Genç Werther’in Acıları / Johann Wolfgang Goethe

Serhan Poyraz

15-12-2023 18:41

Advert

Merhaba,

Ben kim miyim? Nereden mi çıktım? Durun, hemen anlatayım.

1772 yılıydı. Üstadım Johann Wolfgang Goethe, Johann Christian Kestner’in eşi bayan Charlotte von Stein’a platonik ama oldukça tutkulu bir şekilde aşıktı.

Evli birine aşık olmak tuhaftı ama içindeki bu aşkın kendi ruhundaki yansımalarının aynısını, elçilikte sekreter olarak çalışan yakın arkadaşı Karl Wilhelm Jerusalem’in, yine elçilikteki bir meslektaşının eşine karşı olan platonik ve hüsran dolu aşkında da görüyordu. Yani, yalnız değildi üstadım…

Hatta, arkadaşı Wilhelm ile aynı ruha sahip olduğunu düşünüyordu; ama bir gün hiç beklemediği bir olay olunca, üstadımın tüm ruh dünyası tamamen altüst oldu.

Gerçekten inanamayacaksınız ne olduğuna…

Karl Wilhelm, üstadımın platonik aşkı olan Charlotte von Stein’in eşi Bay Kestner’den ödünç aldığı silahla, hayatına son verdi.

Düşünebiliyor musunuz üstadımın yaşadığı travmayı? Ruh eşi gördüğü arkadaşı, kendisinin platonik olarak çok derinden aşık olduğunu bildiği kadının eşinin tabancasıyla intihar ediyor!

Işte bu travmatik olaydan sonra, üstadımın ruh dünyasında bir sürü çatlak iç ses ortaya çıktı. Tüm bu iç seslerin yine kendi düşünce ve duygularıyla çatışması, fırtınalar yaratmaya başladı ruhunda… Gelgitler ve acılarla dolu karmakarışık ruh halleri, bir süre sonra benim silüetimi resmetmeye başladı üstadımın zihninde…

Ben, Werther…

İki yıl sürdü ruhundaki fırtına ve sonunda zihninde yarattığı Werther silüeti, yani ben tamamen ele geçirince onun ruh dünyasını; 1774 yılında, yani henüz yirmi beş yaşındayken “Genç Werther’in Acıları” romanını yazdı.

Geride kalan iki yılın ruhsal yansımalarını kelimelere dökerek, görünürde bir roman karakteri ama aslında kendi ruhundan bir parça olarak beni yarattı.

İşte bu yüzden, ona “üstadım” diyorum.

Gerçekte hayatta yaşananlar ve üstadımın ruhunda yaşanamayanlar birbirine karışınca, kahramanı olduğum “Genç Werther’in Acıları” romanı, bir mektup roman niteliğinde ortaya çıktı elbetteki…

Bu romanın neredeyse tamamında ben, üstadımın o ruh eşi arkadaşı Wilhelm’e mektuplar yazıyorum, sanki onunla karşılıklı konuşuyormuşum gibi…

Olayların akışında, zaman zaman Wilhem’in beni eleştirdiğini, zaman zaman da beni desteklediğini düşünüyorum ama her iki halde de tüm duygularımı oldukça coşkulu bir şekilde, hiçbir sınır tanımadan ifade ediyorum.

Üstadımın Alman olduğunu bilmeyeniniz yoktur sanırım… O yıllarda, Alman edebiyatına bir çığ gibi düşen “Fırtına ve Coşku” adında bir yenilik hareketi ortaya çıkmıştı. “Fırtına ve Coşku” akımı kendi özünde, doğa insanını ve gençliği sembolize ederek, yoğun bir idealizmden besleniyordu; kalp bütünlüğü ve duyguların özgürleşmesi, sezgi ve içgüdü, akıl yerine duygu…

Alman gençliğinin bu idealleri, on sekizinci yüzyılın son çeyreğindeki Alman edebiyatında, otorite ve geleneğe karşı savaş açmıştı da diyebiliriz. Genç Alman şair ve yazarlar, edebiyat akademilerinde öğretilen kalıplaşmış ve geleneksel edebi formlar yerine, yaşanmışlıkları ve tecrübelerinden hareketle de “Kalbin sesi, kesinlikle mantıklı kararları temsil eder” görüşüne sahip çıkarak, duygularını tüm çıplaklığıyla edebi eserlerinin merkezine koymuşlardı. Böylelikle, bu dönemin eserleri, bir forma sığmak zorunda kalmamış; aksine tıpkı “Fırtına ve Coşku” dönemi gençliğinin dünyanın keyfini sürdüğü gibi, canlılığını da dünyaya yansıtmalarını sağlamıştı.

