yavaş yavaş yaklaşarak hareketlerini tamamlayışlarını. Evet, belki henüz çok değildiler, her sarmalın kendine ait bir ritmi vardı ama en azından yolu bulmuşlardı ve elbette sonunda herbiri istediği yerde duracaktı. Yalnızlık yoktu artık. Hareket başlamıştı ve artık geri dönüşü de yoktu…

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA