DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Ümit Polat
Ümit Polat
Giriş Tarihi : 13-08-2022 19:34

Özdenören'in Müslümanca Düşüncesi Üzerine Tespitler

Rasim Özdenören’in “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler” adlı eserini okuyunca aklımıza ister istemez Sezai Karakoç’un “Diriliş Nesli’nin Amentüsü” ve Cahit Zarifoğlu’nun “Bir Değirmendir Bu Dünya” sı geliyor. Eserin genel konusu bu eserlerle örtüşmektedir. Karakoç, Özdenören’e göre daha dar bir temayı daha simgesel bir anlatımla işlerken Zarifoğlu’nun eserinde ise konu sınırlaması yapılmadan hatta bazen konu dağıtılarak – dağılmasının sebebi bu eserdeki yazıların yazarın çeşitli zamanlarda yazılmış köşe yazılarından derlenmiş olmasıdır.- ana temaya bağlı çeşitli yan temalar işlenmiştir. Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler ise daha sade, yalın, açık anlatımla ana tema olan İslamî düşünce anlayışı etrafında şekillenen günümüz olay ve durumlarıyla yine ebediyete kadar oluşumu devam edecek sorunlara İslamî çareler bulmaktadır.

Özdenören’in bu eseri, 70’li yılların sonu ile 80’lerin başında yazdığını düşündüğümüzde aradan geçen 40 yıla rağmen bu eserin diri kalmasını, onun tespitlerinin doğruluğunu yine eserini Müslümanca bir bakış açısı ve düşünceyle yazmasına yoruyoruz.   Biz bu eserin eğitim ve öğretim uygulamalarında üzerinde etraflıca çalışılması, incelenmesi gereken bir eser olduğu kanısında olmakla beraber şimdilik sadece, dünya ve insanoğlu var olduğu müddetçe Müslüman’a mihmandarlık yapacak deneme türündeki bu eserden aşağıdaki tespitlerde bulunma yolunu seçtik:

1) Demokratik hayat tarzı insan karakterini değişken kıldığı gibi aynı insan; duruma göre renk değiştirebilmekte, doğal olarak bu insanın kelime ve kavramlara verdiği değerle yüklediği anlam da değişkenlik gösterebilmektedir. Bu demokratik hayat tarzı insan modelinin bir diğer tuhaf tarafı da kavramların asıl manası üzerinden değil de çağrışımsal, imgesel anlamları üzerinden konuşulmasıdır.

2) Müslümanlar; İslamî bir bakış açısıyla değil de materyalist bir bakış açısıyla dünyaya bakmakta, hayatı yorumlamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da Allah rızası, ahiret, hak, hukuk, adalet vb. kavramlar onlara bu insanlara anlaşılmaz ya da komik gelmektedir. Materyalist düşünen insanın odaklandığı yegâne önemli nokta yarınıdır. Gel gelelim ki bu yarında Müslüman’ın düşünmesi gereken öbür dünyadaki yarını değil; bu dünyadaki geçimlik yarınıdır. Özdenören bu düşüncesini eserin 21. sayfasındaki “Materyalist Bir Şartlanma: Açlık Korkusu” adlı denemesiyle ifade eder.

3) Yukarıdaki tespitle ilgili olarak yine yazarımız eserin başından itibaren nüfus planlanması, açlık olgusu vb. olguları şiddetle eleştirir. Bu olgular maddeci ve emperyalist bakış açısının benimsenmesi ve insanoğluna dayatılmasının sonucudur. Bu bakış açıları ise kapitalist sisteme yol arkadaşlığı yapmaktadır. Ne hikmetse sürekli tehlike çanları çaldırılıp önlem alınan ülkeler ise genellikle İslam ülkeleri olmaktadır. Emperyalist Batı ülkeleri ise sömürgelerine empoze ettikleri olguların tam tersine nüfuslarını artırabilmek için vatandaşlarını özendirmekte onları bu konuda maddî ve manevî anlamda teşvik etmektedir. 

4) Yazar: “ Özellikle geçmişlerinde İslam’ı yaşamış olan ülkelerin insanı için durum böyledir. Çünkü bu ülkelerde herkes İslam’ı bildiği vehmindedir fakat herkesin en az bildiği şey de odur.” diyerek Müslümanların kendilerini mensubu sayıp onu savunduklarını söylediklerini İslam’ı yeterince bilmediklerini, tanımadıklarını dile getirir. Bunun için Müslümanlar şimdiye kadarki yanlış anlayışlarını tersyüz ederek doğru olan asıl İslamî anlayışı yeniden kurmalı, hayat ve dünya düzenlerini de buna göre yeni baştan oluşturmalıdır. Çünkü yanlış ve batılın üzerine, doğru ve olan inşa edilemez.

5) Müslümanların şimdiye kadar ki yanlış anlayışlarının tek müsebbibi; yine biz Müslümanların Batı’nın gözlükleriyle kendi dinimizi, inancımızı anlamaya, kavramaya çalışmamızdır. Bu durum beraberinde İslamî olanı İslam dışı ölçülerle kavramaya, İslam dışı ölçütlerle değerlendirmeye götürmektedir. Bu saplantı öylesine bulaşıcı bir hastalıktır ki yaşantımızın her alanına sirayet eser. Örneğin bunun dilimize yansıması Batı’nın uydurduğu ve bize transfer ettiği ve bizim de hazine bulmuşçasına abandığımız “din adamı, din görevlileri…” gibi terimlerdir.  Bu durumu Özdenören “Bir Handikap Daha: İslam’ı Anlamamak” adlı denemesiyle ayrıntılı olarak açıklar. Aslında yazar, bu konuyu sadece bir denemeyle sınırlı tutmaz yeri geldikçe diğer temalarla beraber kitabın tümüne yayar. Müslümanca düşünmenin önündeki en büyük engel bu olgudur ve yine Müslümanca Düşünme Üzerine Deneme’nin en geniş kapsamlı konusu, eserin iskeleti bu tespittir.

6) Batıl güçler Müslümanlara: Ne istiyorsunuz, diye sorduğunda: “Sadece Müslümanca yaşamak istiyoruz.” cevabını alınca şaşırmakta ama bu isteğin hayata geçmemesi için de Müslümanları işkenceye tabi tutmakta, zindanlara atmakta, onları idama götürmektedir. Özdenören’in bu yarım asırlık tespitinin tutarlılığını maalesef geçen hafta Mısır’da Mursi’nin şehit edilişi olayında da görmekteyiz.

7) Müslüman’ın dinî görevi sadece ibadet değildir, Müslüman’ın tüm hayatı, her anı birer dinî görev, birer ibadettir. Bu anlayış olsa olsa yine Batılı güçlerin kendi literatürlerinde geçerli, kendi dinleri için tatbik edilebilirdir. Bu durum onların din ve dünya görevlerini ayrı tutarak bunu bize de yansıtmaları sonucu ortaya çıkmış bir aldatmacadır. Lakin İslam, mensubunu dünya hayatına müdahil olmaya, dinini yaşantısında yaşayıp yaşamına yansıtmaya çağırır.

8) Müslümanca düşünen kişi ki bu kişinin Müslümanca düşünebilmesi için Müslümanlığı kabul etmiş olması gerekir küfür cephesinin tek millet olduğunun, Müslümanın ise tek başına kaldığının bilincindedir. 

9) Müslümanlar dünyanın her yerinde kendilerine ait olmayan bir hayat düzeninde yaşamak zorunda bırakılmıştır. Maalesef bu hayat düzeni İslam’a uydurulamamakta; İslam’ın bu bozuk hayat düzenine yine Müslümanlar tarafından uydurulmaya çalışılması gibi bir hataya düşülmektedir. Bu durum da çözümü mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkarınca bu kez de İslam; hayata özellikle de modern hayat sorunlarına çözüm üretemiyor şeklinde yanlış bir algı oluşturulmaktadır. Faiz, tiyatro, bilim vb. sorunsallar bu duruma örnek gösterilebilir. 

10) Özdenören: “İslam’ın hükümlerinin mahiyeti, o hükümleri yaşayan bir cemaat içinde bulunmadıkça tam manasıyla kavranabilir olmaz.”  diyerek Müslüman’ın İslam’ı yaşayıp hayatına tatbik ettiği müddetçe İslam’ın da hazinelerini ona açacağını ifade eder. Bunu uygulayamayan Müslüman ise bir papağandan öteye geçememiş olur.