Tabiata karşı içten bağlılık ve duygusallık şeklinde Alman gençlerinde kendini gösteren yeni davranış eğilimini, hüküm sürmekte olan ahlak anlayışlarına, kararlarına ve kalbe bağlı olmadan hareket etmeye karşı bir itiraz ya da tabiata ve insanlığa karşı cani ve fesatların şekillendirdiği dünya düzenine karşı bir savaş olarak da düşünebilirsiniz.

Üstadım Johann Wolfgang Goethe, içindeki dahiyane coşkuyu bana öyle yoğun ve samimi ifade ettiriyor ki, bu kitaptan sonra kendisi Alman Edebiyatının “Fırtına ve Coşku” akımının öncüsü haline geldi. Sonrasında da, benimle ve bu kitapla ilgili operalar, şiirler ve tiyatro oyunları yazıldı.

Evet, artık kim olduğumu az çok biliyorsunuz. Hiç merak etmeyin, daha da fazlasını anlatacağım biraz sonra. Ama önce size birşey sormak istiyorum.

Fiziksel olarak nasıl göründüğüme dair birşeyler oluştu mu zihninizde? Tamam, fiziksel görünüşüm sizin hayal gücünüzün yaratıcılığına kalsın ama gelin zihninizde canlandıracağınız o silüeti giydirelim birlikte. Bunu yapmak zorundayız. Neden mi? Platonik aşkı bayan Charlotte’un mavi gözlerinden olsa gerek, üstadım beni hep mavi ceket ve sarı pantolonla tasvir ediyor çünkü...

Ve biliyor musunuz? Bu mavi ceket ve sarı pantolon, bir anda tüm Avrupa’da moda haline geldi gençler arasında… Yani anlayacağınız, kısa süre içerisinde tüm Avrupalı okurlar için kült bir romanın kült bir kahramanı oldum.

Neden kült olduğu konusuna gelince…

Okudukça ve beni hissettikçe güçlü duygularla hareket etme, doğaya, çocuklara yani pastoral ve saf bir hayata duyulan özlemi ve toplumsal kurumlara olan bir eleştiriyi de hemen fark edeceksiniz, mektuplarımın satır aralarında...

O yılların Almanya’sının, hatta tüm Avrupa’nın bireylerini köşeye sıkıştıran gerçeklikleri yani bireysel tutkularla toplumsal zorunluluklar arasındaki doğrudan ilişkiyi benim duygularım üzerinden size geçirmeye çalışıyor, üstadım Johann Wolfgang Goethe…

Belki bu kitabı okuyan bazılarınız bana kızacak ve beni yuva yıkmaya çalışan biri olarak görecek, biliyorum. Birçoğunuzun değer yargılarına ters düşecek hissettiklerim ve ifade ettiklerim… Bu yüzden beni eleştireceksiniz belki de… Hatta kitabın sonunda intiharı yücelttiğimi de düşünebilir bazılarınız...

Ama bana kızmayın ne olur? Benim hissettiklerim ve yaşadıklarım, aslında hepimizin içinde bulunan duyguların bir tezahürü sadece… Ölümüne sevmeyi, aşkı tüm coşkusuyla yaşayan genç aşıkların karşılaşabilecekleri bir durum bu yazdıklarım…

Hatta üstadım Goethe, bir gün; “Herkesin hayatında, Werther’in kendisine özel yazılmış olduğunu düşündüğü bir zaman olmaması kötü olurdu” diye de bir görüş belirtmişti. Gerçekten de öyle; hepiniz bir gün öyle bir duygusal ilişki yaşarsınız ki, beni anlar ve kişiselleştirirsiniz belki de, bilemiyorum.

Kitabın yayımlandığı günlerde, pek çok genci gerçekten de çok derinden etkiledim sanırım. Mavi ceket, sarı pantolon giyip intihar eden gençlerin sayısı bir hayli fazla olunca, bu kitap az önce bahsettiğim sizin de yapmanız muhtemel tüm eleştirileri aldı ve hatta bir süre yasaklandı.

Anlayacağınız üzere, üstadım Goethe, beni tasvir edip bu romanı yazdıktan sonra bir anda ünlü oldu. Bu roman, onun ilk önemli romanıydı. Hatta, Napolyon Bonapart, bu romanın o dönemki Avrupa edebiyatının en önemli romanı olduğunu düşünüyordu.

Kitabı ve beni eleştirenler bir yana, bu romanı doğru anlayanlar; kendi özel hayatlarında yaşadıklarıyla benim yaşadıklarımı bir şekilde bağdaştırabildiler ve benim çektiğim duygusal ıstıraplarda kendi ruhlarını yücelttiler.

Üstadım Johann Wolfgang Goethe, kendi hayatının gençlik yıllarında Kathe ile yaşadığı ve iki yılın sonunda hüsran ile biten ilk büyük aşkından sonra yaşadığı tüm duygusal ilişkilerinde, ilişkinin baharını yaşadıktan sonra tüm sevgililerinden kaçmış ve aşklarını kendi içinde öldürmüştü.

Pek tabii ki, bu romanında intiharı teşvik etmek istememiş ve gerçek hayattaki kaçışlarını bu romanında intihar ile sembolize etmişti.

Nereden biliyorsun diyorsanız da, onu çok iyi tanıyorum çünkü onun ruhunun bir parçasıyım ve duygularını biliyorum ve ben, onun ruhundaki ıstırabın kelimelere dökülmüş haliyim.

Bu arada kitabı okuyunca, son kısımda, mektuplarımın bir kısmının bulunamadığını ifade eden ve bundan sonrasını kendisinin açıklamaya çalışacağını söyleyen biri olduğunu göreceksiniz. Kendisini size editör olarak tanıtacak. Benden duymuş olmayın, aramızda minik bir sır olarak kalsın; bu çakma editör kılığında kişi,üstadım Goethe… İsmini açıklamadan bizzat bana eşlik ediyor.

Ah ya, canım üstadım benim…

Son nefesini vermeden önce onun “Daha fazla ışık!” dediği iddia edilir. Tamam, belki ölümünden önceki son yıllarında bitkileri incelemişti. Bitkilerin hangi yollarla başkalaşım geçirdiklerini, ışığın bitkiler için önemini biliyordu ve son günlerinde de, nemin köklerden emilerek yarattığı değişimleri inceliyordu. Belki bu yüzden; “Daha fazla ışık” demiş olabilir ama, üstadım Goethe hayatı boyunca mutluluk, sevgi ve neşenin sarı sıcak ışığının peşinden koşan biriydi.

Ben de Werther; Johann Wolfgang Goethe’nin duygularının tasviri…

Tanıyorsunuz beni artık… Size, bu kitaptaki samimi duygusal paylaşımlarımla içinizdeki duyguları her ne olursa olsun en saf halde yaşamanıza, ışığınızın peşinden koşmanıza vesile olduysam, en yakın ve en özel dostunuz olmayı başarmışım demektir.

Bu arada, kitabın sonunda, üstadımın size de bir notu var;

“Zavallı Werther'in hikâyesinden sadece arayıp bulabildiğim şeyleri kasıtlı olarak bir araya getirdim.

Onun ruhunu ve kişiliğini, hayranlığınızdan ve aşkınızdan, kaderini ise gözyaşlarınızdan yoksun bırakamazsınız.

Ve sen, tıpkı onun gibi coşkuyu hisseden güzel ruh!

Onun acılarından teselli bul. Eğer kaderden ve kendi kabahatinden yakınlık göremezsen, bu kitapçığın arkadaşın olmasına izin ver!”

Üstadım haklı… Her daim, sevgi, mutluluk ve neşenizin ışığınızı takipte kalın kitap okumayı seven sevgili dostlarım. Beni içinizden, bu kitabı da kütüphanenizden eksik etmeyin.

Karanlıkta kaldığınızda ve ihtiyacınız olduğunda mavi ceketim ve sarı pantolonumla sizi bekliyor olacağım..

Ben, Werther…
Kimselere söyleyemediğiniz acılarınızı paylaşabileceğiniz sırdaşınız…

***

- Yazıyı sesli dinlemek için görsele tıklayın...

 

DİĞER YAZILARI Mahcubiyet ve Haysiyet / Dag Solstad 01-01-1970 03:00 Anna Karenina / Lev Nikolayeviç Tolstoy 01-01-1970 03:00 Kreutzer Sonat / Lev Nikolayeviç Tolstoy 01-01-1970 03:00 Unutulmuş Zamanların Hikayesi / Bayram S.Taşkın 01-01-1970 03:00 Küçük Ağaç’ın Eğitimi / Forrest Carter 01-01-1970 03:00 Hayaletler / Henrik İbsen 01-01-1970 03:00 Hedda Gabler / Henrik İbsen 01-01-1970 03:00 Nora, Bir Bebek Evi / Henrik İbsen 01-01-1970 03:00 Muhteşem Gatsby / Francis Scott Fitzgerald 01-01-1970 03:00 Hayatımın Hikayesi / Giacomo Casanova 01-01-1970 03:00 Bir Halk Düşmanı / Henrik İbsen 01-01-1970 03:00 Yaban / Yakup Kadri Karaosmanoğlu 01-01-1970 03:00 Kanatsız Kuşlar / Louis de Bernieres 01-01-1970 03:00 Felsefe-i Zenan / Ahmet Mithat Efendi 01-01-1970 03:00 Amak-ı Hayal / Filibeli Ahmet Hilmi 01-01-1970 03:00 Hayvan Mezarlığı / Stephen King 01-01-1970 03:00 Huzur / Ahmet Hamdi Tanpınar 01-01-1970 03:00 Sahnenin Dışındakiler / Ahmet Hamdi Tanpınar 01-01-1970 03:00 Mahur Beste / Ahmet Hamdi Tanpınar 01-01-1970 03:00 Graziella / Alphonse de Lamartine 01-01-1970 03:00 Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / Peyami Safa 01-01-1970 03:00 Othello / William Shakespeare 01-01-1970 03:00 Haremde Cinayet / Demet Mannaş Kervan 01-01-1970 03:00 92.Saat / Ümmügülsüm Hasyıldırım 01-01-1970 03:00 Aklın Uçuşları - Leonardo Da Vinci / Charles Nicholl 01-01-1970 03:00 Ninatta’nın Bileziği / Ahmet Ümit 01-01-1970 03:00 Anadolu Kokulu Kadınlar / Dilek Tuna Memişoğlu 01-01-1970 03:00 Ketum / Ümit Polat 01-01-1970 03:00 Macbeth / William Shakespeare 01-01-1970 03:00 Bir Derviş’in Hikayesi / Abdulrahim Arslan 01-01-1970 03:00 Oyalı Kase / Ayfer Güney 01-01-1970 03:00 Yakın Koruma / Demet Mannaş Kervan 01-01-1970 03:00 Roma’nın Batısı / John Fante 01-01-1970 03:00 Shinrin Yoku / Hector Garcia - Francesc Miralles 01-01-1970 03:00 Hamlet / William Shakespeare 01-01-1970 03:00 Cahit Sıtkı Tarancı / Önder Göçgün 01-01-1970 03:00 Karamazov Kardeşler / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 01-01-1970 03:00 Kral Oidipus / Sophokles 01-01-1970 03:00 Kürklü Kişi / May Sarton 01-01-1970 03:00 Leyla ile Mecnun / Fuzuli 01-01-1970 03:00 Paul Verlaine / Stefan Zweig 01-01-1970 03:00 Shakespeare’in Dokuz Yaşamı / Graham Holderness 01-01-1970 03:00 Gılgamış Destanı 01-01-1970 03:00 Toza Sor / John Fante 01-01-1970 03:00 Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi / Charles Bukowski 01-01-1970 03:00 Sokrates’in Karısı / Gerald Messadie 01-01-1970 03:00 Geronimo 01-01-1970 03:00 Romeo ve Juliet / William Shakespeare 01-01-1970 03:00 Suç ve Ceza / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 01-01-1970 03:00 Sonsuzluğun Sesleri 01-01-1970 03:00 Kurtlarla Koşan Kadınlar / Clarissa Pinkola Estes 01-01-1970 03:00 Selvi Boylum Al Yazmalım 01-01-1970 03:00 Elveda Saraybosna 01-01-1970 03:00 Amin Maalouf’un “Semerkant”ı 01-01-1970 03:00 Amcanın Düşü / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 01-01-1970 03:00 Ivo Andriç / Drina Köprüsü 01-01-1970 03:00