11) Müslümanca düşünen kişi evreni kendisine Allah tarafından teslim edilmiş bir emanet olarak gördüğünden bilimi de bu emaneti gözeterek kullanır. Buna karşın gayrimüslümler bunu göz ardı ettikleri için bilimi; dünyayı hunharca, defalarca yok edebilecek, üzerindeki tüm yaşam emarelerine düşman şekilde kullanmaktadır. 

12) Müslüman, İslam’a çağın gözüyle bakmamalı; çağına İslam’ın gözüyle bakmalıdır. Yazar bu önemli hususu: “ Müslüman, kendisini değerlendirmeye tabi tutmak isteyen “kıstası” “Müslümanca” olup olmadığına göre değerlendirir… bizim için aslolan, bu kıstaslar hakkında İslam’ın ne dediğidir.” ifadeleriyle açıklar.   

13) Özellikle çağımız dünyasında Müslüman, Don Kişot olarak yaşamaktan korkmamalı, çekinmemeli hatta bunu kendisine şiar edinmelidir.

14) Müslüman bilgili ve bilinçli olmalıdır. Bu bilgi ve birikimi kuru, dünyevî bir entellüellikten ziyade onu Müslüman gibi düşünmeye sevk eden bir bilinç oluşturmalıdır. Böyle düşündüğü taktirde ondaki zulüm kelimesi dahi yazarın ifadesiyle şu anlama gelir: “ Yani zulüm onun için aslında fizik bir hadiseden ibaret değildir. O, zulmü Allah’ın hükümleriyle hükmetmemek diye anlıyor.” 

15) Rasim Özdenören’in “Bilgi ve Bilinçlilik” adlı denemesinde Batı’nın özellikle de Hristiyanlığı din-bilim/Rönesans çatışmasından ötürü gerek bireysel yaşantıda gerekse de toplumsal düzende çeşitli ayrımlara başvurduğunu dile getirir. O, bu konuda:“ Müslümanca düşünen birey için Batı uygarlığındaki bütün ayrımların İslam’da yeri yoktur, diyebiliriz.” der. Bu ayrımlara örnek olarak da yazar; din-devlet ayrımı, dindışı ahlak ayrımı vb. noktaları işaret eder. 

16) Müslümanca düşünen kişi anın içinde, şimdiki zamanda yaşamalı; ne geçmişe takılıp kalmalı ne de gelecekle ilgili farazi hülyalara dalmalıdır. Ancak bu “ anı yaşamak” kavramı Batı düşüncesinde kabul gördüğü üzere anın, hayatın tadını çıkaran bir hazcılık şeklinde değil yine Müslümanca bir düşünüş terimi şeklinde anlaşılmalıdır.

17) Müslüman, sadece ve sadece Allah’ın emir kulu olarak yaşamalı ve böyle kalmalıdır. Bu “ emir kulluğu” günümüzde kullanıldığı tarzda sorumluktan, görevden, hesaptan kaytarma anlamında, kulun emir kulu olmak demek değildir. Çünkü kula emir kulu olanın sayısız emredeni, emiri, padişahı, ilahı olabilir ancak sadece Allah’a emir kulu olan, başkasına ne kul olur ne de emir alarak hayatını yaşar. Böylelikle hayatındaki tüm görünen ve görünmeyen putlardan arınmış olur. 

18) Müslüman “ortayolcudur.” Bu ortayolculuk İslam’ı yaşamada ve İslamî kaidelere uymada ifrat ve tefritten kaçınmadır. Bu orta yol; her durumu, olayı, hükmü düşünüp, araştırarak, kıyaslayarak, tartarak orta olanı bulma biçiminde hayat bulur.

19) Müslümanca düşünen bireyin kültürü ve geleneği kesinlikle İslam’a müdahale edip onu değiştirmez. Tersine İslam, zaten onu yaşayıp uygulayan Müslüman’a; Müslüman kültürü, İslam geleneği adında yeni ve özgün bir kültür ile medeniyet oluşturacaktır. 

20) Son olarak özetle her şeyin başında Müslüman’ın İslam’a, Allah’a her konuda teslim olması gerekir. Müslüman bu şekilde davrandığında Müslümanca düşünme gücüne sahip olacak ve bu da devamında hayata, insana, akla, ruha, bilime, evrene Müslüman gözüyle bakan, özgün, lider, özlenen toplumu oluşturacaktır.

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA